REJİ SU A görmek için ıyını Tepecik rlarsa, ertesi alıkesirin ha; olan yerlerini kadar gezdi altında, çınal e kurulan kı an yalnız we k alan mesul iğlar dize ge koyulaşıyor, ve kuşlar dal utuluy orlardı ii içinde gör bazan ya dan siyrılı bambaşka bir eğinde büyük derin ıstırap ediyete akı; rmiş kadınla! trhoş oluyor yeniden gün ICA, UÇSUZ bu dan dönmü hazzı içindi » kadar rady! Âfetin büyü ler yapıyo eri yaşıyorle i sonra haytl fuklar açıli ıserleri kaçı rlarını temi bir pasta salonunda müzik dinliyerek içiyorlardı. İçlerindeki - her an kuvve tini arttıran - sevgi, can sıkıntısı deni İsen © müthiş mikrobu hayatlarından nzak tutuyordu. Nahide gün geytikçe ev işlerine daha çok bağlanıyor, her işi, en ince teferruatına kadar kontrolsuz bırakmı- yordu. Sabahları kocası işine gittikten sonra becerikli bir insan olan Havva kadına yapacağı şeyleri tarif ediyor, sonra yatak ve oturma odalarını ken- disi toplıyordu. Her gün öğle yeme" ğinden önce bir saat yürümeği itiyat edinmişti. Öğle sonlarını okuyarak, el işi yaparak, müzik dinliyerek geçiri- yorudu. On beş günde bir misafir ka- bul ediyor, seçkin arkadaşları ile de hıfta arası günlerde ayrıca buluşuyor- du. Sermed'in içindeki kanamamazlık gün geçtikçe şiddetini arttiriyordu. Eskiden kendi kendine evlilik hayatı" nın yeknesaklığinı düşündüğü çok ol- muştu. Daima aynı yollardan yürüyüp aynı eve dönmenin, bir kadın sevme- nin, bir tek emele bağlı kalmanın müş” kül taraflarını hesap elmişti. Halbuki yıllar geçtiği halde hâlâ hayatlarında bir durgunluk, bir dümdüzlük mevcut değildi. Gerçi kendisini evde bekliyen bir kadın vardı. Ve o daima bu bir tek kadını seviyor, bu bir tek kadın için çalışıyor, çırpınıyordu. Bu, işin şekil tarafıydı. Bir de içindeki duyguları, heyecanları, hareket kaynağını tahlil etmeğe kalkışınca, işin rengi tamamile değişiyordu. Hiçbir gün evine döner- ken aynı kadını bulacağı, aynı kadınla karşılaşacağı (kanaatini taşımıyordu. Ve bu değişiklik zaman zsman sinir- lerini o kadar yoruyor, o kadar hırpa- liyordu ki, saadet sıtması içindeyim heyecan kasırgalarına tutuldum diye haykıracağı geliyordu. O, bir kadındı. Fakat hüviyetinde bin bir şekilli ka: dınları toplamış; yahut, sadece binbir kadın ruhunu ezerek, emerek kendi varlığında hazmetmiş bir insandı. Bir akşam onu omuzlarına dökülen saçları, kısa etekli ev elbisesiyle bir talebeden farksız bulurdu, Kaprislerine seve seve katlanılır, hoppa bir genç kız gibi kendisini neşe içinde karşılar, şakalaşır, ortaya sürprizler atar, evi şenliğe boğardı. Seçtiği renk, kullan- oku ruhunun ifadesiyle o kadar iyi uyuşurdu ki, genç adam kendisini hafta tatilini evinde geçiren bir genç mektepli zannederdi. Yemekten sonra elele çıkarlar, kırlarda, sokaklarda bir- birlerini yeni bulmuş sevdalılar gibi dolaşırlardı. Bir b:şka akşam simsiki firçalan- miş düz ve piril pırıl yanan saçları, siyah saten tuvaleti ve kirpiklerinin arkasından bir faniye bakıyormuş gibi uzak ve biraz istihfaflı bakışlariyle tehlikeli bir kadını karşısında bulurdu. Genç kadın böyle gecelerinde konuş- maktan çok düşünmeği, gülmekten ziyade okumağı tercih ederdi. Ve gece iri kanatlı bir kuş gibi pencerelere abanırken piyanonun gümüş şamdan- larındaki mumları yakar, List'den, Mo zardan, Verdi'den çalmağa başlardı. v Sermet yüreğinde garip bir ezginlik duyar; ellerinin içinde ha- yatının tam ortasında ve daima bera: berinde olan bu kadından kilometre" lerce uzak mesafelerde kaldığını acı acı düşünürdü. Bir koltuğa gömülü, derin bir süküt içinde kendisini onun musikisine verir, uyuşur giderdi. Bu sırlı gecelerde kaç defa yavaş yavaş yürüyerek onun arkasında durmuş, du: ami onun loş odada bir sedef gibi pürüzsüz görünün ensesine değmek için yandığı halde beceriksiz bir âşık gibi geriye dönmüştü. bazı akşamlar onu, fikri tekâ- mülü yolunda, kabiliyetli, kültürlü bir arkadaş gibi bulurdu. Böyle gecelerde geç vakitlere kadar san'attan, tarihten, felsefeden, içtimaiyattan hattâ siyaset- ten konuşurlar, münakaşalar ederler, okudukları eserlerin tahlillerine giri- şirler, beğendikleri san'atkârlar a sında ölçüler yaparlardı Bu, billür bir kaynaktan fışkırırcasına ortaya saçılan fikir engini ortasında ruhlari tamamile birbirini bulmuş, ka- faları yekdiğeriyle kaynaşmış iki insan olarak kendilerini çok daha mesut ve hayata karşı kuvvetli hissederlerdi. Sermet, Nabideyi hizmetçinin izinli olduğu veyahut değiştiği sıralarda ev işleriyle meşgul görürse, içinde birşe yin kırıldığını duyardı. Hemen elbi- se değiştirerek karısının yanına koşar, ona yardım etmek, onda maddi yor- gunlukların tortusunu bırakmamak için etrafında pervane gibi dönerdi. Böyle gecelerde onun zarif ellerini avuçla- rının arasına alarak minnetle öper, ö perdi. Bu iş gecelerinin birinde : — Bilir misin Nahide, demişti. Ben eskiden herhangi bir kadınla veya bir genç kızla karşılaştığım zaman onun me işe yaramak için yaratıldığını dü- şünür ve çabucak kafamda hükmü ve- riverirdim. Meselâ bulaşık yıkamak için bu küt parmaklı, kırmızı ellerden da- ha münasibi olâmaz. Şu kadın her yıl bir çocuk doğurmak ve şu sivri burunlu, uzun çeneli kadın durmadan dedikodu yapmak kabiliyetindedirler, derdim. Seni ilk gördüğüm daki: kada bunu düşünmedim e hiç te bir hüküm veremedim. Çünkü seni gör- düğüm dakikada âşık olmuş, benliği- mi bir solukta ayaklarının altına atıver- miştim. Bu e yıllarımızda ig: dindiğim kan n bilir misin ? Sen ev kedi pi için yaratılmış değilsin Nahide. — Beni bu mi e beceriksiz görüyorsun demek Ser — Hayır, böyle birseyi ğı etmek bile manasız. Sen ev işlerinde profesyonel dahi olsan, bunu yüklem diğin bir vazifeyi başarmış olmak için yapıyorsun kanaati heran benim içim- de eyeni olacak. — Sen ökümel; güzel buluşları, mazbut fikirleri ince kelimeciklerle yaratmak, piyano çalmak için yaratıl- mışsın. Seni bunların haricinde şeylerle meşgul olurken görünce içim sızlıyor. Sana daha müreffeh bir hayat vere- mediğim için azap duyoyorum sevgili... — Tavsif ettiğin şekilde bir kadına tam manasiyle kadın denir mi Sermet? Hariçte çalışan bir kadına belki bir dereceye kadar bu saydığın şeyler kâ- fi gelebilir. Fakat hayatını dört duvar arasında geçiren bir kadının esas va- zifesi, yine bu dört duvarın icabettir- diği işlerdir dostum. Sermet karısının gözlerinin içine bak- tı, Birşey söylemek istiyor, fakat cesa- ret edemiyordu. Nahide, yüzüne dik- katle dalan bu bakışlara aynı dikkatle mukabele ediyordu. Bir aralık genç adam yavaşça : — Nahide, diye seslendi. et — Sermet — Senden ne istediğimi biliyor- musun ? — Hay NE gezintisi, — Bir, e müzik. — O da değil, — a işer ni döndük. Ben senden, sa- dece sbapi birşey istiyorum | ç kadın kıvrak bir gülüşle ba- Şını arkaya itti — Nem varsa sana vermedim mi ? Gözleri çapkın ışıklarla pırıl pırıl yanıyor, sesi tatlı bir ve titriyor- du. Daha samimi bir şekilde verecek neyim kaldıki, diyö” sordu, Kalbimi ve hayatımı ta- mamile sana bağlamadı ? Sermet sesine biraz vererek: — Bazı erkekler sevmeden seyilir- ler, dedi. Hayat bu zavallılara tatsızlı- ğını lüzumundan fazla tattırır. Bazıları eve gelince karılarına deli gibi âşıktır- lar. Yahut böyle görünürler. Dışarıda ellerinden uçanla kaçan kurtulur. Ba zıları, sevilmediklerini bile bile belki bir hayat mecburiyeti, belki alışkanlık, belkide herşeye rağmen sevilenden geçememek felâketi içinde cehennem azabı yaşarlar. Hayatta mevcut insan- lar kadar değişik karakterler vardır. — Aarkası daha kuvvet 4