nir İm: yebildi. van, iki kolları “Misafir odasına geçelim, diye e kapıya ilerledi. Sermet şapkası elinde, derin bir Saygi ile Ya yeşil gözlü arkadaşını selâmladı. Nahidenin günler- m tahayyül ettiği gibi, Afet tatlı bir « «Ne sürpriz. me sür riz!» diye ni uzattı. Bir bakışta vaziyeti kavramıştı. Hiçbir şey sormadan, olan şeyleri Nahi- denin KR anlatmasını bekliye- ek, neşe konuşmağa başladı. Belli gelmeden a Nahidenin hareketlerine dikkat ediyor; O konuşurken solsuz bir sevgi ile yüzüne dalan Sermedi gözden e ordu. mel, Nahidenin yanıma oturmuş, dur- 2 onun ellerini öpüyor, yüzünü ok- şuyordu, Emine haber vermek üzere Büroya koşturuldu. Nahide, mektuplarının hiçbirinde te- mas etmediği bu hayati meselenin mu- hasebesini bir gün arkadaşının karşısın- da yapacağını düşünmüştü. Nasıl karşı- lanacaklarından da endişe ediyordu. Fa kat Âfet ne kadar kibar davrandı. Bu mühim iş kararlaştırılırkeni kendisi olan olmuştu, amli Bim gölge düşürmeğe hakkı Avukat Bahri Doğu haberi alıralmaz. eve koştu. İşte o zaman bir âlemdir baş- ladı, Şakalar, nükteler, biribirini takip eden zarif buluşlar... Ev, sanki bayram yerine dönmüştü. Âfetin küçük oğlu Aygün bile meşhur o kovbo' oyunlarını bırakmış, bahçedeki arkadaşlarını dağıtmıştı. Bütün bu şenliğe, kahkahalara rağmen iki arkadaş biran evvel yalnız kalmak, uzun uzun konuşmak istiyorlardı. O meş- hur bir saniyelik bakışları ile yine eski- den olduğu gibi anlaştılar. Âfet kocasına proğramlarını bildirdi. Bahri Doğru, Sermedi alıp çikacak, saat dörtte belediyede buluşacaklardı. — Yemeğe de gelmiyecek miyiz ? di- ye karısının yüzüne manalı bir şekilde bakarak konuşan avukata Nahide cevap verdi: — Sermet, Turan Aşevinin yemekleri- ni özlemiştir, dedi. Bugünlük onun hatırı için Ni nelis yemeklerinden mahrum kalacaksı Saf bu en sevdiği aile fertleri ara” sında, sevdiği adamın ismini söylemekle ona karşı duyduğu yakınlığı ilân etmiş olduğunu farketti. Birden kıpkırmızı oldu. Erkekler çıktılar, Afet, Nahidenin be- gendiği yemekleri hazırlaması için Emi- neye talimat verdi. Emeli odasına, Aygün'ü de bahçeye yolladı. Nihayet, geniş oturma odasında eskiden olduğu gibi karşı karşıya bulunuyorlardı. Yalnız kaldıkları ilk daki- kada ikisinde de bir çekingenlik vardı. Biri sormadan öğrenmek. istiyor; diğeri mevzuu neresinden ele alacağını tayin edemiyordu. Nihayet genç kadın arkada” şına sordu — Halâ bedbaht olacağımız kanaatın» da vi Âfet? ), arkadaşının vehimle ürperdiği belli a sesine tatlı bir karşılık verdi : - Şimdi tamamile aksini düşünüyorum. — Sana yazmadığım için bana gücen- medin ya Âlet? onra bakışlarını yere indirerek çok büyük bir suç itiraf eder gibi: — İtiraz etmenden korkmuştum, diye ilâve etti. — Çünkü seviyordun değil mi yavrum? — Evet Afet! — Seven iki kalbin atasına girmek isteyen herkes yaya kalır Nahide. Hayatta hiçbir kuvwet mevcut değildir ki. tam manası ile yekdiğerini seven iki insanı ayırmağa muktedir olabilsin. Ben ne ş€ kilde olursa olsun ancak senin saadetini istiyorum Nahide, Ve şimdi görüyorum ki mesutsun. Seni mesut eden, sana e aşkını aşılayan adamı da, vi öz kardeş gibi benimseyeceğim tabiid Genç rn HE derine sarıldı. madan biribirini kovalarcasına, dünyanın belki en iyi elleri üstüne dökülüyordu. — Afet, benim canım, aziz kardeşim. Şimdi içim rahat ep yüreğimin e sanki kocaman bir yük taşı vardı. Bu evlenmeyi gayri makul bulduğunu düşündükçe saadelim içime sinmiyordu, belki kalbinden yine eski, menii duygular gelip geçiyor. Beni müsterih etmiş olmak için belki böyle söylüyorsun, Fakat olsun Âfet, yalan dahi olsa buna ihtiyacım var. Bundan sonra hayatımın üstünde bulut istemiyorum. Sen mesut olacaksınız der- sen, bunu Tanrı söyliyormuş gibi kabul edeceğimi ve bu suretle istikbalimin ren- gini tayin edeceğimi sanıyorum. Afet, şefkatle arkadaşının saçlarını ok- şadı ve: — Demek çok seviyorsun? diye sördü. — Ölçemiyeceğim kadar Afet! — Nihayet sen de sevdin yavrucuğum. Hem de ilk defa.. — Evet, du söyliyorsun. Öteki marazi birşey, bir hastalık, ne bileyim bir sakat hisdi. Yıllarca gideceği yolu arayıp a bulamıyan, dikenlerr, çalılara sarılan, uçurumlara kaymak üzere olan bedbaht bir. yolcudan farkım yoktu. Amma artık hepsi bitti, : lekesiz, büyük Sevgisi diyenlere imamıyoörüm. Şimdi tertemiz bir genç kızdan, hiçbir mazi hatırasına sahip olmuyan, duyguları aşınmamış, heyecanları yıpranmamış, varlığına yıpralıcı vicdan azabları takılmamış bir çocukdan farksızım. Hiç kirlenmemiş bir kaynakda yıkanmış, her derdi arkada bırakmış bir insan vaziye- tindeyim, Yüreğimi kemiren şüpheler dağıl- dı. Yaşama arzularım harikulâde bir şekilde canlandılar. İçimi zaman zaman didikle- yen isyanlar, kinler, itimadsızlıklar yok ol- du. Yaşamak istiyorum Afet, Mesudum, Çünki mesudum... Âfetin dudaklarının arasında yine ince, uzun kızıl ağızlığı vardı. Mavi bir buğu gibi halkalanan dumanlara yine €s skiden olduğu gibi uzun kirpiklerinin arasından bakıyordu. susunca: — Hep söyle Nahide, dedi. Günlerce aylarca seni dinlemeğe lafa var, — Benim de öyle, diye karşılık verdi. Yıllarca İlimde düğümlenip li acıları müebbeden öldürmek için herşeyi sana anlatmak istiyorum. Fakat kafamda sanki bir ihtilâl var. Ne söyliyeceğimi, sonra ne söylemek istediğimi tayin edemiyecek kadar perişan olduğumu hissediyorum. Âfet; — Öyle ise ben sorayım! Diye arkadaşının gözlerinin içine baktı. — Nasıl anlaştınız? er iki ayrı insan arasında tam manasi ile anlaşmanın imkânı varsa, ar- laştık sayılır. Ama bu, çok sade oldu. — Masıl? — İstanbula gittiğimin ikinci günü kısa bir mektubunu aldim. “ Söyledim, kaçtınız, yazacağım. Ne diyeceksiniz di- ye soramazsam beni affeder misiniz ? ,, diye başlıyordu. Üç gün sonra bir ikinci mektubu e Sonra het ün, bazen rü Yazılarım oje alıştırdı mukadder olan ömrü Aylarca sustum, © yazdı. Her satırında binbir parça olan yüreği titriyordu. Ni yet inandım ve çağırdım. Kendi kendime onu nasıl karşılıyacağımı, hayatımı bü- tün çıplaklığı ile ona nasıl anlatacağımı düşünüyordum. O her şeyi bilmeli, bir: leşecek hayalımızda gizlimiz kalmamalı idi. Geldiği zaman ellerime kapanmak ağ- lamağa başladı. Kendimi tutmak isteme- den, zaif görüneceğimi. manasızlaşacağımı aklıma bile getirmeden ben de ağladım. Onun mazisini dinlemeğe hacet yoktu. Çünkü nesi varsa, ne yapmış, bu yaşa gelinceye kadar nasıl yaşamışsı hepsini yazmıştı, Şimdi konuşma, anlatma, belki de hesap verme Sırası Ee dim. o Herş açık tam söyledim. ri bir ilde girişmeden... Arkası Var,