gibi bakı- iyor. Kıs Önceleri bütün hareketlerini oyun sani- yordum. Fakat bir gün karşıma çıkardık- ları zaman müteessir olmaktan kendimi alamadım. OGözkapakları çürümüş, bakış- i larına gölgeler dolmuştu. O eski renkli yüz küçülüp solmuş, yumuk yumuk beyaz elleri üstünde incecik mavi damarlar be- lirmişti. Ayakta duracak hali yoktu. — Bu halin ne Şahsene, dedim. — Beni bu hale sen koydun beyim, diye ağlamağa başladı. Sakın nöbetçiyi çağırıp ta dışarıya allırayım deme. Bırak da azıcık derdimi dökeyim sana. Çünki bunlara sen sebep oldun, — Kendine gel! dedim. Sana ben ne yaptım ? — Daha ne yapacaksın ki... Ayırdın onu benden. Ne istiyorum, sizden fazla ne istiyorum beyim, Onu nöbet saatle- . Bunda kimin ne zararı varP Para benim değil mi? Ve- ren ben, alan 0... Kime ne? — Peki, sen bu gönül işinin sonu neye varır diye hiç düşündün mü Şahsene? Şaşkın şaşkın yüzüme baktı : — Yool. dedi. Nesini düşünecektim ki... — Gördün mü işte. Meselenin yanlış- ğı asıl burada, Gümüşlünün İbrahim se- nin hiç bir şeyin olamaz. © henüz çok gençtir, Sen onun kısa ömürlü bir gönül eğlencesisin. Kapının yanına doğru bir iskemleye ilişmişti. Gönül eğlencesi olduğunu şim: diye kadar hiç düşünmemiş olmalı ki, bu acı hakikati işitir işitmez pek müteessir nünasebeli yet garip kaldığımı zeki olan , hapishe- andanının, yer ver& n kadının oluyordu. Fakat gün geçtikçe şapraşık bir hal alan işin düzelmesi için onu yola getirmek lâzımdı. n o, askerliğini bitirip git tkten sonra seni arayacak mı sanıyordun Şahsene ? — İlerisi için hiç birşey düşünmemiş- tim beyim. Onu böyle demir parmaklık- ların arkasından görmek bana yetiyordu. Birgün onu kaybetmek ihtimalini Şimdi n a getirdin. Ve bak, yüreğim büsbütün yanmağa başladı. — Sen akıllı bir kadınsın. Söylediğim şeylere dikkat etmelisin. Çünki ikinizin de menfaati için bu lâzım. — Beyim, ne emredersen baş üstüne, ÖL de öleyim. Yalnız bana bir daha onu görmiyeceksin deme, çünki buna dayn- tamam. Sen gönül çekmedin mi hiç a ca- mu? Yüregime bir mangal ateş dökülmüş Fibi yanıyor, Ondan geçemiyeceğim. alde sen onu hiç sevmiyormuş- — Bi sin? Gözleri büyüyerek yüzüme baktı. Vü- cudu biraz ileriye doğru uzanmıştı, Daha kuvvetle ; — Evet, sevmiyorsunl.. dedim. Seven bir insan, sevdiğinin felâketini istemer, Senin bu halin onun başına fena şeyler getirebilir. Bir kere adı köyde dile düşer, Yerinden fırlayarak yaralanmış gibi inledi; — Yüreğimden, ta yüreğimden vüru- yorsun beni, dedi. Ben sana ne fenalık ettim kır. 4, — Yanlış birşey söylemiyorum kızım. Yarın bu delikanlı ailesinin, köylünün gözünden düşecek. Ona kimse güvenip te kızını vermiyecek. — O, bunlara razi, dedi. Çünki o da beni seviyor, — Henüz çok gençtir. Böyle söyler amma sirasi gelince de her şeyi çiğner, geçer. Hele bir fırsat kendini göstersin, Yine boynunu büktü : — O zaman kaderime küserim, dedi. Yeter ki o kara gün gelip çatıncaya kadar yine onu göreyim, İbrahime duyduğu sevgi, onu görme dikce büsbütün feci bir hal aliyor; hasret genç kadının ruhunu alev dilimleri halinde yalıyordu. Ayağa kalktım. Daha sert, daha kat'i: İbrahimin canına kasdetmiş bir kadınsın, diye bağırdım. Çünki arka- daşları arasında yarattığın kıskançlık Şahsene bugün öyle kötü bir hal aldı ki, İbrahimin hayatından korkulur, Bir kurşun, bir bi. çak bu meseleyi kökünden halletmeğe yeter. Niçin iyi düşünmiyersun? Önce güldüklerin, ümit verdiklerin, sonra da İbrahime karşı beslediğin çılgınca arzu sebebine yüzüstü bırakdıkların seni ceza- siz mı bırakacaklar sanıyorsun ? Hapishanedeki suçluları ürküten, gar- diyanlara yaka silkdiren ateşli ve hırçın kadın, bir külçe halinde yere yıkıldı, EL lerini dizlerime sararak hıçkırmağa baş: ladı, Ağlaya ağlaya açılacağını düşündü. Züm için bir müddet sesimi çıkarmadım. Sonra daha yumuşak bir sesle: — Onu seviyorsan bu sevgiyi bana, ona ve herkese isbat etmelisin, dedim. Bir daha ne olursa olsun, onu görmek istemiyeceksin, Ve kulağına gidecek bir şekilde de artık ondan soğuduğunu söyli- ceksin, Bu suretle İhrahimin hayatı kurtu- lacak, Ben başka çare görmüyorum, bu karışık işte, atının en acı kararını vermiş in- sanların sükünu içinde ayağa kalktı. — En ağır bir hükmü giydirdin bana beyim, dedi. Fakat mademki onun kurtu- luşu buna bağlı, katlanacağım, O günden sonra kadınlar kovuşunda kavga çıkmadı. Ümitsiz aşkını, sevdiği erkeğin hayatı yolunda feda eden bahtsız kadın, fedakârlığının gölgesine sığınarak bir köşede sessiz ve şikâyetsiz yaşamağa başladı, Yakınında yaşayanlara elinden gelen iyiliği yapmağa çalışarak yaşamak, ona garip bir teselli oluyordu. Dinliyenlerin içinde en genci : — Orijinal bir kadın tipi imiş, dedi, Düşük bir kadın olduğu halde fedakir olmağı bilmiş. Demek ki, ferağat denilen yüksek duygu bayağı ruhlarda da kendini gösterebiliyor. Genç bir kadın: — İbrahim ne oldu? diye sordu. — Terhis edilinciye kadar, kendisin- den yüz çeviren, vefasız kadinin adını bile ağzına almadı. Ve sonra bir gün pehlivan güreştirerek mükemmel bir köy düğünü yaptı. Hep birden : — Ya Şahsene, ya Şahsene ne oldu? — Düğünü duydu mu? ddetini doldurunca Gümüşlüyü görmek istemedi mi ? Bay Fahri, düzgün dişlerini gösteren geniş bir gülümseme ile: — Memuriyet makamı: bir güvercinlik. tir, dedi. Bir başka yere tayin edilince bu aşk hikâyesini de arkada bıraktım şüphesiz... ğ