boylu, ondan Nabidenin arkadaşı esmer bir gençle dansa kalkmıştı. Ma- hir, Afeti çok beğeniyordu : *— Enfes kadın doğrusu, dedi. Şa hane bir güzelliği var. Sesi de öyle tahrik edicidir ki.. Bir defa dinlemek şerefine nail oldum, Şu Denizkızı Ef- talye için deli divane olan çoktur ya, Âfet hanımı bir kere dinlemiş olsü- lar, başka bir kadın sesini beğenme ea pek imkân olmaz sanırım. en de dinlemek isterdim. ekinin arkadaşı olduğu için ir isterim de, daha doğru. le de kabul edebilirsin. — Hil kaçmak, karşılaşmamak is- tiyordun ? — Ümitsiz aşkların arkasından ge- lecek ıstıraba göğüs vermekten ürken insanlar kaçmağı tercih ederler. Ben aksini yapacağım artık. — O kadar çesursun demek. Nefsine itimadın yerinde. — Belki de dediğin giki bu, bir cesaret meselesidir. Sonu nereye varırsa varsın ona yaklaşacağım — Haydi gel öyleyse, masasına gi» delim. Sermet yine sarardı. Arkadaş,nın alay ettiğini sanmıştı. Mahir o kadar ısrar ediyordu ki, nihayet kalbinin bin bir şekle giren çarpışları içinde ona doğr sürüklendiğini farketti. Saz durmuştu Masaya dönen Âfet hanımefendiye Sermedi takdim ettiler, aralarında hararetli bir konuşma baş- ladı. Sermet dalgın ve perişan, bakış- ları gelişigüzel köşelerde dolaşarak su suyordu. Nahide, bik örtüsünü dalgalan- dıran kendine mahsus gayet nefis, tah» rik edici kokusu, düşünürken de konu” şan kaşları ve binbir cihan yaratan gözleri ile o kadar yakında idi ki.. Saç- mın arasına iliştirdiği için daha gü- zel olan siyah gül, siyah tuvalet, siyak atlas iskarpinler ve gayet zarif bir çanta. 20 po SULAR Hep siyah. Sermet: « Göğsü açık olup ta siyah kadife bir bandla boynunu sarmiş olsaydı nekadart Anna Karenine" benziyecekti diye düşündü. Bir aralık Sermeltten tarafa dönerek yumuşak bir sesle: — Hiç konuşmuyorsunuz, dedi. Sı- kılıyorsunuz galiba | enç adamın ürkek bakışlı yeşil gözleri Nahidenin siyah uçurumlar gibi koyulaşan, derinleşen, baş döndüren süzlürine dikildi: inliyorum. — Bazı susuşlar muğlâk kitaplara benzerler 3 İkisi de başlarını çevirdiler. Afet hanımefendi yeşil bakışlarından muam- malı parıltılarla söze karışmıştı. Nahide arkadaşına baktı. Bakışları ile hiç birinin anlıyamıyacağı bir dille sanki konuşmuş oldular. — Muammalı konuşmağı ne kadar seversin Afet dedi, Mahide Galip beyle konuştuğu balde onla” rın da konuşmalarını takip edebilen Bahri Doğru, gülerek: arım çok roman okur. tesiri ile olsa gerek, diye söze karıştı. Hep birden gülüştüler, Afet berrak kahkahalar arasında: — Kocamın kulakları, pek hassas bir ses toplama öleti gibidir! diye şaka yaptı. Mahir sordu! — Hangi romanları seversiniz han» imefendi ? Onun — yaprak yaprak telsefe kitaplarından alınmış gibi uka- İâca şeyler karıştırmıy romanlarını | diye cevap erinin içine an muharrirlerin verdi. — Ben düşündüren, ıstırap veren, feragatla dolu ve muhal aşkların yaşa» dığı romanları tercih ederim, diye Ma- hide fikrini söyledi. — Bu günlerde kimleri okuyorsunuz hanımefendi ? Bunu Nahideye Sermet sormuştu. Genç kadın : MÜKERREM KÂMİL SG uu Mm — Rus hikâyelerini! diye cevap ver di. Rus edebiyatına karşı derin bir alâkam var. Rusca bilmediğime çok esef etmekteyim. — Dilimize çevrilen Rus eserlerinin çoğu da Fransızca nüsbalarından alini yör zannediyorum — Evet, hemen hemen öyle, — Hanşgilerini tercih ediyorsunuz * — Bir zamanlar Puşkin'in şiirlerine bayılıyordum. Sonra bikâyeye na düştüm. Georgi yi, Turgeniyef'i, Dos. ibtirasla okudum. Fakat hayranım. Ciltler dolusu eserlerinin hiç birini vermemiş de, sa“ dece Anna Karenin'i yazmış olsaydı beynelmilel olmasına yine kâfi idi ben ce, Bu kitabın üzerimde çok kuvvetli tesiri vardır. İlk okuduğumda on altı, n yedi yaş arasinda bir talebe idim. Tabii eserin ruhunu anlamış değildim. Felsefeye başladığı sırada yaprakları çevirir, köylüden, topraktan, Rusyanın içtimai ” Srnekler vermek için kahramanlarını : nuşturunca yine konferans başladı der dim. Fakat yaşım fikirlerim, kanaatlerim de değişti. Afet: ve roma” toyefski'yi Tolstoya hayatından uzun uzun ke ilerledikçe şüphesiz B orjinal oaşk hikâyelerini, kaprislerle, esprilerle dolu romanları severim, diye fikrini söyledi. Anna Ka reninde baştan Kiti pek hoşuma gidi. yordu. Ünu Vronski'ye pek yakıştırı yordum. Fakat o, haşin Lövin'le evle nince o da gözümden düştü — Ben daima Anna'yı şayanı dik- kat buldum Afet. Zaman zaman bu kitaba kapanarak bir çok şey düşünü: rüm. Fakat hep Anna ile Vronski far lını okurum. Aşk dediğin bir hümma, bir sar'a, nasıl söyliyeyim öldürücü bir hastalık gibi insanı sarmalı, Yıldırım gibi çarpmalı. Sonra, biz de baloda nelerden bab» sediyoruz, diye güldü. Bunları konu şacak o kadar çok zamanımız varki.»