TAS “IİYATROSUND.A hanım! Biraz çabuk ol... Ta Bak terbiyesize.. Neden val- den oluyormuşum, üç otuzunda deği- lim ya.. — Allah gençliğini bağışlasın tey- zeciğim, demem demek değil, haniya.. — Çeneni tut.. Ben senin ağzının aşığı değilim. başka nağme daha — Eleeğizin kırılsın inşallah ! Sen git te incir bahçesinde sürten o ler yengeni bişi ii — abla, ağzını topla ! Fıkır- dayıp doradıpına etrafına bak, çimdik atani gör de, ondan sonra çirkef ağ- xını AZ... — Çirkef sensin. — Bana bak ekerim ha.. Bir kiğaniz balık gözü İzler küçük deliğine elini sokup çıkarabilen ken dini geriye atıp geniş bir nefes alıyor, fakat bu bahtiyarlığa kavuşuncaya ka: dar da mutlaka böyle bir maraza ge' çiriyordu. ne üç aylık maaşların tevzi edildiği maaş kişesiydi, ne de üç aylık maaştan evvel avans veren banka vez- nasi. Zaten oralarda benim gözlerim, sedye ile getirilmiş, iki koltuğuna gi: rilerek sürüklenmiş kötürümler, ayak- ta durmağa mecali olmıyan ihtiyarlar, sefaleiten yüzünün rengi solmuş kadın: lar, yoksulluktan gençlikleri kendilerine hicran olmuş betbaht tazeler, akranları- nın giydiklerini mağaza vitrinlerinde görebilen hülyalı kızlar, yamalı elbiseli, boyasız potinli yetim yavrular görme- ğe alışmıştı. Halbuki bu kişenin önünde akıyle, siyahile, oksijen sarisile üç renk ol muş saçlarını mangal maşasile kıvıra- rak file yerine balık ağile bağlamış küllü ensesini tülbent yazmasından eşarpla örtmüş, yer yer yaralı bacak- ları altı Jâstik, üstü keten beyaz is- karpinleri üzerinde mrrmere düşmüş bir marsık gibi duran, yüzüne podra yerine evde üstübeçle yaptığı düzgü- da tuvaleti ondan pek- de farklı olmıyan, emprime taklidi basma entarili genç kıza, meyhanede tamamlıyamadığı şişesini omuzuna at- tığı caketinin iç cebine sokmuş, elbi- sesinin kokusu bütün meydanı doldu- ran balıkçıya, on dakika evvel yıka- yıp ütüleyip bacağına geçirdiği çivitli beyaz pantalonunun İekelenmemesi için 12 itina ile sıra bekliyen semt delikanlısı- na kadar bütün hovardalık düşkünleri görülüyordu. Hepsinde de kepenkler indirilmiş, satılık ekmeği kalmamış bir fırın önün- de toplanan insanların sabırsızlığı var" dı. Demet tahtasile yapılmış, üzeri çi- vit mavisi toprak boyasile boyanmış ve sarı yanip kübik çizgilerle süslen” g bir tahta perdenin üzerindeki sazın Sü ve içeriden akseden: — Çaydan kahvedennn. buz gi- bi gazozzz. — Hayat.. Hayat, yeni hayaaat.. — Buz gibi... donduuuu.. rarst söndürüyor, otuz iki dişe muzika ya Koca taş. e fıstık, se içi... la Paketi Avazeleri e tatil günleri da: lup boşalan, halk bahçelerinden biri olduğunu anlatıyordu Bu kadar rağbet neden? İçeride ne var? Bilet niçin satılıyor? Kah. ve, çay, gazoz parasını peşin alıyor- lar e içeriden akseden bu ava- zeler Kabak Ne Si ilân, ne bir afiş, ne bir ses, ne bir nefes Çivit rengi boyalı tahta perdenin üzerinde insanın bu k edecek hiç bir alâmet yok. Kişenin önünün biran için boşalmış olmasını fırsat saydım, yaklaştım. — Ne var burada? tım. Vakit kalmadı. merakını tatmin diye soracak- İçeride akordu Yazan: Sait KESLER bozuk bir curcuna başladı, kişedeki adam bir taraftan terlerini siliyor, bir taraftan da: — Cabuk olalım beyim, diyordu, Yer kalmadı. Ver onbeş kuruş, al bile- tini, dükkânı kapıyorum. İçeri girince anladım ki burası sem- tin yazlık tiyatrosudur. kalabalık, amanallah. İğne il ya, tayyare ile ince kum serpsen | bir zerresi yere e Herkes ayakta, sandalye Elinde kahve eaçilal; e önlük- lü bir çocuk yanıma sokul — Bey amca, dedi. lamadın mı? — Bulamadım çocuğu — E... Burası böyle ie EL oğlu daha ikindiden gelip yer alıyor, akşam i burada yiyorlar, sandalye ll bü- — Ne Sanal şimdi? — Bilmemki.. o Buralı galiba siz ? — Değilim çoçuğum... ele) için geldim. hep onun kumpanyası gel diği gece böyle kalabalık oluyor, baş- ka el e dei geldiği zaman in cin top oynu — Amca, ben sana sandalye bulu rum. Bulurum ama. — Ey, söyle balal. neyi buk muyorsun ? Aması ne oluyo E? değilsiniz beyi seyret i