nelekâtımın © N karyola kenar! un müthiş # özlerimi; yabı açtı Bembeji yod ve eter hastaneye b” zkaldırıp ta, #f' in hemşirenin Geçen sayının devamı : Yerli Duygu ve Sevda Romanı. No. 5 yaz kolalı bonesi, kırmızı hilâllı ba ını görünce, tahminimde yanılmadığı- mı anlamıştım. Gazlı bezlerle sarılı başımda, için için sızlayan hafif fakat devamlı bir ağrı, bir sızı vardı. Hem- şire, kitabını, yanındaki kanepeye fırlattı, ve baş ucuma sokuldu. Gör- lerime dikilen açık elâ gözlerinde, derinliği derhal sezilen sıcak bir şef- kat vardı. Seside bakışları kadar yu- müuşaktı. Sordu: Nasılsınız ? Ona, gözlerimle teşekkür edebil- dim. Daha uyuşukluğu gitmeyen bey- nim, uzunca bir metrukiyetten sonra işlemeğe başlayan bir makine gibi, adeta seke seke çalışıyordu. Hafızam- da parça parça, kırık kırık hayaller belirip kayboluyordu. Bulanık muhay- yelemde rü'yalarımla hakikatler biri- birine karışıyordu. Sonra beynimin adesesi, ayarı düzeltilen bir mikros- kop camı gibi netleşti. Ve hakikat- İerin tebellüriyle beraber, kafam, “yığın yığın istifhamların hücu. muna uğradı: Burası neresi- dir? Beni buraya kim, nasıl e ? Ne kadar zamandır buradayım a gözlerimden ayırmayan hemşireden bunların cevaplarını öğrenmek istiyordum. Fafat o kadar takat. hâlâ ütü sizdim ki. Hemşire — Babanız, dedi, yarım saat evvel buradayıdı. Biçare, eğer yarım saat daha bekle. seymiş, kendinize geldiğinizi görebilecek, ve ağlayarak gitmi- yecekmiş? Bir zaaf anında, sahte bir şefkate kanmanın nelere mal olabileceğini iyi öğrenmiştim. Bu itibarla; belki haklı, - belki haksız olarak babama acımayı, babama inanmayı bir gaflet saydım. Hele o anda, ona karşı öyle uçsuz bucaksız bir kinim vardı ki... hiçbir zaafını mazur göremiyor, affedemiyor, hiç- bir zaafına inanamıyordum | Hastabakıcının a'ğzıma verdiği okaşığı oyudumlarken, gayrı ihtiyari yarım saatin için- de beynimi uyuşturup zehirleyen “Kuvvet şırıngasile (1), ; “ Man- tol (Ii) u hatırladım. Hicran yine susmuştu. Mü- tereddi o asılzadeleri keyiften çıldıran, keyif verici zehirleri; zavallı hasta bir kıza ilâç diye süren serserinin hüdudsuz iğ- rençliği içimi dehşetle doldur- muşlu. İnsanların, hased, ve behimi ihtiras yolunda bu kadar sefille- şebileceklerini, canileşebileceklerini havsalama sığdıramıyordum. icranın, bu acı bahisle sinirlerini daha fazla yormasına imkân yacaktım. Ve, merakıma rağmen ko- nuşmanın yolunu değiştirecektim. Fa- kat ©, sükütunu; sudan bir vesile, başka bir mevzu, bir bahis bulmaya bile imkân vermiyecek kadar kısa kesti. Ve hikâyesine devam etli: (Arkası var) 3