28 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 28-9- 936 TAN Gündelik gazete Başmuharriri Ahmet Emin Yalman 'Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde, herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya çalışmaktır. Günün meseleleri Avrupayı - sarsan yeni ihtilâflar GÜT di Si içinde idi. Almanya Ren havzasını işgal etmiş, ve Versay muahedesinin bu sahada gayriaskeri kalmasını izaruri kıldığı mıntakaya asker göndermişti. Paris, Brüksel ve Londra telâş içinde idi. Zaten sene başından beri biribirini velyeden hâdiseler Avrupanın si- yasi sıkmtısını arttırdıkça arttırryor- du, Habeş harbi, zecri tedbirler, İtal. yanm iddiaları Avrupaya rahat uy- ku uyutmuyordu. Üzerlerine düştükçe hâdiseler e- hemmiyet ve vahamet kesbediyordu. O vakit İngilizler araya bir fasıla koymayı düşündüler. Artık bir — işe yaramadığı anlaşılan Milletler Ce- miyetine yeni bir şekil vermek üzere Eylüle kadar sabredilmesini teklif ettiler. Almanyaya karşı almacak tedbirleri müzakere etmek üzere top lanacak olan Beşler konfera.nsım»da Sonbahara bıraktılar. Maksat arada geçecek bir iki ay- lık fasıla ile hâdiseler üzerine biraz soğuk su serpmiş olmak, ve dünya sıkıntısmı hâd devrinden kurtar- maktı. B du. Yazı gürültüsüz geçirdik. Milletler Cemiyeti 21 Eylülde topla- w plân kismen muvaffak ol. Cemiyete verilmesi lâzim gelen yeni şekil hakkında mütalealarını — bildi- receklerdi. Milletler Cemiyeti toplandı. Fakat Sovyetler Birliği ile bir iki Cenubi A- merika hükümetinden başka hiç bir devletin Milletler Cemiyetinin istik- bali hakkında rapor vermediği anla. gıldı. Cemiyet hâlâ İlkbaharda nere- de ise yine orada bulunuyor. Hâlâ Habeş — İtalya ihtilâfı. Hâlâ Danzig meselesi, Hâlâ silâhları tehdit projeleri. Ve hâlâ bunlardan hiç birinin hal- ledilememesi, * * * albuki geçen iki üç ay içinde Avrupanın manzarası değiş- ti. Gözler artık Cenevreye değil Mad- ride, Berline, Moskovaya çevrilmiş bulunuyor. Üç ay evvel en mühim mesele Ha- beş, Avusturya, Ren havzasmin işgali meseleleri idi. Bugün artık.bu meseleler mevcut değil. Bugün kimse Avuseturya, Habe şistanla veya Ren havzasının işgalile meşgul olmuyor. Bugün Avrupayı sarsan ve düşün- düren dâha mühim meseleler var. Avrupayı tehdit eden tehlikeler geklini ve mahiyetini değiştirdi. Şim. diye kadar Avrupa milletlerini ayı- ran siyasi, coğrafi ve iktısadi ihtilâf- lara bir yenisi eklendi: İdeolojik ih- tilâf. Parti ocakları Â Üsküdar ocaklarında kongreler devam ediyor Üsküdarda evvelki akşam Salacak dün-de Murat reis Parti ocak kon - greleri toplanmıştır. Yenimahalle o- cağında da dün sabah belediye ve parti vilâyet erkânmdan Faruki, ka- za kaymakamı, kaza parti reisi ha- zır oldukları halde bir yıllık çalışma raporu okunmuş, partinin hükümet- le daha sıkı bir birlik ve beraberlik içinde çalışmasının iyilikleri mevzuu bahsolmuş, Ulu Şef Atatürkün yük- sek onurlarıma tazim merasimi ya - * pılmıştır. Bundan sonra birçok di - lekler samimi bir hava içinde ortaya sürülmüş, Bağlarbaşında bir parti binası inşasıma karar verilmiştir. A vrupanın göbeğine ya- kın bir yerde tahaccür etmiş zannedilen bir âlem, bir hayat var, Fesler, fes kalıpçıları, si - yah ve sıkı bir peçe ve bol çar şaf içinde benliği, şekli.ve ya- şı kaybolan kadınlar, içinde meçhul bir âlem gizlenen ka- fesli evler... Bütün bunları bir seyyah gö zile, yabancı bir muhitte gör- mek ne tuhaf oluyor. Ecnebi- lerin bizi yirmi sene evvel na- sıl bir gözle gördüklerini in - san Saray Bosnayı bugün zi- yaret edince anlıyor. Avrupanın göbeğine yakın bir yerde hayat âdeta tahaccür ettiril- miş. Eski günlerin bol renklerle dolu yaşayışı, asırlarca evvel ol- duğu şekilde devam edip gidiyor.... Saray Bosnada çok dikkate de- ğer bir müze var. Bizim memleket- te de bir ayni olmalı... Müze için- de eski Bosna evlerinin iç yüzünü görüyorsunuz. Bütün ev eşyası, bü- tün mutfak takımları, gergefler, musiki âletleri her şey yerli yerin- de.. Eski günlerin kıyafetini giy- miş mankenler, insanı şaşırtacak bir tabillik içinde sedirde oturuyor, mangal karıştırıyor veya örgü örü- yor. Türlü türlü mesleklerde er- keklerin kıyafet kolleksiyonlarını da meselâ bir köy kahvesinde otu- rur vaziyette görüyorsunuz. üze, dünü yaşatmak için çok büyük fedakârlıklar ve incte ÜKleriş yapılasşı TYURUL Vuna — pek te ihtiyaç yok. (Dün) Saray Bos- nanım Müslüman mahallelerinde ve sokaklarında bütün haşmetile ya- şıyor. Burasını asırlarca evvelki halinden ayıran yegâne şey, fes- tir. 1868 de eski kavuk ve sarık yeri ne Bosnaya fes sokmak istenildi- ği zaman burada kanlı bir ihtilâl çıkmştır. Fes, ihtilâlden sonra bu- raya girmiştir, fakat girdikten sonra da yapışmış, kalmıştır. Biz festen fazlaca bahsettikçe Yugaslavyalı arkadaşlar, sakacı bir tavırla telâşa düşüyorlardı: — Aman ne yapıyorsunüz? Di - yorlardı. Fesin kalktığını isteme- yin, sonra Yugoslavyanın en bü - yük turizm cazibelerinden biri or- tadan kalkmaz mı? Camileri, türbeleri, medreseleri "geziyoruz. Saray Bosnada yalnız bir gün kaldığımız için tekke âle- mini görmeye vakit kalmadı. Fa- kat zaten burada tekke sönmek Ü- zere imiş, Üsküp tarafmda daha' Yugoslavya | Röportajları Yazan : AHMET EMİN TAN Saravy - Bosna CANLI bir müze YALMAN canlı bir halde kalmış... ahçeli bir kahve önünden ge- çiyoruz. İçerden türkçe şar- kılar aksediyor. Meğer Bosna Sa- ray gazetecilerinden Bay Meh - met, ziyaret programı mucibince © kahve önünden sekiz buçukla do kuz arasında geçeceğimizi hesap ederek kahveciye tenbih etmiş: — Sekiz buçukla dokuz arasın- da İstanbul plâkları çalınacak. İçeri giriyoruz. Bir köşede, üstü kapalı bir yerde bir sedir yapılmış, Etrafa leğen, ibrik, mangal, nargi le gibi seyyahların hoşuna gide - cek her şey konuülmuüş. Seyyah keyfile kahvelerimizi içtik. Bu civara Saray Bosnanın fi- lozof bir dükkâncısı ile de tanış- tık. Biraz kıtça bir türkçe ile bize anlattı ki, dünyada tam mes'ut ol- mak için Karunun malı, Nuhun ömrü ve Eyübün sabrı lâzımmış. Kendisinde yalnz Eyübün sabrı varmış, fakat yine mes'utmuş. Çerçeve dünden kalma olduğu halde Bosna Sarayda hayat - için için değişmekten hali kalmıyor. Camiin avlusunda kapalı bir yer... Kışın apdest almak için sicak su terubalı yapılımış, Medresenin der - saneleri, usulleri, yatakhaneleri; duş daireleri hep yeni usulde... Müslüman eytamhanesi tertemiz, güzel, yeni bir müessese... Pek iyi idare ediliyor ve az para ile çok miktarda yetime baklıyor. ayret Cemiyetinin hem ida - G re merkezi, hem de irat di - ye yaptığı büyük binada Bosna müslümanlığının uyanık ve mü - nevver şahsiyetleri ile karşılaştık. Cemiyetin geniş, hayırlı ve canlı içtimaf faaliyetleri hakkında elimi ze birçok risaleler verildi. Hakikat aranırsa Avrupanm gö- beğine yakım bir sahada, Boşnak- larm bir kütle halinde etraflarm- daki unsurlardan geri kalmaları için dini taassuptan başka hiçbir sebep yoktur. Kan; dil ve zekâ iti- barile etraftaki unsurlara benzi - yorlar, Çalışmaktan yılmaz, mihne te dayanır, dürüst insanlardır. Di- ni taassup ellerini, ayaklarını bağ- lamasa başka unsurlardan elbette » Bosna Bosna Sarayda bugün kü kadın kıyafetleri geri kalmazlardı. Nitekim muta- assıp çemberini yararak ferdi te- şebbüsle ortaya atılanlar, Yugos - lavumumi hayatında kendilerine lâyik mevkii alıyorlar. Gayret Cemiyetinin ve bundan- biraz başka bir istikamette calısan diğer bir cemiyetin faaliyetleri şu nu gösteriyor ki, Bosna müslüman larını bir kütle halinde uyandırmak ve zamana uydurmak hususunda ciddi hareket ve teşebbüsler eksik değildir. unus da unutmamalı — ki, Saray, kısmen eski- günlerin , canlı ,bir. müzesi halinde yaşamakla beraber, belediye — vazifeleri bakımın - dan asri bir şehirdir. Şimdiki be- lediye reisi Bay Ethem, şehrin üm ranma büyük bir dirayet ve gay- retle çalışıyor. Demir gibi azmi ve cidden cazip bir şahsiyeti vardır. Tramvay, su, elektrik gibi beledi- ye vazifelerini, ameli esaslara göre kurulmuş tâli bir belediye müesse- sesi işletiyor. Şehrin tasarruf san dığı da buna bağlıdır. Umüumiyet - le Saray Bosna belediyesi iyi sevi- yede bir idare tesirini yapmakta - dır. Şehir yenileşirken ve ilerler - ken, hususi rengini muhafaza et - mesine de ait plânlarla ve proje - lerle ancak son zamanlarda uğra - şılmaya başlanmıştır. Saray Bosnada tabil surette dik kati davet eden bir nokta, memle - ketimize karşı gösterilen alâkadır. Türkçe bilenler çok azalmıştır. Türkçeye ancak Türkiyede bulun- muş olanlar ve pek yaşlılar ara - sında tesadüf edilmektedir. “mer- Cami avlusunda oynaşan çocukla- rı yanıma çağırdım: — Geliniz buraya sizinle konuşa - cağım dedim. Hepsi yanıma dizildiler. Mahcup Bözlerini kırpıştırarak yüzüme bak- tılar, onlara: — Ben buranm bir yabancısı- Yım, dedim. Pek rica ederim bana bir Parça anlatınız, bundan birkaç sene evvel burada bir şey olmuş Kubilây isminde genç bir adamın başını kes- mişler, onu kurbanlık bir koyun bo- ğazlar gibi boğazlamışlar.. Bu şey nasıl olmuş bana anlatir mısmız? İçlerinden biri omuzlarnı kaldırdı dudaklarını büzdü ; — Vallahi ben bilmiyorum, dedi. — Sana kimse anlatmadı mı?.. * — Hiç duymadın mı? — Duydum... Birini burada kes - mişler ama!.. Ne olduğunu pek iyi bilmiyorum, GÖRDÜGÜM ŞEYLER Çocuklar bilmiyo — Sen mektebe gitmiyor ? —M e din koymak için. Ka — Gidiyorum... — Kaçıncı smıftasımn? — Üçüncüde, — Alâ!., İçlerinde açıkgöz görünen bir baş- kasına hitap ettim: — Ya sen... Sen de bilmiyor mu- sun? — Biliyorum. — Anlat bakalım bana... Nasıl ol- muş bü iş? M i eşkiya b Bun - lar yedi kişi imişler... Bu camie gel- mişler camiden sancak alıp çıkmış - lar... Kubilây da karşılarına geçmiş onu öldürmüşler boğazını kesmişler, Kendini doğramışlar... — Eşkiya mı?.. Bu eşkiya Mene - meni soymak için mi, evleri basmak için mi, niçin gelmiş buraya? Çocuk bir an düşünüyor ve bütün vücudümü nefretle titreten bir cevap veriyor. ler. — Oğlum sen neler söylüyorsun?. Sen mektebe gitmez misin —— — Giderim. Beşinci sınıftayım. — 9. Menemende çocuklar Kubilây vak asını bilmiyorlar. Bana bir tek kişi Menemende bu vak'anm nasıl cereyan ettiğini Ku - bilâyın bu cami avlusunun hangi nok tasında alçakçasına boğazlandığını söyliyemedi. Halbuki Menemende âdeta bir Ku- bilây “günü,, olmalı, herkes bana göz yaşlar içinde Kubilây destanını an - latmalı idi. Ben öyle zannediyordum ki. Me - nemende anneler gözyaşları içiinde çocuklarına bu kahramanm hikâye - sini anlatırlar ve hocalar ontı talebe lerine bir nümune olarak gösterir - Hayret içerisindeyim. haba,, , “Allaha emanet,, filân gi bi bazı kelimeler umumiyetle Bos- nada yerleşmiş, kalmıştır. Birçoklarının Türkiyede yerleş- miş kardeşleri, akrabası vardır. Selâmlarını sahiplerine dağıtmak için seyahate ait kâğıt yığınları a- rasından notları bulmak lâzm... Ba zıları da Türkiyede bulunan akra- balarının izlerini kaybetmişlerdir. Gazetede ilân suretile kardeşleri - ni, akrabalarını bulmak için yar - dım istediler. Yine notlara müra- caatla bunu ayrıca yapacağım. ef utaassıplar memleketimizde - .ki inkılâp hareketlerini kav -| rıyamamışlar, bunların aleyhinde atıp tutmuşlardır. Bununla bera - ber aradaki iz'an sahipleri-bu ka - dar ileri gitmemişlerdir: “Elbette bir hikmeti var, yanlış hükütü ver- miyelim.,, demişlerdir. Münevver- ler bittabi inkılâp hamlelerini can- dan alkışlamışlardır. Umumiyetle Bosnada memleke- timiz hakkında kardeşçe bir alâka vardır. çumusa caddesi, doldurularak vücuda getirilmiş bir Tarihi Dedikodu Üsküdarlı şair Deli Hikmet . Galatanın yolları pek dardı. Ok- kale — hendekleri caddedir. Atlı tramvaylar geçebil- mek için ihdas olunmuştur. Galata- nın esaslı. yolu — Yüksekkaldırımdı. Hattâ Almanya imparatorluk - elçisi olarak Avcı Sultan Mehmet nezdi - ne 1666 da gelen bir Alman, atını yedeğine alarak inmeğe mecbur kal- dığı dik yol, bu yoldur . Abdülhamit zamanmda Yüksekkal. dırımdan inilince dar bir yol gelirdi . Tek hatlı tramvay buradan başlar, şimdiki Terminustan biraz evvel ge - len ahırlarda biterdi. Tramvaymm başlangıcında sol kol - da, Sponik, Maymunlu ve Byzance gazinoları vardı. Ahmet Rasim bu gazinolara devam eder, öğle ve ak- şam rakılarını ekseriya buralarda içerdi. Bir çok şairler, edebiyatçılar bura- larm müdavimleriydi. Bir ak Sponik birah ji üç arkadaş: Üsküdarlı Deli Hikmet, İzmirli Şe - fik, İstanbullu Abdülhalim Memduh kafayı tütsülediler, zilzurna denecek dereceye vardılar. Gitmek zamanı gelince en önde Deli Hikmet çıktı. Karşıda dar hattın üzerindeki göm - lekçi dükkânının kepenklerine — şu beyti tebeşirle yazdı: Cülüsundanberi zulmiyle millet ruzu şep baki Ana nisbetle ademdir bizim gömlekçi Kostaki Kepengine bu beyit yazılan dük- kân, gömlekçi Kostakinin dükkânı idi. Üsküdarlı Deli Hikmet Trablus - garp mektupçuluğundan münfasildi. İzmirli Şefik iradiyle geçinir, hür fi- kirli bir zattı. Abdülhalim Memduh da hukuk mektebi talebesi iken Ab- dülhamit onu cinayet mahkemesine vererek mahküm ettirmiş, İzmire ve #sonra Konyaya nefyeylemişti, Abdül- halim: Memduh 'Avrnpaya kaçtı. Fâh- ri Bey namında hamiyetli bir arka « daşın ianesiyle İngilterenin cenup sa- hillerinde, yaşadı ve orada öldü. Gü- zel bir şair, güzel bir natıkaperdaz. dı. L C Abdülhalim Memduh huküka de. — vam ederken, malıkemel temyiz riya- setinde vefat eden Semih ve mahke- mei temyiz azalığımndan tekaüt 'olan Sâmih Beylerin smıf arkadaşlarıy- di . Türkiyeden birçok romanlar boş nakçaya tercüme edilmiş ve me - rakla okunmuştur. En çok eseri tercüme edilen muharririmiz Re. - şat Nuridir. Çalı Kuşu, Dudaktan kalbe ve sair kitapları Bosnada in tişar etmiştir. Güzide Sabrinin, Ercüment Ekremin de romanları tercüme edilmiştir. Bu tercümeler- den çoğu Yugoslav kabinesinde münakalât nazırı Mehmet Spaho- nan kardeş tarafından yapıl ır. Abdurrahman Âdil EREN Dinlediğimiz hikâye birçok dü « şüncelere yol açtı: Avusturya Ve» liahtine evvelâ bomba atılmış, Ya- veri yaralanmış ve hastaneye kal- dırılmiş. Veliaht hiddetle beledi- ye dairesine gitmiş. Reise sormuş: — Bana hazırladığınız hediye bu mu? Büu kıymetli zat, Bosnanın naip ve kilidir, Fikir itibarile çok uyanık- tır. Her şeyi anlayıp dinledikten sonra, memleketimizdeki içtimal in kılâp hareketi hakkında çok tas- vip edici kanaatlere varmıştır. Memleketimize gelen Yugoslav ya Nazırı Şevki Behmenin karde- şi ve Bosna Sarayda çıkan en bü- yük Müslüman gazetesinin sahihi tarafından Bosna civarında 1600 metro yüksekliğinde bir dağ tepe- sindeki dağ klübünde Türk gaze- teciler heyetine bir yemek - tertip edilmişti. Yemek pek samimi bir hava içinde geçti. Klübün bulunduğu güzel yerde yüz metro yüksekliğinde kayalık- lara tırmandik. Fakat, çok güzel- di. Aşağıda sayısız minareleri ve güzel binalarile Saray Bosna, et- rafta ormanlı dağlar, daha uzak- ta iki bin metroyu geçen yüksek- likte tepeler üzerinde mevsimin ilk karı... osna Saraya' inince dünyanın en korkunç harbini açan ilk kurşunun nerede atıldığımı merak ettik. Burasmı gösterdiler. Bir köy rü başındaki binanın üstünde bir kitabe var: Yugoslavlığa hürriyet temin eden kurşunun bu noktada atıldığını anlatıyor. Demişler ki: — Geniş ölçüde bir suikast ha- zırlandığı seziliyor. Dört, beş yer- de suikastçiler bulunmasına ihti - mal var, Belediye dairesinden son ra şehrin merkezine dönmeyiniz, buradan yolunuza devam edip gi - diniz. ' Bu sözler Veliahtin gururuna dokunmuş, Bilâkis şehrin merke - zine dönmeyi ve yaverini hastane de ziyaret etmeyi bir izzetinefis meselesi vapmıs. urura kapılmasa ve yoluna devam etse cihan harbi ola- cak mıydı? Belki evet, belki de ha yır... Unutmayalım ki, cihan har - binden evvelki aylarda dünyanın bütün ihtilâflı meseleleri halledil- miş bulunuyordu. Avrupa uzun se nelerdenberi Bu kadar ahenkli bir sulh manzarası arzetmemişti. Böyle bir heyecanlı vak'a olmasay dı belki de bütün dünyanın mu « kadderatı başka istikametler ta- kip ederdi... Akşam uümümi valilik nâmma verilen yemekte bulunduk. Sami - mi bir hava, tatlı sözlü nutuklar... Ertesi sabah istemiyerek Boszna - dan ayfıldık. Burada hiç olmazsa bir gün, iki gün fazla vakit geçir- mek ve bu güzel şehri daha ya- kından tanrmak elbette zahmete değerdi. ŞA

Bu sayıdan diğer sayfalar: