a 3-0-6 TAN Gündelik gazete | Başmuharriri Ahmet Emin Yalman Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde, herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya çalışmaktır. i Günün meseleleri Avrupayı . sarsan .. a yeni ihtilâflar G eçen Haziranda Avrupa büyük siyasi sıkıntılar içinde idi. Almanya Ren havzasını işgal etmiş, ve Versay muahedesinin bu sahada gayriaskeri kalmasını zaruri kıldığı mıntakaya asker göndermişti. Paris, Brliksel içinde idi. Zaten sene başından beri biribirini ve Londra telâş velyeden hâdiseler Avrupanm si yasi sıkımtısımı arttırdıkça arttırıyor» du, Habeş harbi, zecri tedbirler, İtal yanm iddiaları Avrupaya rahat uy- ku uyutmuyordu. Üzerlerine düştükçe hâdiseler e- hemmiyet ve vahamet kesbediyordu. O vakit İngilizler araya bir fasıla koymayı düşündüler, Artık bir işe yaramadığı anlaşılan Milletler Ce miyetine yeni bir şekil vermek üzere Eylüle kadar sabredilmesini — teklif ettiler. Almanyaya karşı nlmacak tedbirleri müzakere etmek Ürere top lanacak olan Beşler konferansını da Sonbahara biraktılar, Maksat arada geçecek bir iki ay- hık fasıla ile hâdiseler üzerine biraz goğuk su serpmiş olmak, ve dünya sıkıntısını hâd devrinden kurtar. maktı. B plân kismen muvaffak ol, du. Yazı gürültüsüz geçirdik. Milletler Cemiyeti 21 Eylülde topla- pa A Gemiyete verilmesi"lâzim gelen Yeni şekil hakkında mütaleslarını — bildi. receklerdi. Milletler Cemiyeti toplandı: Fakat Sovyetler Birliği ile bir iki Cenubi A- merika hükümetinden başka hiç bir devletin Milletler Cemiyetinin istik- bali hakkında rapor vermediği anla, #ıldı. Cemiyet hâlâ İlkbaharda nere de ise yine orada bulunuyor. Hâlâ Habeş — İtalya ihtilâf. HMA Danzig meselesi, HAJA silâhları tehdit projeleri. Ve hâlâ bunlardan hiç birinin hal. ledilememesi, albuki geçen iki üç ay içinde Avrupanm manzarası değiş- ti, Gözler artık Cenevreye değil Mad- ride, Berline, Moskovaya çevrilmiş bulunuyor, Üç ay evvel en mühim mesele Ha- beş, Avusturya, Ren havzasmin İşgali meseleleri idi, Bugün artık.bu meseleler mevcut değiL Bugün kimse Avuseturya, Habe | şistanla veya Ren havzasının İşgalile meşgul olmuyor. Bugün Avrupayı sarsan ve düşün- |, düren daha mühim meseleler var, Avrupayı tehdit eden tehlikeler geklini ve mahiyetini değiştirdi, Sim. diye kadar Avrupa milletlerini ayı- ran siyasi, coğrafi ve iktıadi ihtilâf. lara bir yenisi eklendi: İdeolojik ih- tüâf, Parti ocakları Üsküdar ocaklarında kongreler devam ediyor Üsküdarda evvelki akşam Salacak dünde Murat reis Parti ocak kon - greleri toplanmıştır. Yenimahalle 0- cağında da dün sabah belediye ve parti vilâyet erkânmdan Faruki, ka- za kaymakamı, kaza parti reisi ha- zır oldukları halde bir yıllık çalışma raporu okunmuş, partinin hükümet- Je daha sıkı bir birlik ve beraberlik içinde çalışmasının iyilikleri mevzuu bahsolmuş, Ulu Şef Atatürkün yük- sek onurlarına tazim merasimi ya - pilmıştır. Bundan sonra birçok di - ekler samimi bir hava içinde ortaya sürülmüş, Bağlarbaşmda bir parti! binası inşasma karar verilmiştir. | A vrupanın göbeğine ya- kın bir yerde tahaccür etmiş zannedilen bir âlem, bir hayat var, Fesler, fes kalıpçıları, si - yah ve sıkı bir peçe ve bol çar şaf içinde benliği, şekli.ve ya- şı kaybolan kadınlar, içinde meçhul bir âlem gizlenen ka- fesli evler... Bütün bunları bir seyyah gö zile, yabancı bir muhitte gör- mek ne tuhaf oluyor. Ecnebi- lerin bizi yirmi sene evvel na- wl bir gözle gördüklerini in - san Saray Bosnayı bugün 2i- yaret edince anlıyor. | Avrupanm göbeğine yalın bir yerde hayat âdeta tahaccir ettiril. miş. Eski“ günlerin bol renklerle dolu yaşayışı, asırlarca evvel ol- duğu şekilde devam edip gidiyor... Baray Bosnada çok dikkate de ğer bir mlize var. Bizim memleket- te de bir ayni olmalı. Müze için- de eski Bosna evlerinin iç yüzünü görüyorsunuz. Bütün ev eşyası, bii- tin mutfak takımları, gergefler, musiki âletleri her şey yerli yerin- de. Eski giinlerin kıyafetini giy- miş mankenler, insanı şaşırtacak bir tablilik içinde sedirde oturuyor, mangal karıştırıyor veya örgü örü- yor. Türlü türlü mesleklerde er- keklerin kıyafet koleksiyonlarını da meselâ bir köy kahvesinde otu- rur vaziyette görüyorsunuz. Üze, dünü yaşatmak için çok M büyük fedakârlıklar ye inre Tiklerie yapsa. SÜRAL Vila pet te ihtiyaç yok. (Dün) Saray Bos- nanın Müslüman mahallelerinde ve sokaklarmda bütün haşmetile ya- şıyor. Burasını asırlarca evvelki halinden ayıran yegine gey, fes- tir, 1868 de eski kavuk ve sarık yeri ne Bosnaya fes sokmak istenildi. gi zaman burada kanlı bir ihtilâl çıkmıştır. Fes, ihtilâlden sonra bu- raya girmiştir. fakat girdikten sonra da yapışmış, kalmıştır. Biz festen fazlaca bahsettikçe Yugaslavyalı arkadaşlar, şakacı bir tavırla telâşa düşüyorlardı: — Aman ne yapıyorsunuz? Di - yorlardı. Fesin kalktığını isteme- yin, sonra Yugoslavyanm en bi - yük turizm cazibelerinden biri or- tadân kalkmaz mı? Camileri, türbeleri, medreseleri geziyoruz. Saray Bosnada yalnız bir gün kaldığımız için tekke âle- mini görmeye vakit kalmadı. Fa- kat zaten burada tekke sönmek ü- zere imiş, Üsküp tarafında daha Saray - CANLI bir müze TA Bosna - Yugoslavya | Röportajları Yazan: AHMET EMİN canlı bir halde kalmış... ge bir kahve önünden ge- çiyoruz. İçerden türkçe ga kılar aksediyor. Meğer Bosna Sa- ray gazetecilerinden Bay Meh - met, ziyaret programı mucibince © kahve önünden sekiz buçükla do kuz arasında göçeceğimizi hesap ederek kahveciye tenbih etmiş: — Sekiz buçukla dokuz arasın- dâ İstanbul plâkları çalınacak. İçeri giriyoruz. Bir köşede, üstü kapalı bir yerde bir sedir yapılmış, Etrafa leğen, ibrik, mangal, nargi le gibi seyyahların hoşuna gide - ©ck her şey konulmuş. Seyyah keyfile kahvelerimizi içtik. Bu civara Saray Bosnanın fi- Jozof bir dükl i İle de tanış tık. Biraz kıtça bir türkçe ile bize anlattı ki, dünyada tam mes'ut ol- mak için Karunun malı, Nuhun ömrü ve Eyübün sabr: lâzımmış. Kendisinde yalnz Eyübün mabrı varmış, fakat yine mes'utmuş, Çerçeve dünden kalma olduğu halde Bosna Sarayda hayat için için değişmekten hali kalmıyor. Camiin avlusunda kapalı bir yer... Kışm apdest almak-için sicak su Leruyatı yapılmış, Medresenin der Baneleri, usulleri” :yatakhaneleri; duş daireleri hep yeni usulde.. Müslüman eytamhanesi tertemiz, güzel, yeni bir müessese... Pek iyi idare ediliyor ve az para İle çok miktarda yetime baklıyor. ayret Cemiyetinin hem ida - G re merkezi, hem de irat di - ye yaplığı büyük binada Bosna müslümanfığınn uyanık ve mi - nevver şahsiyetleri İle karşılaştık. Cemiyetin geniş, hayırlı ve canlı içtimai faaliyetleri hakkında elimi ze birçok risaleler verildi. Hakikat aranırsa Avrupanm gö- beğine yakm bir sahada, Boznak- larm bir kütle halinde otrafların. daki unsurlardan geri kalmaları için dini taassuptan başka hiçbir sebep yoktur. Kan, dil ve zekâ iti- barile etraftaki unsurlara benzi - yorlar. Çalışmaktan yılmaz, mihne te dayanır, dürüst insanlardır. Di- ni taassup ellerini, ayakların: bağ- lamasa başka unsurlardan elbette Bosna Sarayda bugün kü kadın kıyafetleri geri kalmazlardı. Nitekim muta- assıp çemberini yararak ferdi te- şebbüsle ortaya atılanlar, Yugos - lav umumi hayatında kendilerine lâyik mevkli alıyorlar. Gayret Cemiyetinin ve bundan- biraz başka bir istikamette çalısan diğer bir cemiyetin faaliyetleri şu nu gösteriyor ki, Bosns müslüman larını bir kütle halindi ve zamana uydurmak kususunda ciddi hareket ve teşebbüsler eksik değildir. unu da “unutmamalı ki, Zona © Baray, kismen eski günlerin. canlı bir imüyesi halinde © yaşamakla © beraber, belediye (© vazifeleri bakımın - dan asri bir şehirdir. Şimdiki be lediye reisi Bay Ethem, şehrin üm ranma büyük bir dirayet ve gay- retle çalışıyor. Demir gibi azmi ve cidden cazip bir şahsiyeti vardır. Tramvay, su, elektrik gibi beledi- yö vazifelerini, ameli esaslara göre Kurulmuş tâli bir belediye müesse- sesi işletiyor. Şehrin tasarruf san dığı da buna bağlıdır. Umumiyet - le Saray Bosna belediyesi iyi sevi- yede bir idare tesirini yapmakta - dır. Şehir yenileşirken ve ilerler - ken, hususi rengini muhafuza et - mesine de alt plânlarin ve proje - lerle ancak son zamanlarda uğra - şılmaya baslanmıştır. Saray Bosnada tabii surette dik kati davet eden bir nokta, memle - ketimize karşı gösterilen alâkadır. Türkçe bilenler çok azalmıştır. Türkçeye ancak Türkiyede bulun- muş olanlar ve pek yaşlılar ara - sında tesadüf edilmektedir. “mer- Cami avlusunda oynaşan çocukla rı yanıma çağırdım: — Geliniz buraya sizinle konuşa - cağım dedim. Hepsl yanıma dizildiler. Mahcup Gözlerini kırpıştırarak yüzüme bak- tilar, onlara: — Ben buranm bir oyabancısı- Yım, dedim. Pek rica ederim bana bir Parça anlatınız, bundan birkaç sene evvel burada bir şey olmuş Kubilây isminde genç bir adamin başını kes- mişler, onu kurbanlık bir koyun bo- Zazlar gibi boğazlamışlar.. Bu şey a e Anlatir musmuz? dudaklarımı bind; — Vallahi ben bilmiyorum, dedi. — Sana kimse anlatmadı mı?.. — Anlatmadı. — Hiç duymadın mı? — Duydum... Birini burada kes - mişler ama!.. Ne olduğunu pek iyi bilmiyorum. Eer Te Çocuklar bilmiyor — Sen mektebe gitmiyor musun? — Gidiyorum... — Kaçıncı sınıftasın? — Üçüneüde, —Alâ!.. İçlerinde açıkgöz görünen hir baş- kasına hitap ettim: — Ya sen... Sen de bilmiyor mu-| sun? — Biliyorum. — Anlat bakalım bana... muş bu İş? — Menemeni eşkiya basmış. Bun - lar yedi kişi imişler... Bu camle gel- mişler camiden sancak alıp çıkmış - lar., Kubilây da karşılarına geçmiş onu öldürmüşler boğazını kesmişler, Kendini doğramışlar... — Eşkiya mi?.. Bu eşkiya Mene - meni soymak için mi, evleri basmak için mi, niçin gelmiş buraya? Çocuk bir an düşünüyor ve bütün vücudümü nefretle titreten bir cevap veriyor, Nasil ol- EYLER — Memlekete din koymak için. — Oğlum sen neler söylüyorsun ?. Sen mektebe gitmez misin — Giderim. Beşinci sınıftayım. *. Menemende çocuklar Kubilây vak asını bilmiyorlar, Bana bir tek kişi Menemende bu vak'anm nasil cereyan ettiğini Ku - bilâym bu cami &vlusunun hangi nok tasmda alçakçasına boğazlandığmı söyliyemedi. Halbuki Menemende âdeta bir Ku- bilây “günü,, olmalı, herkes bana göz yaşlar içinde Kubilây destanını an - latmalı idi. Ben öyle zannediyordum ki. Me - nemende anneler gözyaşları içiinde çocuklarıma bu kahramanım hikâye - sini anlatırlar ve hocalar onu talebe lerine bir nümüne olarak gösterir - ler. Hayret içerisindeyim. Süat DERVİS haba,, , “Allaha emanet, filân gi bi bazı kelimeler umumiyetle Bos-| nada yerleşmiş, kalmıştır. Birçoklarının Türkiyede yerleş- miş kardeşleri, akrabası vardır. Selâmlarını sahiplerine dağıtmak için seyahate alt kâğıt yığınları a- rasmdan notları bulmak lâzm... Ba zıları da Türkiyede bulunan akra- balarının izlerini kaybetmişlerdir. Güzetede ilân suretile kardeşleri - »i, akrabaların: bulmak için yar - dım istediler. Yine notlara müra- caatla bunu ayrıca yapacağım. rıyamamışlar, bunların aleyhinde atıp tutmuşlardır. Bununla bera - ber aradaki iz'an sahipleri-bu ka - dar İleri gitmetnişlerdir: “Elbette bir hikmeti var, yanlış büküm ver- miyelim.,, demişlerdir. Münevver- ler bittabi inkılâp hamlelerini can dan alkışlamışlardır. Umumiyetle Bosmada memleke- timiz hakkında kardeşçe bir alâka vardır, Türkiyeden birçok romanlar boş nakçaya tercüme edilmiş ve me » rakla okunmuştur. En çok eseri tercüme edilen muharririmiz Re » şat Nuridir. Çalı Kuşu, Dudaktan kalbe ve sair kitapları Bosnada in tişar etmiştir. Güzide Sabrinin, Ereliment Ekremin de romanları tercüme edilmiştir. Bu tercilmeler- den çoğu Yugoslav kabinesinde münakalât nazırı Mehmet Spaho- nan kardeş tarafmdan yapılmıştır. Bu kıymetli zet, Bosnanın naip ve kilidir, Fikir itibarile çok uyânık- tır. Her şeyi anlayıp dinledikten sonrü, memleketimizdeki içtimai in kılâp hareketi hakkında çok tas- vip edici kanaatlere varmıştır. Memleketimize gelen Yugoslav ya Nazırı Şevki Behmenin Karde- şi ve Bosrin Sarayda çıkan en bü- yük Müslüman gazetesinin sahibi tarafından Bosna civarında 1600 metro yüksekliğinde bir dağ tepe- sindeki dağ klübünde Türk gaze- teciler heyetine bir yemek” tertip edilmişti. Yemek pek samimi bir hava içinde geçti, Klübün bulunduğu güzel yerde yüz metro yüksekliğinde kayalık» lars tırmandık. Fakat, çök güzel- di. Aşağıda sayısız minareleri ve güzel binalarile Saray Bosna, et- rafta ormanlı dağlar, daha uzak. ta Iki bin metroyu geçen yilksok- likte tepeler üzerinde mevsimin ilk karı... osna Saraya inince dünyanın en korkunç harbini açan ilk kurşunun nerede atıldığını merak ettik. Burasını gösterdiler. Bir köy rü başındaki binanın üstünde “bir kitabe var: Yugoslavlığa hürriyet temin eden kurşunun bu noktada atıldığını anlatıyor. 5 ; İle hi Dedikodu | Üsküdarlı şair Deli Hikmet Galatanın yolları pek dardı. Ok- Çumusa caddesi, kale (hendekleri doldurularak vücuda o getirilmiş bir caddedir. Atl tramvaylar geçebil İ mek için ihdas olunmuştur. Galata- nın esaslı yolu o Yüksekkaldırımdı. Hattâ Almanya imparatorluk elçisi olarak Avcı Sultan Mehmet nezdi - ne 1666 da gelen bir Alman, atını yedeğine alarak İnmeğe mecbur kal- dığı dik yol, bu yoldur . Abdülhamit zamanmda Yüksekkal. dırımdan inilince dar bir yol gelirdi , Tek hatlı tramvay buradan başlar, şimdiki Terminustan biraz evvel ge » len ahurlarda biterdi. Tramvayın başlangıcında 8ol kol - da, Sponik, Maymunlu ve Byzance gazinoları vardı. Ahmet Rasim bu gazinolara devam eder, öğle ve ak- şam rakılarını ekseriya buralarda içerdi. Bir çok şairler, edebiyatçılar bura- larm o müdavimleriydi. Bir akşam Sponik birahanesinde Üç arkadaş: Üsküdarlı Deli Hikmet, İzmirli Şe - fik, İstanbullu Abdülhalim Memduh kafayı tütsülediler, zilzurna denecek dereceye vardılar. Gitmek zamanı gelince en önde Deli Hikmet çıktı, Karştla dar hattın üzerindeki göm - lekçi dükkânmn kepenklerine şu beyti tebeşirle yazdı: Cülüsundanberi zulmiyle millet ruzu sep baki Ana nisbetle demdir bizim gömlekçi Kostaki Kepengine bu beyit yazılan dük- kün, gömlekçi Kostakinin dükkân idi. Üsküdarlı Deli Hikmet Trablus - İ garp mektupculuğundan münfasildi, İzmirli Şefik iradiyle geçinir, hür fi. kirli bir zattı. Abdülhalim Memduh da hukuk mektebi talebesi iken Ab- dülhamit onu cinayet mahkemesine vererek mahküm ettirmiş, İzmire ve sonra Konyaya nefyeylemişti, Abdül- 4 halim Meshduh Avrupaya kaçtı. Fih- ri Bey nammda hamiyetli bir arka - daşm ianesiyle İngilterenin cenup sa- hillerinde, yaşadı ve orada öldü. Gü- zel bir şair, güzel bir natıktperdaz- dı. Abdülhalim Memduh hukuka de vam ederken, mahkemei temyiz riya- | setinde vefat eden Semih ve mahke. mel temyiz azalığnmdan tekatit olan Sâmih Beylerin sınıf arkadaşlarıy- &. Abdurrahman Âdil EREN Dinlediğimiz hikâye birçok dü - güncelere yol açtı: Avusturya Ve» Uahtine evvelâ bomba atılmış. Ya- veri yaralanmış ve hastaneye kal- dırılmış. Veliaht hiddetle beledi- ye dairesine gitmiş. Reise sormuş: — Bana hazırladığınız hediye bu mu? z Demişler ki: — Geniş ölçüde bir suikast ha- zırlandığı seziliyor. Dört, beş yer- de sulkastçiler bulunmasma ihti » mal var, Belediye dairesinden son ra şehrin merkezine dönmeyiniz, buradan yolunuza devam edip gi - diniz. Bu sözler Veliahtin gururuna dokunmuş. Bilâkis şehrin merke - zine dönmeyi ve yaverini hastanâ de ziyaret etmeyi bir İzzetinefis mesclesi vapmıs. urura kapılması ve yoluna devam etse cihan harbi ola» cak mıydı? Belki evet, belki de ha yır.. Unutmayalım ki, cihan har - binden evvelki aylarda dünyanm bütün ihtilâflı meseleleri halledil. miş bulunuyordu. Avrupa uzun 66 nelerdenberi bu kadar ahenkli bir sulh manzarası arzetmemişti. Böyle bir heyecanlı vak'a olmasay di belki de bütün dünyanm mu - kadderatı başka istikametler ta» kip ederdi... Akşam umumi valilik nâmma verilen yemekte bulunduk. Sami - mi bir hava, tatlı sözlü nutuklar... Ertesi sabah istemiyerek Bosna - dan ayrıldık. Burada hiç olmazsa bir gün, iki gün fazla vakit geçir. mek ve bu güzel şehri daha ya- kından tanımak elbette zahmete değerdi.