amrawnun ser vest mahkümlürı işbaşı çanına ayak uyduruyorlar. Mahkümlar cenneti : İrmnmralı | l SALÂHADDIN | | GÜNGÖR dliye Vekilinin hususi motöründeyiz. Türkiye - A de ilk defa kurulan İmralı açık |" hava hapishanesini görmeye gi- diyorüz. Hapishane olduğu gün denberi, bütün kara parçalari - le alâkasını kesen engin Marma ranın bu mini mini adası. bana keşfedilmemiş bir iklim gibi ge- liyor. Kendimi Jül Vern'in ro - manlarındaki hayali sergüzeşt kahramanlarına benzetiyorum. Biz de biraz sonra Robenson gibi boş bir adaya düşecek de - ğil miyiz? Bir ada ki, içinde yal- nız (80) kişi var. Ve bunların hepsi de işledikleri suçun ceza- sını çeken insanlar... Ş ADADA İNZİBAT dliye Vekili Şükrü Saracoğ -| lunun yanına yaklaşıyorum: — Adada inzibat ,kolaylıkla temin Tedilebiliyor mu? diye soruyorum. Adliye Vekili; çok neğ'eli bir ses- le: — İnzibati tedbir, ele avuca sığmı- yan kimselere karşı alımır, diyor, bi- zim İmralıdaki mahkümlar, birazdan göreceksiniz ya, çok sakin çocuklar - dır.. Adanın her tarafını kendileri için serbest bıraktık. İstedikleri gibi gezer, yürür, eğlenirler. Ancak bütün bunları, iş saatleri dışında yapmağa mecburdurlar. Vazife çanı çaldı mı, hiç kimse dışarıda kalamaz! Hapishaneler Umum Müdürü Mu- tahhar ilâve ediyor : — Bir gün, suçlulardan biri, yanı- ma geldi; “Bay Mutaahhar. .dedi, bu- rada mahküm kimdir, bize söyler mi- Biniz?.,, | İlkin ne demek istediğini anlama - dım. Sonra, izah etti ve karakol için- de nöbet bekliyen jandarma neferini göstererek: —Asil mahküm olan, buradaki jandarma... dedi, biz sabahtan akşa- ma kadar, dağda, bayırda dolaşıyo- ruz, jandarma ise, kulübesinden dışa- rı çıkafıyor! Bizimki nasıl mahküm - Juk? Onunki nasıl serbestlik?... BOZ RENKLİ KAYA utahhar sözüne devam ediyor: Ben, suçluları, büsbütün başka bir gözle görenlerdenim. Hakikatta cürüm işliyen kimseler, birer hasta - dırlar. Kabahat tamamiyle kendile - rinde değil, biraz da onlara yolunu şaşırtan cemiyettedir! Bu sırada, dümen başmdaki kap- tan, uzakta boz renkli bir ufuk par- çasını eliyle gösterdi: — İşte İmralı adası.. Mutahhar, hemen yerinden fırladı. Sevgilisine kavuşmak üzere bulunan, bir âşık ta ancak bu kadar heyecan hissedebilirdi . Adliye Vekili gülümsiyerek: — Ne sabırsızlık bu Mutahhar?.. dedi. Hani, elinden gelse, bütün öm- rünü hapishane köşelerinde geçire - ceksin!.. Mutahhar gülümsedi : — Onu da yapmadım mı baka- nım ? Belçika ,İsviçre hapishanelerin- de haftalarca, mahkümlar arasmmda yaşamadım mı? Burada da fırsat buldukça öyle yampıyor muyum?. Artık adaya yaklaşıyoruz. — Sağı- mızda Kızılburnun yalçın - sırtları... Röportajı yapan: —| Orada jandarma bir arka- daş ve kelepçe, maziye Imralı cennetinde serbvest Solumuzda, İmralmın küçük İimanı.. BİR MÜKAYESE K afamın içinde şu dakikada bir takım mükayeseler yapmakla meşgülüm: Fransızlarm elindeki o korkunç Güyan adası, San Fransis - koda, içi insan paralıyan vahşi sı- çanlarla dolu meşhur kötü adam &- dası ve bunların yanında bizim İmra- ir adamız!.. Manzaraya bakıyorum: Dünyanın hiç şüphe yok ki, en güzel denizlerinden biri olan Marmara pı- rıl pırıl!.. Ve 'bu pıril, piril yanan Marmaranın ortasında, unutulmuş olması, ona tabit güzelliğini kaybet - tirmiyen bir ada... Nerede, Güyan, nerede Kötü adam adası... Ve nerede, bu güzel İmralı!.. Mutahharla yeniden konuşmağa başlıyoruz; o anlatıyor : — Mahküm cemiyetin dışında kal- mış adam değildir. Bilâkis, hayatın, hem de hakiki hayatın içindedir . Şimdi biz, onda mes'uliyet ve va- zife duygusunu uyandırmağa çalışı - yoruz. Buna muvaffak olacağız. Hat- tâ, kısmen muvaffak olduk bile... KAÇMİYORLAR * mralıda, herkes işinin adamı- I dır. Kapıları ardına kadar a- çık bıraktığımız halde, buradan kaç- mağı, kimse aklına getirmez. Vasıta Mahkümlar sandal gezintisinde (En arkada mahkümların mahküm muallimi Fahri Aydoğmuş..) kâarışmış kirli bir hatıra mahkümlardan bir grup da yok değildir ha! Koskoca bir san- dal bütün gün iskelede bağlı durur. Mahkümlar arasıra bu sandala biner, adanm etrafını dolaşır, yine döner- ler. İsteseler, kaçamazlar mı? Kaç - mıyorlar. Çünkü buradan daha ra- hat bir yer bulamıyacaklarına emin- dirler. İmralıda jandarma, bir arkadaş, kelepçe, maziye ait acıklı bir hatıra- dır! Onlara daha ilk günden İmralıyı benimseyin dedik, Sözümüzü dinle - diler! Çocuklardan soön derece mem- nunuz. Sanırım ki onlar da bizden memnundurlar. Mutahhar'ın mahkümlardan bah - sederken, hep böyle “çocuklarım.. bi- zim çocuklar..,, demesi, tuhafıma git- tis — Evli misiniz? diye sordum. — Hayır, dedi, evli değilim, fakat tamam 30 bin 400 çocuk sahibi bir babayım!.. Hangi hapishaneye git - sem, orada kendi çocuklarımı bulu- yorum. Bu saadet de bana yetiyor. Evet.. Türkiyede tamam otuz bin dört yüz küsur mahküm var.. Bun - ların çoğu, ani bir tehevvür'ün kur - banlarıdır. Bir dakikalık, bir hırs, zaptedile - miyen bir feveran'la uçuruma yuvar- lanmış bedbaht insanlar!.. NE GÜZEL YER rtik İmralıya iyiden iyi yak - laşmıştık. Yanımda oturan Amerikan sefare- ti müsteşarı Mister Şav, geniş yüzü - nün hatlarında toplanan neş'eyi, tat- h: bir gülümseme ile açığa vurarak; kendi diliyle: — Oooh... Ne güzel yer!.. Ne zevkli ada., diye söylenmekten kendini ala- madı. O da anlaşılıyordu ki, Mutah - har gibi, mahkümları seviyor, onla - rın dertlerini dinlemekten, yaralarını sarmaktan zevk duyuyor. Adliye Vekilini iskelede çok sami- mi karşıladılar. Adanımn -bütün mah- sullerinden iskeleye nümune getirmiş lerdi: Demet demet soğanlar, çuval çu - val buğdaylar... Büyük balkabakları.. Karpuz ve kavunlar.. Biraz sonra, yeşil çam dalları ile süslenen küçük tâkım altmdan gecçe- rek adanın seksen kişilik kolonisi a- rasma karıştık.. ğ Koloni dedim, çünkü, bu gürbüz delikanlılar başlarındaki genis şapka- ihtilâl ispanyası : nasıl —- <—— 28 - 9 - 936 — 850 senelik tarihi Alkazar harap oldu Ispanya — isyanının İspanyada devam eden dahili harp sırasında tarihi birçok sanat eserle- ri de tahrip olunmuştur. — Toledo şehrinde tahrip olunan ve sonra ta- mamen berhava edilen Alkazar da bu tarihi binalar arasındadır. Alkazar kalesi şehrin en yüksek noktasında idi, Bina, 1085 de Altıncı Alfons ta- rafından kurulmuş, daha sonra Kral Ferdinandın devrinde saray ve kale haline getirilerek Alkazar ismini al- mıştı. Beşinci Şarl binayı âdeta ye- niden yaptırmış, ve İspanyanın en yüksek mimarlarını bu işte kullan - mıştı. Bina ondan sonra bir defa 1710 da, bir defa 1810 da, bir defa da 1887 de yandı. Alkazar 1882 denberi harbi- ye mektebi olarak kullanılryordu. Kalenin alt katları topçu, süvari ve piyade müzesiydi. Bütün buradaki değerli eşyanın, mimarlık bakımın - dan bir şaheser.olan bina-ile birlikte Mmahvolduğu anlaşılıyor, — Alkazar derecesinde mühim olan ve tahribe uğrayan bir bina da San- to Kruz hastahanesidir. Burası da Ronesanstan kalma bir şehaserdi ve bir müze olarak kullanılmaktaydı. Kablettarihi devirlerden başlıyarak Romalılar, Visigot'lar, Araplar dev- rine ait birçok antikaları muhteviydi. Bütün bu kıymetli eserlerin tahribe uğraması sanat bakımmdan eşsiz bir facia teşkil eder. İspanyada tahribe uğrayan büyük küçük daha pek çok değerli sanat yadigârları vardır. Fransız güzel sanatlar akademisi tarihi eserlerin tahripten kurtarılması için İspanya nezdinde teşebbüsler yapmaya karar vermiştir. Fakat bu teeşbbüs çok geç kalmış demektir. Esasen böyle bir teşebbüsün müsbet netice verme- sine de mantıki bir imkân tasavvur edilemez. Çünkü İspanya ihtilâli pek azılı dolu dizgin bir ihtiras fırtı- nası halinde devam etmektedir. Ve bu gidişle günün birinde İspanya ih- tilâli durulduğu zaman tarih yadi- gârları memleketi olan tarihi Endü- lüste harabe yığınlarından başka bir şey görülmiyecek demektir. TAN ABONE VE İLAN ŞARTLAR! Türkiye Dıişar için için Bir aylık . e » « 150 —- 3 ir (0 W0 n B - W ee Ça a ele ON6 lk e 1 yıllık , M- 28 - Hlân için Nüncılık Şirketlerine mv racaat edilmelidir. Küçük ilânlar doğrudan dağruy> daremizce almabilir. Küçük ilânlarm $ satırlığı bir Jetalık 30 kuruştur. $ satırdan fa> lası için satır başma $ kuruş almı Bir defadan fazla için vekündar , 10 kuruş indirilir. “ünül gecmle aüehalar & kurustar ları ve biribirinden ayırd edilemiyen kıyafetleriyle, bir mahpus kafilesin- den ziyare, adada yerleşmiş bir ko - loniyi andırıyordu. Salâhattin GÜNGÖR korkunç safhalarından birini Üç kere yanan ve tamir edilen Alkazar bugün bir toprak yığını halindedir Toledo'da gülle ve baomba yağmurile harap olan Alkazar'ın bugün bir toprak kümesinden ibaret hazin görünüşü İstanbul aslanlar ve filler diyarı oldu İzmir Fuarı münasebetiyle İzmire, dünyanın sayılı sirklerinden birisi, bütün vahşi hayvanlariyle ve en ma- hir cambazlariyle birlikte geldi. Praglı olan bu meşhur Kludsky sirki, bütün Avrupada, Almanyanm çok meşhür olaân (Cirkus Brusk) un- dan sonra gelmektedir . Kludsky sirki dünden oyunlarına ve heyecanlı numaraları- na başladı. Sirkte bir çok vahşi hay- vanlar vardır. Bunlar arasında yırti- eı aslanlar, yaban merkepleri, filler de bulunmakta ve mahir sirk artist- leri bunlarla heyecanlı meharetler göstermektedir. Sirkte dört fil, bir pars, dokuz şi - mal ayısı, dört siyah Afriya ayısı, dokuz aslan, dört kaplan, sekiz may- mun, dört Yyaban eşeği ve diğer vahşi hayvanlar bulunuyor. Kludsky Sirki Harbiyeye gider - ken Sürpagopta faaliyete geçmiştir. Kazanç mMmeselesine gelince, bu Sirk buradaki kazancıma mukabil mem- itibaren M YKU “ Kükliike'da z M Kludsky sirki dünden itibaren heyecanlı nümerolarına başladı <T V EE, vE> Birkin meşhur aslanı demir kafesinde Sirkin en sevimli mahlüku yabani eşek leketten dışarı üzüm, incir gibi ihra- cat mallarımızı götürecektir.