ld TURK AİN No. 59 Acık akikatler Yazan : Ziya Şakir KralAleksandr Averofla Dedeağaca gelmiş, oradan Edirneye gitmişti Uzunköprüyü işgal eden kuvvetler, | evvelâ (Alpullu) ya ve sonra, şimale| dönerek (Kırkkilise) ye girmişlerdi. Cephane ve zabit noksanma rağmen, cidden takdire şayan bir mukavemet gösteren Edirne müdafaa hattının va ziyeti, tamamile nezaket kesbetmi: Edirnede bulunan İstihbarat şebe- kesi vasıtasile, herşeyden habe dar olan Yunanlılar; bir kaç gün zarfın - da Edirneye girebileceklerine konant getirmişlerdi. Onun için parlak bir merasim yapmaya karâr vermişlerdi. Bu merasim programı mucibince, orduyu takip ederek Kral Aleksandr şehre girecekti. Ve ondan Sonra, par lak şenlikler ve resmi kabuller icra edilecekti, Kral Aleksandr, Averof zırhlısı ile Dedeağaca gelmişti, Orada Rumlar ve Ermeniler tarafından coşkun te- zahürat ile istikbal edilmişti, Ve son- ra Kral, (Tarkya valli umumisi Sah- nurisi) İle (General, Zimbrikaki: ile şimdiden Edirneye tayin edilmiş olan büyük memurları yahına alarak trenle Edirne istikametine hareket! etmişti. Ve nihayet. müdafaa hatları yarmaya muvaf- fak olan Yunanlılar, Edirneye © gir- mişlerdi. Cafer Tayyar Bey, Ed'rae-| Yi terketmiş: Babaeski istikamstine doğru çekilmişti. Kral Aleksandr, refakatinde husu 8i yaveri (Miralay, Melâs) olduğu halde şehre girerken, (Metronwlit, Poligaryus) un riyaset ettiği bir he- yet ile, coşgunluğun âzami hadi gösteren Rumlar, Ermeniler ve Muse viler tarafından istikbal edilmi; Kralın geçtiği yerlerde, bu istiktal- cilerin çılgın sesleri: — Hiristos Anesti Diye, semalara doğru yükselmişti.. Zavallı Edirne! Şimdi de baştan ba- ga, mavi — beyaz renklere bürünü- vermişti... Krala, btiyük bir konak| hediye edilmişti. Bu konak istisnai. de, Krala (Saray) vazifesini görerek tiz Başvekil Venizelosa, her tariftan tebrik telgrafları gönderilmiş; bu muvaffakıyetten dolayı hissesine dü- gen şerefin ilânı geciktirilmemişti, Bunlarm hepsi, (çok tabii) şeyler- di... Fakat asıl (gayritabit) olan bir gey varsa, o da; bütün bu hâdisat a- rasma sıkışmış olan (çok garip) bir hâdiseden ibaretti. Ve bu hâdiseyi de, © tarihte intişar etmekte olan (Jur- na! Doryan) gazetesi, şu suretle tas- vir etmekte idi: — Aynen — (Kral Kostantin; Edirnede bulun- duğu esnada, resmen Musevi Sinago- nunu ziyaret etmiştir. Jera edilen resmi merasimi diniyede, bütin Mu- #evi cemaati bulunmuş; ve mektep talebesi, mektebin kapısma ve lerdir. (Kral, metrepolit #e gelmiş; ve hahambaşı İle cemaat rilesası tara - fından kabul edilmiştir. Haztrün, kra kr alkışlamıştır. (Hahambaşı Moiz; Musevilerin, kralı, mabetlerinde görmekten mü- Gece No, 54 Ve bu “malüm olan yetler,, e bik- maya başladı. İşkembecide, onlardan | kimseye raslamadı. Mahallebicinin| kapısından baktı, Tayyarı gördü, he- men içeri girdi. 'Tayyarn yanında, zayıf bir genç kadm vardı; İelâl, girer girmez, Tay-| yar bir şey fısıldamış olaca kki, Z0-| yıf kadın, dönerek, omuzu başından, İclâli süzdü. İ İclâl, başıyla Tayyarı selâmlamiş- tr: Tayyar, büyük bir nezaketle eğii-| di: — Bonsuvar han:mefendi. İelâl oturuncs, Tayyar, seslendi: — Görünürlerde yoksunuz, efen- dim... Artık kaybettik... İclâl, cevap verecekti; fakat zayıf kadının, kaşlarının çatıldığını, Tayya| rm kolunu çektiğini gördü, gülümse di: Çok faik kuvvetler ile| gülerek İclâl, orada oturmak niyetinde de İbir rusur tarlasında İzabitin refakatinde tevellit memnuniyetlerini beyan et - tikten sonra, şu sözleri söylemiştir: (— Bu mabadi mukaddeste, ve cenabı kadiri mutlak huzurunda... Vatana, krala, ve Yunan milletine sadık. kalacağımıza yemin ederiz... Vesait nisbetinde hükümetin terak- ki ve inkişafına yardım edeceğiz. Yunan vatandaşı olmakla mübahi - Yaşasın Yunan ordusu ve, mil (Bütün şehirdeki Musevi! yerine şapka giymişlerdir. Mağaza - lar, kapanmıştır.) Edirnede; bu şenlikler, ve temin edilen sadakatler devam ede dur - sun; gelelim Cafer Tayyar Beye... Yunanlılar Edirneye girer girmez, Cafer Tayyar Beyi aramıya başla - mışlar, fakat bulamamışlardı. An - cak İki gin sonra, Edirne İle Baba- eski arasında, şose yolu üzerinde, esir almışlardı. Kolordu kumandanın esir edil mesi, düşmanlara büsbütün neş'e vermişti. Artık (zafer); ikmal edil- mişti, Cafer Tayyar Bey, evvelâ Edirne- ye getirilmiş, — Kral Aleksandrın &mrile — Karaağaçta bir evde bir. kaç gün misafir edilmis. sonra, bir gönderilmişti, Türk ve islâm muhitlerinde. çok bü- yük bir tesir ve teessür husule ge-| İtirmişti. Çünkü bu hazin hâdise, şu İ feci neticeleri vermişti: 1 — Sevk ve idareden mahrum kalan birinci kolordu, kâmilen in- İ etmişti. — Perişan olan kıt'alardan bir kini Yunan kuvvetleri o tarafın - yakalamışlar, | olarak Atinaya | Cafer Tayyar Beyin esir edilmesi, | 09Yan güzelere “bıldırcın gibi” pi TAN | Sağlık İ Büderl Bıldırcın eti Bıldırcın ne pek sıcaktan hoşlanır, İ nede pek soğuktan. Yaz mevsiminin #tcaklarında Avrupanın serin memle- ketlerinde uçuşmuya gider. Sonbahar- | da hayalar soğumıya (başlayınca — sicak memleketlere dönerken —| İstanbuldan , da geçer. Onun içindir ki Avrupalılar bıldırcın etini yazm yedikleri halde biz onu ancak bu mev- simde, İplik üzerine dizilmiş halde, sa- &eilârm elinde görürüz. | Fakat, itiraf etmeliyiz ki, bizim a- Famızda bıldırcın etini arıyanlar pek| azdır. Yalnız, eski Urumeliler bıldır-- | cm etinin emzikli bayanlara çok süt verdiğine kail olduklarından, bıldırcın satanlara rastlayınca hemen alıp ev-| lerine götürürler. Ancak onlar da bıl- dıremn çorbasını tercih ederler. Bıldiremi en çok sevenler gemici- lerdir, Çünkü o minimini kuş, kanat- ların küçüklüğüne bakmıyarak de - nizâşırı yerlere gitmiye kalkışır ve deniz Üzerinde yorulduğu vakit gör - düğü gemileri, zavallı, kendisine bir sığmacak yer sanarak geminin Üzel ne iner Çok vakit tuzlu balık ve ku- ru fasulye yemiye alışmış gemiciler de onu kendileri için gökten inmiş bir kudret helvast diyerek, kebap (edip iştahla yerler. Bıldırem — av etlerine meraklı 0-! lanların kavline göre — av etlerinin! arasında en küçüğü olmakla beraber, siyah dalgalı ve beyaz pullu, kül ren- ginde tilyleri insana hoş görünür Yağlıca ve yuvarlacık bedeni de, bi - siniz, pek makbul şekillerden biri - Ne pek uzun, ne de pek şişmn ler... Etine gelince, yumuşacık, ince ve| lezzetli bir ettir. Çok koşan a hay - vanlarının etleri gibi hiç yağsız değil- 4e de nihayet bir kuş olduğundan. dan kolayca esir edilmişti. 3 — Dağılan efvadn bir kısmı Bul- rim ramak BUNİME BPM » İtü kaybetmemek isterseniz, vin gü e sefaletten mahvolup gitmişlerdi. 4 — Ordunun inhilâl etmesi üze- rine, düşman ayakları altnda kalan zavallı Türk köyleri, en kanlı ve en acıklı faclalara sahne teşkil etmiş - lerdi. 5 — Gerek düşman tarafından imha edilen ve gerek, yurtlarını ter- kederek İstanbula kaçtıktan sonra, cami ve medrese köşelerinde açlık» tan, soğuktan ve hastalıktan İnliye İnliye can verenlerin adedi, otuz bi- ni geçmişti. 6 — Ve nihayet. Trakya, düşman tarafından istilâ edilmişti. En acı bir hakikat olarak şunu da Mâve etmek lâzımgelir ki; gerek bi- rinci kolordunun ve gerek Trakya- nım bü feci akıbete uğramasına amil olan sebeplerin en mühimmi; o mın- takanın mukadderatını derühde et- miş olanların, (politikascereyanları) na pek fazla kapılmış olmalarından ibaretti. (Arkası var) Yarısı Mahmut YESAX! gildi; bir limonata içti; parasını ve- rirken çırağa sordu: — Fofo hanım, bu gece, uğradı mı? Çırak, boş bardak bir elinde, para- lar öbür elinde, dura dura düşündü; — Dün gece burada idiler... Bu ge- ce, onlardan uğrayan olmadı. İclâl, Tayyarı selimlıyarak çikti: — Şimdi Kaprise bakarım; eğer 0- rada da bulamazsam, apartımana uğ- varım... Genç kadınm bu gece, talii (Oaksi idi; Kapriste, eski aktrislerden Lüs- yen, beyaz saçlı eski bir aktör arka. deşile oturuyordu. İclâl, talihsizliğine kızmıyor; onla rr bulamadıkça, tmidi kırılmıyor; böyle yer yet dolaşıp aramak, daha boşuna gidiyor, neşesini daha kam- çalıyordu. Rüzgâr sertleşmiş, ince bir yağ. mur çiseliyordu. İclâlin, bu da keyfini kaçırmamıştı; bir otomobile bindi; buraya İniz. Pek meraklı olanlar, kızarırken | ederler. lerzeti kalır, ne de güzel kokusu. Bildırcmin lezzetini ve güzel Kökusu- 22! tüylerim yoldurttuktan sonra ,s- teş karşısında kızarttırarak yemelisi- suyunu da kaybetmek istemedik rinden #bildiremi kaba kâğıda sararak| o tarzda ve pek hafif ateşte kebap Eski hekimlerden bazıları, bıldrrem insana ishal veren otlardan çokca yer diye bıldırem etini yedirmezlerdi Bi-- zim İbni Sina da bıldirem hem kurt- boğan otu yer, hem de sar'a hastalı ğına tutulur diye onu yedirmesi. Onun sözünü çok yüksek tutan başka | hekimler de Napoli şehrinde sar'alı hastalarm çokluğunu onların da çok ça bıldırem yemelerine atfetmişlerdi. Büyük hekime karşı mat eden | he- kimler ise o hastalığa karşı bıldırcı - nm barsaklarmdan çıkan maddeleri yedirirlerdi. Doğrusunu isterseniz, bildirem eti ne odur, ne de budur, sadece lezzetli bir ettir. Zaten pek te uzun sürmiyen mevsiminde aradasırada ondan kor - kusuz yiyebilirsiniz. Lokman Hekim şoföre, nerelere uğrıyacağını anlat - tı; böyle kısa manevrâlı gezintilere alışkın olduğu için, hiç şaşalamadı. İkide bir ışıklı bir kapı önünde duru- yor, muavinini göndererek kapıcıla - ra, yahut vestiyere soruyordu. En son ümidi Fofo'nun apartma- nındaydı. Apartman kapıcısı: — Tiyatrodan sonra geldiler, tek- | rar çıktılar! Deyinee, lelâlin kolu kanadı kırı- | vermişti. Bilek saatine baktı; ikiye geliyordu: — Acaba, nereye gittiler? Kapıcı, uyku sersemi gözlerini u- Zuşturarak homurdandı: © — Acele bir iş için arıyorsanız, Matmazel Ayda yukardadır. Bir ke- re ona sorun! | Iclâl, kapıcının eline, yirmi beş kuruş sıkıştırdı: — Mersi! Dedi ve şoföre döndü: — Biraz bekleyin, şimdi geliyo - rum. Bir koşu yukarı gıkmistı; apart- manın zilini çalarken #olük soluğa idi, Kapıyı açan Ayda, şaşırmıştı: almak,, Grete Garbo ile Norma Shearer “ La Dam o Kamelya,, çeviriyorlar Greta Garbo ötedenberi, şirketlerinin gayeleridir. Bunlarda ne ile “Romes ve Jülyet,,i -| Dünya edebiyat şaheserlerini filme | büyük sinema| pek te yağlı olamaz. Fakat bıldırcın- dan çorba yaptırıp içmek — emzikli İ bayanlara çok süt verdiği doğru olsa İ bile — zevk bakımımdan doğru olmaz. Çünkü bıldırem çorba içinde erir, ne dereceye kadar muvaffak olduklarını tetkik edecek değilim, yalnız, büyük artistlerin böyle şaheserlerde “rol al- mak için çırpındıklarını kaydedece - im ve Norma Şherer ile Greta Gar - bonün nihayet böyle bir rola sahip ol. file, oynanmış, “La Dam o Kamelya,, &i- nı oynayor. Gretn Garboyu sevenler ve onun hayatını takip edenler, bü yıl dzm, y rakla beklemektedirler, meşhur Romeo ve Julyet'ini İyor. Daha geçenlerde ölen ve eşkı İuğruna dinini değiştirerek Yahudili- ği kabul etti duklarını haber vereceğim . GretarGarbu, ' Alcasâldre DUMmus in bütün dünya tiyatrolarında rolde' nasıl olacağını me- Norma Shearer ise, Shakspeare'in oynu- kocası İrvnig Talber- gin acısı geçmeden Norma Shearer, Julyet rolünü oynayışı bu filmin de merakla beklenmesi için ayrı bir se- bep teşkil ediyor. Norma Shearer'in Roneo'su Lesbi Hovard olacaktır . ja, Hurufat çalmış Ankara caddesinde Agobun Halk matbaasindan on kiloluk kurşun hu rufat çalan müstahdem Ömer yaka- lanmıştır. kit, böyle, nereden? Jelâl, elile göğsüne bastırmış, hal- siz halsiz gülümsüyordu: — Hiç, aklıma esti... Fofo, nere- de? Ayda, başmı geriye itti: — Maatteesslif, Fofo evde yol — Onu biliyorum! Kapıcı söyle- di... Tiyatrodan sonra uğramış, tek- rar gitmişler... Nereye gittiler? Ayda, cant sıkılmış gibi dudakla. rmı bükmüştü: — Bir gala yaptılar ya, para yi - yorlar. İclâl, şaşırarak baktı: — Fofo, hovardalığa mı başladı? Ielâl, Fofonun tutumlu bir kız ol- duğunu, ötekiler gibi cıvıklıklara, şımarıklıklara kapılmıyacağını bil » diği için şaşmıştı. Ayda, Fofonun ü- zerine böyle bir lekenin gölgesini bi- le kondurmaktan korkuyormuş gibi gerilemişti: — Matmazel Fofo, onlar gibi ser- #eri midir ki hovardalık edecek? Na- musile çalışan artist kısmının ho- vardalık nesine? Sanki binlerce lira kazanıyoruz da, havaya pars saça - —A, siz Ielâl Hanımcığım, bu va- cağız? | Eugen dAiberün | | Plâkla halit müzik; 13,23 » Radyo Bugünkü program İstanbul 12,30: Plkla Havadis; 13,05: > Mahtelit Öğle neşriyatı — Saat Türk omasikkisi; — 42,80: plâk neşriyatı Akşim ntşriyatı — Saat 18,30: Çay sağ ti ,dans mi 19,30: Konferans: Dr Fahrettin Kerim (tarafından; 20: Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi; 20,30: Türz musiki beyeri tirafn- dan klâsik eserler; 21: Solo piğklar; 21.50: 1 — Lewtnrin Yortu uvertürü; 2 — Strüns- sari Alem Sodaları valsi, 3 — Tacalkovskis nin Saf Çoban Kadınından parçalar; Entrmezzo'sa; Kalmanın Bayader Sabah neşryatı; 13,30 - 15: Plâk : Radyo orkestrast; 20: Kon iç 2048: ,48: Konferans; 73: Aktila Haberler; 2245: 630: ve haberler; 19 10,20, Pilk (Richard Siraüse); 230: Bobesku kuarteti; K Şarkılar; 22,30: unüsiki makti, VARŞOVA Leh halk musikisi; 22: Fitelbergin idare" Prokoller)i 24: Spor; 23, sayiki; 24: Dans plâkları. Asker tarlaya; BELGRAT 2030: Konuşmalar 21: Belgra optera - sından nakil; sent -23 çe isabet eden İst- tahatte haberler. EINDHOVEN (PHOHI) (1888 metre): 15: Marş; 15,05: Plâk; 18,15: Haberler; 15,30: Pl 5,50: Ko - — 16,10: Dansing; 16,40: Spor bah- *İlarım en çok beğenilmiş eseri 28-9.-006 YENİ NEŞRİYAT Ülkü “Halkevleri dergisi ,, Ülkü, Eyii tarihli 43 üncü sayasi- le sekizinci cildinin ilk nüshasını ver- miş bulunmaktadir, Ciddi bir kültür mecmuası sıfatile, ilk çıktığı gündenberi büyük bir inti- zem ve olgunlukla nöşir hayatina de- vam etmiş ve bu sahada çok değerli hizmetlerde bulunmuş olan ÜLKÜ, geçen sayısından itibaren “yeni bir hüviyete bürünmüş ve değeri bir ket daha artmıştır. Ülküyü bütün mü- İnevverlere tavsiye ederiz. “ IKLIMLER Morua'n en ünlü romanı, son yıl- bez ıle dr yalnız Fransada 500 defn basıl- mıştır. Bizde de gördüğü büyük rağ- bet Üzerine ikinci defa basılmıştır. Tercüme Haydar Rifatındır. zi > Askerlik m “Tüm askerlik dak dan; Teşrin 936 celbinde bir buçuk sene- liklerden 316: 327, iki seneliklerden işleri si başkanlığın. : 316: 330 jandarma ve Denizden 316 331 doğumlulardan bakaye katmış ve / süvari saire ile hiç askerlik yapma- miş olanların mensup oldukları Üs- küdar, Kadıköy, Beykoz, Kartal, A, dalar ve Şile gubelerine müracaat et- meleri İlân olunur. » Eminönü Askerlik Şubesinden: 1 — Askerlik etmemiş aşağıda do- ğum ve sınıfları İzah edilen sağlam erler 936 Birinciteşrinde çağırılarak « larından şimdiden hazmlanmeları lâ- zundir. 2 — Bunların şubeye müracaat ede İcekleri gün ayrıca ilân edilecektir. İHTİYAÇ NİSBETİNDE ler; 20,20 (Roma): (Bari): Rumca (Bochetini); Era) Orkestra, dil musiki; Senloni. İ PRAG p 18,50: Fok orkestrası, 1940: Mi 19,45: ai 20: S: PARİS (P:T:T:) 20,30; Haberler; Plkk; 22: Plâk berler; 22: Tarizm bah yatra bahsi, VİYANA 20; Haberler, konuşmalar; 21: Röporaj 14; Oda maanilsi 73 Haberleri 2 A — Bir buçuk seneliklerden (318- 327 dahil). B — Iki senelii #klerden bae il 5 Jandarma sınıfından (316 - (316 - 330 - sir dahil). HEPSİ ÇAĞIRILACAK D — Deniz sınıfından (316 -331 Hafif yemekler — İskara köftesi, fasulye sote, seftali kompostosu . Ağır yemekler — Beyin tavası, Konserin deva patlıcan karnıyarık, un helvası. m İstanbulda i ilk defa olarak De la Scala ve Mila n'ın meşhur tenorü Nino Martini — Sinemasında srmn WİLLİAM POWELL - JEAN HARLOW ÇILGIN GENÇİiİK Göz kamaştıracak bir film. Bünları söylemiş, çarpıntısı yatışmaştı: biraz halen) — Evet... — Sun'ullah Bey, Sabahatin koca-| — Bir şey mi sö sı Mevlüt, sonra hesaplara bakan! Suat Bey, bu gece otomobillerle Ar- savutköy'üne gittiler. Akmtıburnun- da para yiyorlar, İclâl, gülmiye başladı: — Paralar kimden çıkıyor — Ortadan... Ayda, Telâlin kulağma eğilmişti: — Galadan ağıktan vurulan para dir, bü... Açıktan gelmiş para da pay edilir mi ya? Ortaya konup yene - cek. lelâl, Aydanm yüzünü okşa — Gene neyse, sermayeden yemi- yorlar yat. Ayda, yan yan baktı: — Hangi #ermayeden, Ielâl Ha. nımcığım... Ortadan yenecek, diye o- turulur, çepteki olandan başka, haf- ta içinde, hattâ ay içinde olacak ha- silata kadar, bakarsın, yenive Sen oturuşa bakma, oradan kalkılışa bak... Ben, nelerini görmüşüm... Telâl, omuzuna vurdu: — Sen, keyfine bak Iclâl Hanım- cığım... Muhakkak onları görmek mi Jelâl, durdu, yutkundu, sonra gü « İlüverdiz — Doğrusunu istersen, bir şey a , soracak değilim, Evde, bir başıma oturmaktan canım Ssıkii- dı, sokağa çıktım, konuşacak, eğle » aecek birkaç arkadaş arıyordum. Ayda da gülüyordu: — Çok iyi ettiniz, İelâi Hanımcr- ğım... Doğru Akıntıburnuna gidiniz. Onları, elinizle koymuşsunuz gibi o- rada bulursunuz... Masrafı, yenileni, içileni kaydetmeyiniz. Ayda, elini savurur gibi sallıyor - du: — Şimdiye kadar böyle ne galalar, ne açıktan paralar, ne haftalık, ay- uk hastlatlar, ne sermayeler, neler yenmiştir... İclâl, Aydanın elini sıkarken: — Seni de uykundan uyandırdım, rahatsız ettim, Aydacığım, dedi, — Yok, hayir, istağfurullah... Bi * lirsiniz ki sizi çok severim. — Eksik olma Aydacığım:; (Arkası varl >