16 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

q.,ıs -,b .. A , Bu:mıeılmıııı | “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!),, İşkence i iyi netice verdi | Doktorların elli dört gündür konuşturamadıkları Mehmed kapıya koşarak bağırdı: “ İmdad, beni bunların elinden kurtarın! ,, Röportajı yııpm. Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) — a -— / Mehmedde gene set Yok. Fakat gözlerinin eki korku âsâün — hhl ziyadeleşiyor, — Üsha hızlı nefes ah- — Yor. Kâni, Karnik, Tif yayaş yavaş sa. | h?o:—îaı-; — Bir, iki, üç, dört, şeş, altı, yedi, sekiz, kuz,.. - Sayı ilerledikçe ne alması daha sık: iYor.. | — On beş. Tamam, Söyliyecek misin? » Mehmedde gene cevab yok. Her şe- Ye tahammül etmeğe karar vermiş gi- H dur'uyor " — Haydi Şerif, haydi Muammer, Ya- h"m keratayı! Zavalh Mehmedi Şerif başından, Mu- ihmer ayağından yakalıyorlar.. karyo- kıım üstüne uzatıyorlar.. kollarından, h'c"tâklarından sımsıkı yakalıyorlar. Kâ- emir vermekte devam ediyor: — Küçük, çık şu Mehmedin karnına 't“l' bakayım Çocuk memnun, gülerek Mehmedin ıi'tllne sıçrıyor.. ata biner gibi karnı- hin üstüne yerleşiyor ve tırıs giden at- l"m üstünde sıçrıyan süvariler gibi ağa başlıyor. — Mehmed bu işkenceden kurtulmağa balamıyor değil. Bu merhametsizle- ! elinden yakasını sıyırmak için üÜmkün olanı yapıyor.. kıvım kıvım hvranıyor Yüzü kıpkırmızı. Alnında ? taneleri beliriyor.. gözleri bir tuhaf ll.lyor ! Karnik, yakasından bir iğne çıkardı, ?“c“ğa uzattı: — Al, küçük şu ıgneyı batır şu ke- fntamn etlerine! Karnik iğneyi nereden bulmuş, hal- h“kl buraya böyle şeylerin girmesi ya- İEnıe küçükte, Mehmedin orasına bu- ı Ma batıriyor. Adamcağızm yüzü mosmor. Şakak - indan oluk gibi ter akıyor. hBlze öyle acı, öyle kinle bakıyor ki, bakışı aslâ unutamiıyacağım. Allah h& bu adamm eline düşümesin.. _'allahi hepimizi çıtır çıtır yer.. âni kumandaya devam etti: a Batır batır, daha hızlı batır. çuk memnun, gözleri parlıyor, '.hş'î bir zevkle iğneyi batırmakta de- '! b edıyor Odadakilerin hepsi korkunç bir zevk- U işkenceyi seyrediyaorlar. b:akat Mehmede de aşkolsun. Bütün işkenceye rağmen susmakta devam Niyül' Kâniye dönüyorum: — Bırakın, diyorum, günahtır. Adam- hııglî'—a ne garaziniz var? âninin yerine Karnik cevab veri - : Ğ — Kerata inad etmesin. Konuşsun, *berse dinlemem. Bu akşam ya söyli- :ı%k ya ölecek. Ölürse cehennemin İluıne dünyadan bir serseri eksik 0- Memlekette kabadayılık edib bı- :ğ sallarken iyi mi idi? Konuşacak ih kerata? ıuiyşu'l'ak şırak! Suratına iki tokat aşke- h! Mehmedin gözlerinden iki damla yaş Varlamyor Artık tahammül edemi- €ğim, gidib gardiyanlara seslene - , kalabalıktan çıkıyorum. Kâni ha- Yeketimi gözden kaçırmamış, kolumdan fll Uyor, — Yo, Faruk. Sen işimize karışma k F UYOrsan bir köşeye git otur. Yoksa a olur, Unutma ki böyle yerlerde en tü şey kancıklık, işpiyonluktur. E“ı'!l lfl'ıfıedırı yüzü simsiyah oluyor, FI *ri küçülüyor, artık tahammülü mamış kela Birakın, birakın vazgeçtim.. Allah Tizi versin. Bırakin diyorum, diye i' lllet memnun Kâni: Birakın, diye emir veriyor.. ğy CSüuk aşağı iniyor. Yedi Belâ bıra- Or. Kâni: 4 Tımarhaneden bir man zara — Şimdi, diyor kalk bakalım seslen gardiyana! Zavallı Mehmed inleye inleye kalkı- yor. İki tarafa yalpalaya yalpalaya ko- ridor penceresine gidiyor. Yüzümüze acı bir nazar fırlatıyor. Biran tereddüd ediyor. Öyle ya hakkı yokmu? 54 gün- lük emek bir dakikada heba olacak. A- cıyorum doğrusu.., Fakat ne Kânide, ne Karnikte mer- hamet yok. Azrail gibi yanına sokulu- yorlar: — Seslen! Seslen! Kerata yoksa bili- yorsun ya.. Olacak gibi değil, Ne yapsın Meh - med sesleniyor: — Gardiyan, gardiyan, gardiyan! Bizim çocuklar da sesleniyorlar: — Gel.. gardiyan,Niyazi. Jandarma gel... — Ne oluyor, ne oluyor? Gardiyan Niyazi ile jandarma Ah - med koşuyorlar. Mehmed bağırıyor: — Gelin, beni bunların elinden kur- tarın. Öldürüyorlar. Gardiyanla, jandarmanın hayretten ağızları bir karış açık, kulaklarına ina- namıyorlar. Kâni: — Bakın, diyor, nasıl konuşturduk keratayı.. daha böyle hastanız varsa gönderin bize.! Gardiyan Niyazi büsbütün memnun bizi mükâfatlandırmak istiyor. Kapıyı açıyor, haydi çocuklar, çıkın dışarı. Bi- rer sigara için.. bu da benden caba.,, Dışarı çıkıyoruz: Mehmed ur, homur homurdanı- yor. “Ey çocuklar, bu akşam kendinizi ko- ruyun. Uyurken bu adam bir şey yap- mazsa ben Faruk. değilim. Düşüncemi söylediğim Kâni: — Aldırma, bir şey yapamaz, dedi. — Öyle söyleme Kâniciğim. Canı ya- nan eşek atı geçer derler. Düşün bir kere, yaptığı suçtan yakasını sıyırmak günü abdal rolü oyna. Yüz yüz tamam kuyruğuna yaklaşıb yakayı sıyıracak- . ken pişmiş aşa soğuk su kat,. böyle bir şey bana karşı yapılsa, herhalde bü 0- yünu oynıyanlara hoş geldiniz demez- dim. Karnik yanımıza sokuluyor: — Şu adama ben de acıdım, diyor, fakat ne yapayım. Doktorlara yanıl - dıklarını anlatmak için bu oyunu oy- nadım. Yoksa Malatyalıya ne garazim var? Gardiyan Niyazi ile jandarma Ah - med de yanımıza yaklaşıyorlar. İkisi - nin de yüzü gülüyor. Niyazi: — Aşkolsun, dedi. Doktorların 54 günde konuşturamadıklarını bir gün- de konuştürdunuz. Karnik gülerek: — Eh evlâdım, diyor, yedı senelik tecrübe bu... Sigaralar içildi. Bu fevkalâde müsa- ade suiistimal edilmemeli. Haydi gene odamıza. : Hiç birimizde uyku yok. Öyle ya ek- serimiz yarın buradan gidiyoruz. Şaka maka bertaraf, dört gün arkadaşlık yaptık. Dört gün yataklarda ikişer ü- çer koyun koyuna yattık. Ne kadar ol- sa birbirimize ısındık, Bir tesadüf bizi birleştirdi. Gene tesadüfler bizi ayıra- İcak. Şu odanın içinde kaç çeşid insanız, | M Zim K Ev ışlerınds mahareti olan bir bayan Edirne okuyu - cularımızdan Ham diye de şunu &B0 - Tuyor: — Muvaffak o - lacak miyim? Ev işlerinde ve idaresinde maha - reti olan bayanlar kendilerini muüvaf- fak olmuş sayabi « lirler. Bekehei Hayale fazla yer veren bir genç Pangaltıdan Yu - suf da karakteri - hin tahlilini isti - yor: Sevimli ve ge - çimli, intizamı se- ver. Enerjisi pek kuvvetli değildir. Kadın mevzula - rile alâkadar olur. Hayale daha zi - yade yer vermiştir. Zenginlik en sonra golı Tarsus okuyucu- larımızdan M. Gü- ner de şunları sü- ruyor: — Muvaffak ve zengin olacak mâ yım? Sevilecek mt yim? Muvaffaki- yet sırrını dersle- rile alâkadar ol - makta sevilmeği de iyi ve dürüst bir ka- rakterde bulabilir. Zengin olmak arzuü- su ise bunlardan sonra gelir ki ıhtıras halinde olmamalıdır. BAA Tanzim zevki o'an bir genç Bağdad — cudde- — ysinden . (306) nu - marada oturan 0- kuyucumuz da şu suali soruyor: — Hangi sat'ata atılmalıyım? Tertib ve tan - zim zevki olduğu- na göre, mühen - dis, mimar ve bu- na benzer mesleklerden birine atılmalı - dır. q BÜ Canını fazla seven bir genç Beyazıddan Kü- zım imzasile soru- yor: Yaratıcı kud - rette ve daha ce - için Malatyadan kalk buralara gel. 52| panmi- e RN Ce sur olması lâzım - dır. Çekingenlik, mek, icabında lâ - zım olan hamle ve hareketlere mâni olabilir. — €ocn Pota Fotoğraf tahili kuponu n ' . H isim . « e « * KH Adres * . . - DİKKAT işte Bursadan gelmiş bir katil, işte be- yaz zehirle, hem kendisini, hem baş - kalarını zehirleyenler, içimizde en fe- ci âkıbet bunlarınki... Şu elinden kaza çıkıb sekiz seneye mahküm olan bile herhalde Kâniden daha bahtsız değil. Hiç olmazsa hapisa- neden çıkınca bir iş tutabilir. Halbuki Kâni ne yapabilir? Zehir çocuğun ilik- lerine kadar işlemiş. Karnik yanıma yaklaştı: —Ben tekrar Bursaya döneceğim, Sen de tımarhaneye gideceksin, Fakat ora- da kalacağını zannetmem. —NNeden? Hastayım. Ne kadar has- tanede kalacağımı ne bileyim. Tarihden sayfalar: Romayı kurtaran Horas * * * Romalılar (Horas), Albalılar da (Küryas) adındaki üçüzleri seçti- ler. İki ordu yerine altı kişi dövüşecekti. Fakat bu garib tesadül iki ailenin de hoşuna gitmedi. Çünkü Horasların kız kardeşi Kamil, Küryaslardan birine nişanlı bulunuyordu. Yazan: Silâh fabrikatörlerinden başka herkes, gittikçe daha korkunç ve yıkıcı bir hal a- lan harbin ortadan kalkmasını ister. Hiç değilse mümkün olduğu kadar az zarar- la geçiştirmeyi diler. Harbin önüne geçmek için tarihin de- vamınca bir çok ıyi adamlar bir çok ça - reler bulmuşlardır. Bugün için o çare - lerden birincisi «Milletler Cemiyeti» dir. Fakat meselâ iki ordunun, hattâ iki mil- letin karşılaşması yerine iki taraftan se - çilecek bir veya bir kaç muharibin dö - vüşmesini ileri sürenler de çoktur. İki or- duyu çarpıştırmaktansa iki kumanda - nın dövüşmesini teklif edenler de olmuş- tur. | Bazıları bu fikri yeni sanabilirler. Hal- buki bundan iki bin altı sene kadar ev - vel tatbik edenler bile olmuştur. Tarihin en meşhur düellosu, ayni zamanda bir aşk ve aile trajesi olan bu vak'a dünya edebiyat tarihine de pek parlak bir şekil- de malolmuştur. * Milâddan 743 sene evvel kardeş ka - nile sulanarak kurulan Roma şehri az za- manda kuvvet ve şöhret sahibi oldu. Romanın üçüncü kralı Tüllüs Hostilyüs; o sırada İtalyanın en büyük şehirlerinden olan Alba ile harbediyordu. Alba dağ üs- tünde, sadp ve kuvvetli bir kaleye maıık ti. Bir türlü ele geçmiyor, harb uza - dıkça uzayordu. İki taraf da usandı. Ö zamana kadar ki- min galib ve kimin mağlüb olduğu bir türlü kestirilememişti. Bunu tayin et - mek için bir çare düşündüler. Dediler ki: — İki taraftan üçer adam seçilsin. Bun- lar herkesin gözü önünde dövüşsünler. Hangi taraf galib gelirse diğer taraf ona boyun eğsin! Bu teklif kabul edildi. Her iki şehir de en usta, en cesur ve kuvvetli askerlerini seçeceklerdi. Romalılar (Horas), Albalılar da (Kür- yas) adındaki üçüzleri ayırdılar. Bu ga- .e tesadüf iki ailenin hoşuna gitmedi. Çünkü Horasların kız kardeşi Kamil, Küryaslardan birine nişanlı bulunuyor - du. Küryasların kız kardeşi Sabin de Ho- raslardan birinin karısıydı, Fakat vatan sevgisi ve vazife onların te reddüdlerini çabuk savuşturdu. İhtiyar Horas, karısile kızının göz yaşları karşı- sında üç oğluna üç kılıç verdi ve onlara vatan uğurunda kiminle olursa olsun dö- vüşeceklerine, kaşmıyacaklarına yemin ettirdi. Küryasların da yürekleri ayni duy - gularla çarpiyordu. Tayin edilen gün ve saat geldi. İki şehrin halkı, askerleri, kumandan vea kralları açık bir ovada karşı karşıya durdular, Ondan sonra borular çalındı ve iki tarafın üçüzleri meydana çıktılar. Meşhur ressam Davidin Luvr müzesin- deki tablosuna göre, başlarında tepeleri horoz ibiği şeklinde tüylü tolgaları, ar - kalarında dizlerinin biraz yukarısına ka- dar inen beyaz ve geniş gömlekleri, göm- leklerinin üstünde de yâlnız gövdeyi kap lıyan kolsuz zırhları vardı. Ayaklarına eski Romalılarda olduğu gibi sandal giy- mişlerdi, Silâhları, mızrak, kılıç ve kalkandı. Altı silâhşör karşılıklı kapıştılar. Her iki taraf da birer saf halinde dö- (Arkası var) | e AA Aöre di ei Haat SA - Vüşüyordu. Hele Küryasların ustalıkla - Turan Can rına diyecek yoktu. Foraslardan ikisini öldürdüler. Kendileri de yaralandılar; lâ- kin yaraları hafifdi. Albalılar, zafer sevincile çılgın gibiy - diler. Romalılar tarafında derin bir ses - sizlik vardı. Üstelik henüz sağ ve sağlam olan üçüncü Horas da kaçmağa başla - mıştı. Romalılar buna çok kızdılar. Bir Romalının yenilmesi veya ölmesi tabil ©- labilirdi. Fakat kaçması hiç bir suretle affedilemezdi. İhtiyar Horas bile oğluna lânet etmiye başlamıştı. Lâkin birdenbire onun geri döndüğü görüldü. Küryaslardan birinin üstüne ya- lin kılıç saldırıyordu. Küryaslar onu ko - valarken birbirlerinden uzaklaştıkları için saflarını bozmuş bulunuyorlardı. Za- ten yaralıydılar ve her biri tek başına Horasla baş edemezlerdi. Horas meydanda ölü olarak yatan kar- deşlerini gördükçe daha korkunç bir hırsla dövüşüyordu. Küryaslardan birini yere serdi. Onun imdadına gelen ikincisile de dö- vüştü; onu da öldürdü. Üçüncüsünü öl - dürmek hepsinden kolay oldu ve harb meydanında tek başına ayakta kaldığı görüldü. Biraz önce zafer sevincile coşan Alba - liların ağızları açık kaldı, gözleri deh - şetle büyüdü. Buna karşılık biraz önce tasalı, başları eğik duran Romalılar ara- sında çılgın sevinç sesleri yükseldi. Horas, âdet olduğu üzere, mağlüb ettiği düşmanların zırhlarını aldı. Kardeşleri - nin intikamını almış ve vatanını kurtar- mış olduğu halde Romaya döndü. Kız kardeşi Kamil harbin sonunu me- rak etmişti. Neticeyi öğrenmek için dışa- rı fırladı. Erkek kardeşile karşılaştı ve ona nişanlısını sordu. Fakat ayni zaman- da erkek kardeşinin elinde nişanlısının zırhını gördü. Bir çığlık attı, hüngür hün- gür ağlamağa başladı. Horas kendi zaferini ve vatanının kur- tuluşunu tebrik etmesini istiyordu. Böy- la bir günde ana, baba, kardeş ve sevgi - liden önce vatanı düşünmek lâzımdı. But- dan haşka Küryaslar, iki Horasları öl - dürmekten çekinmişler miydi? Horas birdenbire ateş kesildi. Henüz kanlı olân kılıcını çekti. Kız kardeşinin üstüne yürüdü. Bir vuruşta onu cansız yere serdi ve haykırdı: — Düşman için göz yaşı döken her Ro- malı böyle ölsün! Kral her şeye rağmen onun bu hare - ketini büyük bir suç saydı. Horası ya - kalattı; idama mahküm etti. Zavallı ihtiyar Horas ayni günde iki oğlunu ve bir kızını kaybetmişti. Şimdi hayatta kalan son çocuğunun da hay - dudlar gibi idam olunduğunu görecekti. İhtiyar Horas halkın hakemliğine mü- racaat etti. Halk toplandı. Ve Romayı | kurtaran genci affetti. Fakat babası ona her halde bir ceza verilmesi lâzım oldu- ğunu ileri sürdü. Oğluna, işlediği cina - yetten dolayı töbe ettirmek için jugdan geçirtmeğe karar verdi: Jug, boyunduruk demektir. Eski Ro - malılar ve Golvalılar iki amudi mızrak üzerine üçüncü bir mızrağı insan boyun- dan daha aşağı bir yükseklikte ufki ola - rak koyarlar, harbde mağlüb olanları ©- nun altından kolları arkalarına bağlı ol- duğu halde geçirirlerdi. Horas da zaferin verdiği gurura yenil- (Devamı 14 üncü sayfada) *

Bu sayıdan diğer sayfalar: