Bir Alman General'nin nüktesi Almanlar, 5 ağustos 1914 de hududundaki küçük Vize tettikleri zaman, Fon Der 26> kelimesile nükte yaparak — Almanlar, Belçikaya «vize> aldılar, demiştir. Son Posta'nın Resimli Zabıta Hikâyesi « 1 — Pox Haat şirketinm müdürü mua- vintne — Eğer binayı vaktinde yetiştiremezsek, konturatta gayet ağır bir tasminat mad- desi de var, girketimiz bunu ödemeğe Tuktedir. değildir, balarız. Ben git, in- 4 — Muavin emarı yukarışa kadar takib ett. Binanm #stünde Healey'e rasladı: Şimdi anlarsın. Aşağıda her ikinizin bası olç Paşa «Vi- girmek Belçika Lawren zesinin güzeiliğini | ve küdretisi mu: yap- için ? — Muzvia — mşaat — yerine — gittiği zaman öğle vakti idi. Yemek zü- manı olmuştu. Amele kantinde yemek yiyordu. Muavin iş bürosunun dışında $ — Muavin daha fadla bir şey söyliye- memişti. Çünkü ustabaşı arkadan kuv« vetli bir darbe imdirmişti. * — Bir dakika aanra zavallı smauavin yerde çansız yatıyordu. 10 — Mütettiş bulduğu bir şeye bakar. ken Healey şöyle anlatıyordu; — Müavin, işlerin nasıl gittiğini mâk için geldi. Danim th ke dar ilerledi anla- ka- Kendisine Müdhiş gürültü işittik. Şey söylemeğe bir Uçmuştu vakit kalmadı. tu. Bir vall. çok feci bir kaza, hâli Gürdüği anzara gözlerimin önünden yor. Bl- çare — genç — dikkatsld Kurban gHt Tunuslüu — Arab) rlik - olarak tane at nalı çakıl- miş deve kuşu yumur- tası takarlar. Danimarkada — küğrd- dan süt satılır. Bunlar sıcak suya âtıldı. mi, erir ve süt olur. İnsan yiyen tatlı su balığı Cenubi Amerika #ularinda Cayet kuvvetl! dişleri vardır. İnsana hücum Bir yerini dişleyip-te kan çıkardı mı, kokusunu alan yüzlerce eşi kurban- larının üzserine üşüşürler. : Yapı yerindeki facia 3 — Healey ustabaşıya diyordu : — Bir hafta kadar daha işleri akantır- sanıc 50 İngiliz Hragi daha var. İşte yir- mi Jira, 6 — Ustabaşı: — Çok şeyler biliyordu. İşin sonunda hapis te var. Halbuki yukarıdan aşa- ğiya attık mi, öldürdüğümüzü kim anlar. Kazadır deriz. Olur biler, de- di © olis müfettişi Healey'in sözlerini ba şanı salhıyarak sonuna kadar dinledi, Sonra üzerime dikkatle gör gezdirdi. Da- ha sonra dışarıya, dama çıktı. Cesedin nereden ve masıl Hmüş — olabileceğini bir daha tedkik etti. Damıdaki tedkikle- rini bitirdikten Sonra kararını vermişti. Kaza falan masaldan ibaretti, —Ortadı mükemmel bir kasd vardı. Muavin kaza- en düşmemiş, kasden öldürülmüştü ve Hexley'in bu öldürme hâdisesile çok ya- kan bir alâkası vardı. Bir iki dakika son- ra da Healey İle ustabaşıyı yakaladı ve ellerine kelepçeleri vı Yukarıdaki resimleri lyke gözden ge- çirinirz. Bu takdirde göreteksiniz ki Hea- ley ile wstabaşı mühim bir moktayı unnt- muşlardır. — Müfettiş bu mokt. keşfetti. Bunu sir de bulabilirsiniz. Bu- lamassanız 13 üncü sayfaya ağıı ve ustura Te beklem bulunur. gibi btlain Sabık Bulgar kralı başı bir Almandı. ee eee yala Seance et eee a d Ferdinand 1861 de Avusturyada doğmuştur. Ba- Annesi bir Fransızdı. Avusturya ordus liğini yaptı ve 1887 de Bulgar kralı nda asker lân edildi. 1918 de de hal'olundu. lngıltereden ayrılırken asın amma, ben de Kral Edward misillâ, bir daha dönmemek üzere Manş denizinde çal- kana çalkana İngiltere adasını gözden kaybediyorudm Londradaki müsafirliğimiz Yazan: Vasli Rıza Zobu tamam öl-|madım ama, söyleyiş tarzından sa muştu. Bir pazar sabahı erkenden, yedi-|fa verir bir şey olmadığı belliydi. yi on üç geçe kalkan trenle İngiltereye veda edecektik. Pazar sabahları pek az taksi çalışı miş. Bunu bilmediğimiz için akşamdan ısmarlamak aklımıza gelmedi. Sabah, sa- at altı. Her şeyimiz hazır. Ama bir öto- mobil bulmak, piyango vurmakla müsa- vi. İmkânsızlık içinde bunalmış bir hai- do saat tam yediye kadar sağa, sola baş vurduk. Garsonlar bir taraftan, biz öbür taraftan sokakları kestirdik. seslendik. Her taraf ta sımsıkı öyle ka- palı ki. Sanki'bütün halk şehri terketmiş, koskoca Londrada tek ferd kalmamış. Bugün pazar olduğu için Londradan Duvr'a bit tren gidiyor, Kaçırdık mı, bü- gün de burada kaldık demektir ki: Bu da hesabımıza elvermiyordu. Nihayet tre- nin kalkmasına on beş dakika kala bir taksi bulundu. Bavullarımızı ve kendimi- zi içine dar attık. «Aman şoför sür!..» So- Bukkanlı İngiliz, «Yes» diyor ama, kılını da kıpırdattığı yok. «Londfa» da, birçok medeni milletlerin l Benzetmek gibi başlarında işaret lâmbaları vardır. “Bu lâmbalar otomatiktir. Üç renk üzere yı mar: Sarı, kırmızı, yeşil. Sarı: «Dikkat'» demektir. Kırmızı yanı : Yolun kapalı olduğu anlaşılır. Yeşil ışığını gösterince «geçebilirsiniz!» manası çıkar. Bun |yarlıdır. Muayyen Müddet yana! gönerler. Trene yetişme dakikalarımız o kadar az ki: Ha kaçtı, ha kaçıyor. 'Onun için, yarış kayıklarındaki dümencinin, kürek- çi'erle beraber bir ileri, bir geri gitmesi gibi, biz de otomobilin içinde öne, arkaya dervişler gibi ha gayret!» diye zikredip duruyoruz. Böyle «heyemolla, yısa!» ile ilerlerken yolumuz bir dörtyol ağzına geldi. Tam o esnada işaret lâmbasmın kırmızı işare' Şoför hemen «stop> etti. Pa- tek ferdi afe- vide yok. Lâmbaların ayarını pazar diye değiştirecekler değil ya, Onlar gene za- münında sönüp, zamanında yanmada, sallanıyor, yanmaz mı? zar olduğu için sokaklarda Kafamı otomobilin penceresinden çı- kardım. Sağa baktım, sola göz attım: Ne gelen var ne giden, Kuş uçmaz kervan geçmez bir vadi gibi, Ama şoför de lâm- balar gibi otomâlik. Kırmızıyı görünce ezink!s etti durdu. Bizim küçük tercüma. İna ışmar ettik. <Aman treni kaçıracağız. Şu herife söyle; etrafta kimseler yok, na- file beklemesin!» dedik. O da ona söylemiş: «Rica ederim, nafi- elim. Trene yetişmek için vâa- kit yok!» Herif ağzında sigarası; arka- gına dönmeğe bile lüzum görmeden, dir- seği direksiyonda dayalı: «Miyav miyav> Geçenlere| yaşadıkları şehirlerde olduğu gibi, sokak | | | <aman Allah, | £ |doğuran bu memleketi, vakit yok ama, şehirde seyrüseferin bir nizamı vari» demiş. Tabii hepimiz <lâ'i. ebkem'».. eİsıramadığın eli kır söz vardır. Biz de onun gibi, şoföre me- şimüzt l> diy ram anlatıp h:ıreket ettiremiyece anlayınca, hep bir ağızdan takı ladık: «Bak biz olsaydık rdik. Halbuki herif İngiliz tizam bakımından Yi bir nizam ve tü |kım lâflar. Biz de gittik Nihayet lâmba yeşile döndü. yolumuza revan olabildik. Az dar istasyona gele satılır? Duv Fesübhanallah Çıldıracağız. ğill» derler. So mle ederiz geldiniz!» diye terslerler.. Resm tren memurları, eli bavullu çekçek arabası içinde yemiş gezdi. sışgırlak 'en polisler. istikametine le nöbet bekli kimse, bu saatte Duvı den trenin nereden kalktığır Ucu bucağı görünmez istasyon binasının de, dolab beygiri gibi, © koşmaktan başım döndü. N-nne—t bir lis halimize acımış olacak ki: Önümüze düştü. Sora sora - Bağdadı de bineceğimiz treni bulabildik. - |içeri adımımazi atmıştık ki: Lökomotif te «düüt.» dedi, o hırlıya, biz yola çıktık. Nihayet Duvr.. Gümrükte çok sorgu sual olmadı. Yalnız birer kâğıd doldur- duk. Böylelikle gümrüğün kayıd kâtil- liğini de bizlere yaptırmış oldular, Alelü- sul bavullarımızı tebeşirliyerek vapura girmemize müsaade ettiler, Şair Ahmed Paşanın: «Bir vakit vlur homurdaya İxi derler, o da bir zaman imiş, mısrawı, vapur hareket ederken, verdim. Öyle ya, yaş iler e bir söyleyi- Bu yabancı |yerlerde uzun uzun seyahatler gençlikte edilecek haltlardan. Saça ak gözler her şeyi kara gö düşünce, Şekspirl vapurun güvete tesinden uzun uzyn seyrettim. Benzete mek gibi olmasın amma, ben de kral Ed- ward misillü, bir daha dönmemek Manş denizinde çalkalana çalka giliz adasını gözden kaybediyordum... Vasfi R. Zobu iyor Hapishane civarında bir kaçakçı tululdu Hapishane civarında dolaşan Pikrar İs- minde bir kaçakçı yak nün, kaçakçılık suçunda: İtedir. Alemdar polis m diye bir şeyler söyledi. Ne dediğini anla-|hâdise etrafında tahkikat yapılmaktadır.