9 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

9 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir Alman General'nin nüktesi Almanlar, 5 ağustos 1914 de Belçika hududundaki küçük Vize kasabasını zap- 'tettikleri zaman, Fon Der Golç Paşa «Vi- ze» kelimesile nükte yaparak: — Almanlar, Belçikaya girmek «vize>» aldılar, demiştir. hafuza — etmek günde yüz MA kırır. için eansaRaz —— e Lawrence Tibbett sesinin güzelliğini ve kudretimi mu- **Blah | ,, diye hay- SON POSTA için defa dişleri vardır; İnsana hücum Son Posta'nın Resimli Zabıta Hikâyesi « 2 — Muavin Omşaat — yerine — gittiği zaman öğle vakti idi. Yemek za- manı olmuştu. Amele kantinde yemek yiyordu. Muavin iş bürosunun dışında, durdu ve dinledi amrer- — —— —— ——0 —— —— 5 — Muayvin daha fazla bir şey söyliye- memişti. Çünkü ustabaşı arkadan kuv- vetli bir darbe indirmişti. — 4 — Muavin ertarı yukarışa kadar takib etti. Binanm üstünde Healey'e rasladı! — Şimdi anlarsın. Aşağıda her ikinizin de konuştuğunuzu duydum . dedi. 9 — Bir dakika sonra zavallı muavin yerde cansız yatıyordu. 10 — Müfettiş bulduğu bir şeye bakar. ken Healey şöyle anlatıyordu: — Müavin, işlerin nasıl gittiğini anla- mak için geldi. Damın tâ kenarına ka- dar İlerledi. Kendisine bir şey söylemeğe vakit kalmadı. Müdhiş bir rüzgâr kop- tu. Bir gürültü işittik. Uçmuştu zavallı.. çok feci bir kaza. Gördüğüm manzara hâlâ gözlerimin önünden gitmiyor. Bi- çare genç dikkatsizliğine — kurban gitti. 9 —. Pe'lç müfettişi ilkönce Healey'i sor- ü Çekti. 8 — Healey ustabaşıya diyordu ki: — Bir hafta kadar daha işleri aksatır- sanız 50 İngiliz lirası daha var. İşte yir- mi lira. 6 — Ustabaşı: — Çok şeyler biliyordu. İşin sonunda hapis te var. Halbuki yukarıdan aşa- ğıya attık mı, öldürdüğümüzü kim anlar. Kazadır deriz. Olur biter, de- di. e z P olis müfettişi Healey'in sözlerini ba- şını sallıyarak sonuna kadar dinledi. Sonra üzerine dikkatle göz gezdirdi, Da- ha sonra dışarıya, dama çıktı. Cesedin nereden ve nasl düşmüş olabHleceğini bir daha tedkik etti. Damdaki tedkikle- rini bitirdikten sonra kararını vermişti. Kaza falan masaldan ibaretti. Ortada mükemmel bir kasd vardı. Muavin kaza- en düşmemiş, kasden öldürülmüştü ve Healey'in bu öldürme hâdisesile çok ya- kın bir alâkası vardı. Bir iki dakika son- ra da Healey ile ustabaşıyı yakaladı ve ellerine kelepçeleri vurdu. Yukarıdaki resimleri iyice gözden ge- çiriniz. Bu takdirde göreceksiniz ki Hea- ley ile ustabaşı mühim bir noktayı unut- muşlardır. Müfettiş bu noktayı — nasil keşfetti. Bunu siz de bulabilirsiniz. Bu- lamazsanız 13 üncü sayfaya bakınız. İnsan yiyen tatlı su balığı Cenubi Amerika gularında bulunur. Gayet kuvvetli ağzı ve ustura gibi Bir yerini dişleyip-te kan çıkardı mı, kokusunu alan yüzlerce eşi kurban- larının üzerine üşüşürler. : Yapı yerindeki facia Tunuslu Arablar na- zarlık olarak üzerlne üç tane at nalı çakıl- mış deve kuşu yumur- tası takarlar. ) Danimarkada kâğıd- dan süt satılır. Bunlar ısıcak süya atıldı miı, erir ve süt olur. eder. n eee aranedrağilar Sabık Bulgar kralı Ferdinand 1861 de Avusturyada doğmuştur. Ba- bası bir Almandı. Annesi bir Fransızdı. Avusturya ordusunda asker- liğini yaptı ve 1887 de Bulgar kralı ilân edildi. 1918 de de hal'olundu. AÇA n gAM z —e Tn #a GA GA (Otomobil ile istanbuldan Avrupaya İngiltereden ayrılırken Londradaki misafirliğimiz tamam ol- muştu. Bir pazar sabahı erkenden, yedi- yi on üç geçe kalkan trenle İngiltereye veda edecektik. Pazar sabahları pek az taksi çalışır- mış. Bunu bilmediğimiz için akşamdan ısmarlamak aklımıza gelmedi. Sabah, sa- at altı. Her şeyimiz hazır. Ama bir oto- mobil bulmak, piyango vurmakla müsa- vi. İmkânsızlık içinde bunalmış bir ha!l- de saat tam yediye kadar sağa, sola baş vurduk. Garsonlar bir taraftan, biz öbür taraftan sokakları kestirdik. Geçenlere seslendik. Her taraf ta sımsıkı öyle ka- palı ki. Sanki'bütün halk şehri terketmiş, koskoca Londrada tek ferd kalmamış. Buügün pazar olduğu için Londradan Duvr'a bir tren gidiyor. Kaçırdık mı, bu- gün de burada kaldık demektir ki: Bu da hesabımıza elvermiyordu. Nihayet tre- nin kalkmasına on beş dakika kala bir taksi bulundu. Bavullarımızı ve kendimi- zi içine dar attık. «ÂAman şoför sür!..» So- ğukkanlı İngiliz, «Yes» diyor ama, kılını da kıpırdattığı yok. «Londfa» da, birçok medeni milletlerin yaşadıkları şehirlerde olduğu gibi, sokak başlarında işaret lâmbaları vardır. Bu lâmbalar otomatiktir. Üç renk üzere ya- nar: Sarı, kırmızı, yeşil, Sarı: «Dikkat!» demektir. Kırmızı yanarsa: Yolun kapalı olduğu anlaşılır. Yeşil ışığını gösterince egeçebilirsiniz!» manası çıkar, Bunlar a- yarlıdır. Muayyen müddet yanarlar ve sönerler. Trene yetişme dakikalarımız o kadar az ki: Ha kaçtı, ha kaçıyor. Onun içim, yarış kayıklarındaki dümencinin, kürek- çi'erle beraber bir ileri, bir geri gitmesi gibi, biz de otomobilin içinde öne, arkaya sallanıyor, dervişler gibi «aman Allah, ha gayret!» diye zikredip duruyoruz. Böyle «heyemolla, yısa!» ile ilerlerken yolumuz bir dörtyol ağzına geldi. Tam o esnada işaret lâmbasının kırmızı işareti .yanmaz mı? Şoför hemen «stop» etti. Pa- ;zar olduğu için sokaklarda tek ferdi afe- tide yok. Lâmbaların ayarını pazar diye |değiştirecekler değil ya. Onlar gene za- rsanında sönüp, zamanında yanmada. Kafamı otomobilin penceresinden çı- ikardım. Sağa baktım, sola göz attım: Ne gelen var ne giden. Kuş uçmaz kervan| geçmez bir vadi gibi. Ama şoför de lâm- balar gibi otomatik. Kırmızıyı görünce |«zink!s etti durdu. Bizim küçük tercüma- na ışmar ettik. «ÂAman treni kaçıracağız. Şu herife söyle; etrafta kimseler yok, na- file beklemesin!» dedik. O da ona söylemiş: «Rica ederim, nafi- le beklemiyelim. Trene yetişmek için va- kit yok!.»> Herif ağzında sigarası, arka- sına dönmeğe bile lüzum görmeden, dir- seği direksiyonda dayalı: «Miyav miyav» J diye bir şeyler söyledi. Ne dediğini anla- (ebkem!»:.. Benzetmek gibi o'masın amma, ben de Kral Edward m'sillü, bir daha dönmemek üzere Manş denizinde çal- kana çalkana İngiltere adasını gözden kaybediyorudm Yazan: Vasti Rıza Zobu madım ama, söyleyiş tarzından sadre şİ- fa verir bir şey olmadığı belliydi. «Trene vakit yok ama, şehirde seyrüseferin bir nizamı var!» demiş. Tabil hepimiz «lülj- eIsıramadığın eli öp!» diye bır söz vardır. Biz de onun gibi, şoföre me- ram anlatıp hareket ettiremiyeceğimizi anlayınca, hep bir ağızdan takdirata baş- ladık: «Bak biz olsaydık, dinlemez ge- çerdik. Halbuki herif İngiliz; nizamı ve intizam bakımından... ilh» gibi bir tâas kım lâflar.. Nihayet lâmba yeşile döndü. Biz de yolumuza revan olabildik. Az gittik, uz gittik. Daradar istasyona gelebildik. Bi- let nerede satılır? Duvr'a giden tren ne« reden kalkar. Fesübhanallah, bilen yok!!. Çıldıracağız. Sağa koşarız: «Burası de- ğil!» derler. Sola hamle ederiz: <Yanlış geldiniz!» diye terslerler.. Resmi elbiseli tren memurları, eli bavullu yolcutar çekçek arabası içinde yemiş gezdiren is- tasyon satıcıları, başında - s«ışgırlak» gibi külâhlarile nöbet bekliyen polisler, Hiç kimse, bu saatte Duvr istikametine gi- den trenin nereden kalktığını bilmiyor!! Ucu bucağı görünmez istasyon binasının içinde, dolab beygiri gibi, oradan oraya koşmaktan başım döndü. Nihayet bir po- lis halimize acımış olacak ki: Önümüze düştü. Sora sora - Bağdadı değil amma « bineceğimiz treni bulabildik. Vagondan içeri adımımızi atmiştik ki: Lokomotif te «düüt.» dedi, o hırlıya, biz homurdaya yola çıktık. Nihayet Duvr.. Gümrükte çok sorgu sual olmadı. Yalnız birer kâğıd doldur- duk. Böylelikle gümrüğün kayıd kâtib- liğini de bizlere yaptırmış oldular. Alelü- sul bavullarımızı tebeşirliyerek vapura| girmemize müsaade ettiler, Şair Ahmed Paşanın: «Bir vakit olur ki derler, o da bir zaman imiş» mısraını, vapur hareket ederken, şöyle bir söyleyi- verdim. Öyle ya, yaş ilerledi. Bu yabancı yerlerde uzun uzun seyahatler gençlikte edilecek haltlardan, Saça ak düşünce, gözler her şeyi kara görüyor. Şekspiri doğuran bu memleketi, vapurun güver- tesinden uzun uzjyn seyrettim. Benzetes mek gibi olmasın amma, ben de kral Ed-. ward misillü, bir daha dönmemek üzere Manş denizinde çalkalana çalkalana İn- giliz adasını gözden kaybediyordum... Vasfi R. Zobu Hapishane civarında bir kaçakçı tululdu Hapishane civarında dolaşan Pikrar isş« minde bir kaçakçı yakalanmıştır. Suçlu- nun, kaçakçılık suçundan içeride mah « küm yatan oğln Pito vasıtasile, hapisha- neye kaçak eşya soktağu iddia edilmek - tedir. Alemdar polis merkezi tarafından |hâdise etrafında tahkikat yapılmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: