Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
y ö Te? SON FOSTA Seyahat ne Netice verecek ? Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 1 inci sayfada) mi Leh - Fransız ahengi içinde hayli kuvvetle yükselen falso bir ses olmakla beraber, siyasi tebliğ formülleri arasında gürültüye karıştırıldı. Anlaşıliyor ki Le- histan, Fransaya kavuk sallamakla bera- ber, Almanyayı da ihmal etmiyor ve o - nunla hoş geçinecek bir siyaset kozları- nı elinde muhafaza etmeğe ehemmiyet veriyor. Bakalım, ikinci merhalede neler cere- yan edecek? * Rivayet edildiğine göre, Fransa harici- ye nazırının yapmakta olduğu bu seya- hatin asıl gayesi şu imiş: Fransanın Av- rupada sulhu ve cihan harbi sonundaki vaziyeti tutmak için son senelerde da - yanmak istediği Fransa - Rusya birliği yerine, Almanya etrafındaki müdafaa sis- temini «dahili bir çember» le yeniden tes- bit etmek. Malüm olduğu üzere, Bay Del- bosdan evvel, ayni yolun yolculuğunu yapmış olanlar, bir taraftan Fransa ile Rusya arasında bir bağ' vücuda getir - mek ve diğer taraftan da Lehistan ve Küçük Antantı, hattâ Balkanları birer usul ile ayni müdafaa sisteminin içine al- mak için çalışmışlardı. Önce bu seyaha - tin de güzel neticeler verdiğinden bahse- dildi. Fakat, bir müddet sonra görüldü ki Almanya kuvvetlendikçe «dahili çem- ber» gevşiyor ve Fransa Rusyaya kuv - vetle dayandıkça da, bolşevik kuvvetin yardımından ürken milletler, başta Le - histan ve Romanya bulunduğu halde bu siyasetten kaçma çarelerini arıyorlar. Al- manyanın, İtalya ve Japonya ile birlikte komünizm aleyhinde bir cephe yaptıkları zamandanberi «dahili çember» büsbütün gevşedi, Şimdi Bay Delbos bu bağları tak- viye etmek ve bu suretle Lehistan, Ro - manya ve Çekoslovakyayı bir araya top- lamak istiyor. * Seyahat hakkında dillerde dolaşan ri - vayetlerin en esaslı görünenleri bunlar- dır. Lâkin, Almanyanın garbda kısa bir zamanda vücuda . getirmiş olduğu Sieg - fried hattı, meşhur Maginot istihkâmla - rının karşısına ondan daha kuvvetli bir müdafaa cephesi koyduğu zamandanberi şarki Avrupa milletlerini Fransanın ara- basına koşmak büsbütün güç bir iş ol - muştur. İsimleri geçen milletler, Alman- ya ile düşmanlık yapmayı istemiyorlar; çünkü, bir harb halinde, Fransanın im - dada gelebilmesi için evvelâ aşılması icab eden ve Alman halk efsaneleri içinde bir kahramanın ismini taşıyan Siegfried mâ- niası bir şaka değildir. Şu halde başlıca imdad gene Rusyadan gelecek demektir ki bu da alâkadar milletlerin hiç hoşla- rına gitmiyor. Rusyadan gelecek olan im- dad, hiç olmazsa Alman istilâsı kadar kor- kulan bir komünizm tehlikesidir. Bu su- retle, kendilerini iki tehlikenin ortasın - da hisseden şarki Avrupa memleketleri, Fransanın arkasından ancak, lâfla, dip - lomatik tebliğlerle yürüyebilir. Ciddi bir yürüyüş mevzuu olunca alâkadarların ne yapacaklarını hiç kimse tayin edemez. ,Herkes, bizzat Bay Delbos dahi, böyle -bir dakikada, işin neye varacağını pek iyi bilir. Yahud, işin bütün düğüm nok- tası buradadır. * Her zaman söylüyoruz; dünyada sulh, emniyet, istikrar ve milletler arasında anlaşma gayesi bu nevi siyasi kuvvet kombinezonlarile temin edilemez. Siya -| set bir hadde kadar müessir bir kuvvet- tir. Milletler arasında hak ve adalet ve müfekabil hürmet esasları üzerine bir an- laşma; hayat tesisinin çarelerini bul - mak lâzımdır. Bu çareler bulunmadıkça hor şeyin günden güne fenalaşacağı, İtal- ya - Habeşistan, Japonya - Çin vukuatı- nın tekrarlanıp gideceği ve nihayet gü - nün birinde kocaman fırtınanın köpa - cağı muhakkaktır. Bay Delbos Bükreş - ten de güzel ve parlak nutuklarla ayrıla- caktır; fakat, istediği şey, Fransanın muhtaç olduğu emniyet ve istikrarı te - min etmiş olmıyacaktır. Bunu temin için, Fransar:a evvelâ milletler arasında ha - kiki bir hak ve adalet davasını ciddiyet ve samimiyetle müdafaa etmesi lâzımdır. Dünya sulhunun ilk ve son şartı budür. Üst tarafı lâftır ve beyhude zahmettir! Muhittin Birgen —- —— Resimli Makale: e Türk yurdu dünyanın en iyi toprağı.. $8 Amerikalıların yıllardanberi teessüs etmiş çok iyi bir âdet- leri vardır. Senenin bir gününü «Şükran günü» olarak kabul etmişlerdir. O gün sofra başına oturan her ferd kendisinin, ailesinin, vatanının bir senelik hayatını düşünür, gördüğü nimetlerden dolayı hâlikına şükreder, kederi varsa müteakip senelerin hakkında daha uğurlu olmasını diler. Sonra kendi kendine düşünerek gerek kendis', gerek ailesi, gerek vatanı için daha müfid olmak üzere ne yapması icab edeceğini araş- tırır, yeni bir hayat ve yeni bir faaliyet programını tanzim eder, o program üzerinde şaşmadan yürür. ; -d —— İi -. Hr İ Memleketimizde teessüs etmis bir «Şükran günü» yoktur, fakat bunun olmayışı bizi her bayram veya yeni yıl arifes | sinde kendimizin, ailemizin veya vatanımızın bir yıllık ha- yatını düşünmekten menetmez, bakınız. 1937 yılı bitmek üze- re, Bu yıl 'çinde her ferdin veya ailenin kederi veya sevinci kendisine aiddır. Fakat müşterek bir tahassüs memba1 olan yurd için görülen manzara şudur: Bütün dünya harb ve en- dişe ıçinde. Medeniyet müşterek bir ailedir, yeryüzünü bo- ğan kanlı hâdıseler bizi de müteessir eder. Yalnız hiç değilse kendi yurdumuz tahat ve emniyet içindedir. Buna bakarak şükredebiliriz. we AĞA n a Amerika Cumhur Reisinin muavini Püro tiryakisidir ] e" —- anladım. * Aynayı görür görmez 4 Bir doktor anlatıyordu: — Bir kadın hastanın yanında idim, birdenbire nabızları durur gibi oldu. Hasta acaba ölmüş müydü? Nefes alıp almadığını anlamak için ağzına doğru bir ayna tuttum ve ölmmiş olduğunu Doktoru dinliyenirden biri sordu: İ — Aynayı görür görmez «pudra ku- tum, ruj tüpüm nerede» mi dedi? Acı unutmanr ve aç Kalmamak için Şarkı söyliyen kız SOZ ARASIN KEKGÜN BİR FIKRA —. ü Johmn Amerika Cumhurreiısi muavini Carner orkestra şefliği edecek kadar mükemmel bir musikişinastır. Onun ikin- ci bir şöhreti de müdhiş surette püro si- garası tiryakisi olmasıdır. Dünyada onun | | gibi zevkle, keyifle ve anlıya anlıya püro içen olmadığını İngiliz gazeteleri yaz- layısile — resimde — gördüğünüz — gi- bi kendisine dünyanın en uzun pürosunu (20 santim boyunda ve 6 santim kutrun- da) hediye etmişlerdir. Malikânesinde 75 bı'n fare besliyen kadın Fare meraklısı olup malikânesinde 15 binden ziyade siyah, beyaz, kırmızı, kül renklerinde fare beslemekte bulunan İn- giliz madam Katrin Torney geçenlerde Amerikaya gitmek mecburiyetinde kal- mıştı. Fare muhibbi kadın bu muvakkat yolculuğu esnasında sevgili farelerinden tamamile ayrılmak istemediğinden fare- lerinin en ıyilerinden üç yüz tanesini se- çerek hususi kafesler içinde beraberine alıp Amerikaya götürmüştür, Yol arka- daşlarınıtı İngiliz madama büyük bir masrafa malolduğu hesab edilmektedir. maktadırlar. 69 uncu yaşına basması do- Kral Edward'ın Tahtından Feragatinin tarihi İngiliz müverrih ve muharrirlerinden “Compton Mackenzie İngiltere tarihinin 'en mühim fasıllarından birini teşkil eden kral Edwarâ'ın, tahttan çekilişini ve bu- na takaddüm eden vak'aları tasvir eden bir kitab yazmıya başlamıştır. Bu kita- bında hakikatten ayrılmıyacağını, boş ve manasız dedikodulara yer Vermiyeceği- ni söyliyen muharrir: — Şahsiyetle uğraşmıyacağım gibi, herkesin hakkını, kendisine vereceğim, bununla beraber hâdiseyi didiklemekten |de geri kalmıyacağım, demiş ve ilâve et- mistir: — Benim, bir tâkım resmi ve hususi vesikalar temin etmeme müsaid dayvra- nıldığı söyleniyor. Bu varid değildir. Bu- nunla beraber, şimdiye kadar bilinmiyen bir takım vak'alardan malümattarım. Bunlardan istifade edeceğim. O zaman sabık kralım, herkese nümune olacak ka- dar cesur bir'adam olduğu, istemiş ol- savdı yapmadığı şeyleri yapabilecek bir bir Amerikalıdır. Milyoner kızıdır. Şimdi de bir kabarede şarkı söylemek- tedir. Sebebini soranlara: — Kocam 45 inci katta bulunan a - genç kadın partımanımızın penceresinden sokağa düştü, öldü. Ve ben onun acısını unut- mak için, kabare artistliği yapıyorum.. Aç kalamam ya... Yüzümdeki sırıtma- lara bakmayınız, içim yanıyor, de - miştir. mevkide bulunduğu anlaşılacaktır. Bu kitabla, kral Edward methedilirse, kral Jorj müteessir olur kanaati de kökünden sarsılacaktır. Ayni zamanda düşesin de rolünü de ortaya koyacağım. Şurası mu- hakkaktır ki, döşes Vindsor tahtından fe- ragat işinde gayet Şahane bir surette ha- reket etmiştir. |— — İSTER İNAN, ISTER İNANMA! < Sözün Kısası Yazı Çok Olduğu için Bugün Konamadı Di Üzakş; ıirk hâdiseleri neye varacak ? . (Baştarafı 1 inci sayfada) <— Japon hükümeti İngiltere veya Al- manya gibi bir devletin Uzakşark ihtilâ- finın halli için tavassutta bulunmasını reddetmiyecektir.» Gene dün Londradan da şöyle bir tel- graf geldi: «— İngilterenin siyasi mehafili Japon- ya ile Çin arasında tavassutta bulunmak işinin Tizikolarını Almanyaya bırakmayı tercih eder görünmektedirler.» * Bilmem hatırlıyacak mısınız? Brest Li- tovskta Rusyanın — murahhasları ile Al- manya ve müttefikleri arasında sulh mü- zakereleri cereyan ederken Alman ordu- sunu Hoffman isminde bir general tem- sil ediyordu. Rus murahhaslarının tered- düdü, belki de bu konuşma devresi esna: sında Alman askerleri arasında bolşevik propagandası yapmıya imkân bulacakla- rını düşünmeleri yüzünden müzakere H zadıkça uzuyordu, bir gün general Hoff- man kızdı ve diplomatlar yeşil masanın etrafında konuşurlarken birdenbire aya: ğa kalktı, masaya kuvvetli bir yumruk indirerek: — Yeter artık, diye bağırdı. Ve hakikaten de bu tehdidin altında bundan sonra müzakere çabuk bitti. * General Hoffman'ın öon yıl kadar ev- vel galiba «Kaçırılan fırsatlar» adı altın da bir kitabı çıkmıştı. Bu kitabda nakle- dilen bir fıkrayı hatırlıyorum. Genera! hülâsaten der ki: «16 yıl evvel Uzakşark hâdiseleri esna sında Avrupa devletleri Japonyaya müş- terek bir nota vermeyi kararlaştırmışlar- dı. Bu notayı birlikte yazdılar, fakat gö- türüp Japon hariciyesine vermeyi Alman sefirine bıraktılar. Alman sefiri yüklen- |diği vazifeden mağrur götürüp verdi. O sırada Japonların bütün kinini kendi devleti üzerine çöktüğünü düşünmekten çok uzaktı. Aradan seneler geçti. Bu bü- yük muharebe başlangıcında Japonlar İngiltereye iltihak ederek Almanya aley- hinde savaşa iştirak etmiye karar ver- dikleri zaman o eski Alman notasını bu- lup çıkardılar, sadece serlevhasını değiş- tirdikten sonra aynen, kelimesi kelime- sine kopya ederek Alman sefirinin eline tutuşturdular. Muhakkak ki Alman siya- seti düşüncesizdi.> * Bugün Japonya ile Çin arasında tavas: sutta bulunulması düşünülürken Londra- nın bu vazifeyi Almanyaya bırakmayı | münasib bulması, zararını ve kârını kar- şılaştırması tabit görülebilir, fakat unut- mamalı ki bugünkü vaziyet 35 yıl evvelki vaziyet olmadığı gibi, bugünkü Almanya dünkü Almanya da değildir. Sonra Almanya tavassut vazifesini ü- zerine alacak mı, almıyacak mı? Orası da bellisiz, bu dakikada üzerinde duru- lacak sadece iki nokta vardır: 1 — Japonya dün Çinle karşı karşıya kalmak, başbaşa konuşmak istiyordu, bu- gün tavassut kabul edeceğini söylüyor. « 2 — İngiütere dün Brüksel konferansı- nın toplanmasına önayak olarak Japon- ya karşısında yüksek sesle konuşuyordu, bugün muzaffer Japon ordusunun Şan- ghayda mahud beynelmilel —mıntakaya girerek muhteşem bir geçid resmi yap- Bir arkadaşımız anlatıyor: «— Dün akşam, biraz da bayramın son gecesi özrile daha civcivli olan sokağımızdaki komşu meyhanelerden birinde, birisi kadeh mi, bardak mı, cam mı, hülâsa bir şey kırmış ve bu yüzden eli parçalanmış. Meyhanecinin ilk işi tabil polise haber vermek olmuş. Polis gelmiş, yaralı sarhoşu almış. Ben vak'aya ondan sonra şahid oldum. Sağ eli bir yağsız keçi bu- | du gibi kıpkırmızı havada tutulan sarhoşun koluna girmiş olan iki polis, barbar bağırarak halinden şikâyet eden ve sar- hoşluğuna rağmen tıbbi bir yardım istiyen bu adamı he- men meyhanenin önünde duran taksilerden birine güçlükle koydular ve şoförü aradılar, şoför geldi, fakat arabayı yürü- temedi. Güya arabayı harekete getiren âlet işlememiş. Beş dakika kadar süren bt tecrübeden sonra bağıra bağıra ya- ralıyı çıkardılar, yine orada duran ikinci bir taksiye attılar. Bunun da şoförü yok. Düdük, feryad, imdad! Şoför yok. Beş | dakika da öyle geçti. Yaralı kan zayi ediyor ve ayakta du- İSTER İNAN, İSTER İNANMA! | ramıyacak hale geliyordu. Şoförsüz arabada daha fazla dur- makta fayda olmadığını gören polisler, oradan da çıkarıp bir üçüncü arabaya koydular. Onun da şoförü meydanda yok. Ben bu manzara karşısında bütün terbiye kayıdlarını unu- tarak ağzıma geleni söyledim. Oradaki halk ve polisler de benim bu taşkınlığımı tasvib ettiler ve daha ziyade taham- mül edemiyerek vak'ayı Beyoğlu merkezine telefonla bildir- dim; dönüp geldim ve ancak o sırada bir hususi arabaya ya- ralının bindirilebildiğini gördüm. Yani aşağı yukarı, benim vak'ayı gördüğümle yaralının meyhane önünden hareketi arasında hiç olmazsa virmi dakika geçti. Sonradan öğrendim ki; meyhanenin önünde duran üç taksiden birinin benzini yokmuş; (sonra oradar nasıl gitmiş, onu da anlıyamadım.) İkincisinin şoförü bir yere gitmiş imiş; üçüncüsü de yaralıyı almamak için sıvışmış. Şoförlerin böyle kanı akan bir yara- liyı götürmek istememelerinin sebebi de araba döşemeleri- nin kan lekesi olmasından korkmaları imiş.» | masına bile göz yumacak derecede yumu- |şamış bulunuyor. Değişen vaziyetlerin her ikisini de Ja- pon zaferine atfetmekte hata görülemez, fakat şimdi meselenin esasi Japonya ile Çinin arasında tavassutu kimin yapaca- ğında değil, Uzakşark işlerinde Çin saf- hası kapanınıya yaklaşırken daha mühim bir Rus safhasının açılıp açılmıyacağın. dadır. Bunu da yakında göreceğiz. Irak sefaretinde ziyafet Ankara 8 (Hususi) — Bugün saat on yeş dide Irak sefareti yeni binasında bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyafette Hariciye, | İktısad, Gümrük ve İnhisarlar Vekillerile kordiplomatik, hariciye erkânı ve gaze- heciler bulunmuşlardır. f