Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— — F ——— --SON POSTA ikâyesi — Altmış yaşında bir ihtiyar: «Kızımı j — çkaybettim.. artık onu görmüyorum, ve — ibir daha da göremiyeceğim» derse ona — Jlacımaz mıisiniz?.. Acırsınız değil mi?.. © İşte o acınacak ihtiyar benim.. kızımı | kaybettim, görmüyorum, — göremiyece- P ğim. — Kızım var mıydı? Beni bilenler benim — bir kızım olduğunu, yaşadığını hiç duy- — Mmamışlardır. Duymalarına da imkân yok- O tu ki, evlendiğim zaman otuz yaşımda idim. İyi yürekli, güzel bir karım vardı. — Karım az zaman sonra hamile oldu. Bir — çocuğumuz dünyaya gelecek diye çok —— Bsevinmiştik. Onun minimini giyecekleri- C ni karımla beraber alır.. karımla beraber ar. Ookşava okşaya dolablara yerleştirirdik. — Nihayet doğum vakti geldi. Ağrılar © başladı. Ben evde idim. Kendi odamda — otürüyordüm. Karımın sesi kulaklarıma — geliyordu.. ne oldu bilmiyorum. Bir ara- - lik ses kesildi. Beş on dakika geçti. Ben © Babırsızlanıyordum. Odamın kapısı açı- — di, içeri ebe girdi.. tuhaf bir hali vardiı: — — Allah size ömür versin! o Dedi. Ne demek istediğini anlamamış- - tim Odadan fırladım. Karımın bulundu- — Bü odaya girdim. Ölü bir çocuk ve ölü bir — kadin yanyana yatıyorlardı. Çocuk ölü î' — düğmüştuü, karım da doğürürken ölmüş- tü. Bü acıyı hiç unutmadım ve bir daha, — bir daha evlenmedim. Yalnız evlenme- BÜ dim değil, o acı bana öyle tesir etmişti — ki. artık değişmiş büsbütün başka bir — insan olmuştum. Hiç ama hiç gülmüyor- dum. Gülemiyordum. - Zaman geçti, ben hep ayni halde idim. — Evim bir kız mektebinin karşısındadır. — Bi" gün pencerede oturmuş, bakıyordum. —— Genç bir kadın, yaramaz bir kız çocuğu- — nt elinden tutmuş, mektebe getiriyordu. | A Mekteblerin açılış zamanı idi. Kız çocu- © ğu henüz çok küçüktü. Belli ki ilk defa | mektebe getiriliyordu. Küçük kız gülü- _'Şî_'ordu. Ne tatlı bir gülüşü vardı. Benim » — de çocuğum olsaydı, onun kadar olacaktı. — O da kızdı Belki şimdi onu da annesi e- © İinden tutup bu mektebe götürecekti. a Akşam oöldu, mektebin tatil zamanı — pencereye geldim. Küçük kızı gördüm. - Zıplaya zıplaya kapıdan çıktı, gene gü- — lüyordu ve gayri ihtiyari gülümsedim. — Senelerdenberi ilk defa gülümsüyordum. K * | —— Mektebe giriş ve çıkış saatlerini hiç ka- - çırmıyordum. Hergün pencereden bakı- — yor, ve onu görüyordum. O gülüyordu. - Ben ona kendimi göstermiyordum. Fa- — kat onu güler görünce ben de gülüyor- - duüm. Mektebin kapalı oldüğü günler — biraz üzülürdüm ama ertesi günü göre- — bileceğimi düşünür, gene yüzümde bir | gülümseme peydahlanırdı. . | Seneler geçti. Küçük kız seneden se- /— neye büyüdü. Seneden seneye güzelleşti. |— Onda her şey değişti. Yalnız benim çok Ö IZIMI KAYBETTİM Mektebim tatil zama za etti. Ben onu kendi kızım gibi sevmiş, | Bugün mektebde bir hazırlık vardı. Bir tevzii mükâfat olsa gerek. Kızım geldi. Annesi yanında idi. Kızım bugün büsbü- tün başka giyinmişti. Bir mektebli kız- dan ziyade evlenecek çağa gelmiş bir genç kız halini almıştı. Mektebe girerken yüzü gülüyordu. Mektebden çıkıncıya kadar pencerede bekledim. Çıktı, gene yüzü gülüyordu. Elinde bir kâğıd vardı. Bir kordelâ ile sarılı idi. Belli ki diplo- ma!.. Kızım mektebi bitirmiş te benim haberim olmamış. ânnesile beraber yürüyüp gittiler, bir an düşündüm, koşmak, yakalamak iste- dim. Ama rasıl koşabilirdim, nasıl yaka- lardım. Ona nasıl kızım derdim. Ben ona: Yazan: İsmet Hulüsi ni pencereye geldim — Seni mektebe geldiğindenberi görü- yorum. Tebrik ederim desem. Aksaçlarıma bakıp belki elimi öpecek, teşekkür edecekti. Fakat bu kâfi miydi? Ben onu kendi kızım gibi sevdiğimi nasıl anlatabilirdim. O beni bilmiyordu ki.. benim sevgimi bilmemişti ki. Olduğum yerde kaldım.. gözlerim ya-| şardı. * Karım ve çocuğum öldüğü zaman gül- meyi unutmuştum. Şimdi gene ayni has- talık nüksetti. Gülemiyorum. İkinci ço- cuğum, beni güldürdü. Yazık ki onu da kayvbettim. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Kayıkcı Yusuf Yazan: Peride Celâl Adliyeye intikal eden bir yankesicilik vak'ası Adliye bir yol kesme ve para gasbetme hâdisesinin tahkikatı ile meşgul bulun- maktadır. Bir kaç gün evvel İsterlö isminde ti - caretle iştizal eden bir adam, polise mü- racaat ederek: — Bayramın 1 inci günü sabahi saat 6,5 sularında Çatalçeşme sokağından ge- çerken cadde üzerinde önüme iki adam çıktı. Biri uzunca boylu idi. Ağzıma men- dil tıkadılar, boğazıma da atkı sardılar. 386 lira paramı alarak, kaçtılar, demiş - tir. Zabıta bu işin faillerini aramış ve bul- muş, sabıkalılardan Ali Fuad ile Agob ol- duğunu tesbit etmiş ve bunları yakalı - yarak adliyeye vermiştir. İsterlö ile suçluların yapılan müvace- helerinde, İsterlö: — Önüme çıkanların bunlar olduğunu K sevdiğim o tatlı gülüşünü daima muhafa- kat'iyetle söyliyemem. Çünkü yüzlerini Mahkemede bir kadının sar'esi lullu - Kiracıları Mehmedle Neriman aleyhi - ne bir hakaret davası açan Bayan Lâtile dün mahkemede davasını teşrih ederken suçlu Nerimanın sar'ası tutarak bayıl - mıştır. Kadın uzun zaman ayıltılamamış, dava da bu yüzden, geri bırakılmıştır. Rasadhane bir zelzele kaydetti Rasadhane 7-12-937 saat on biri 35 dakika yirmi saniye geçe zayıf bir zel- zele kaydetmiştir. Merkez üstünün İstanbuldan mesafesi 290 kilometre tahmin edilmektedir. —Birincikânun '9 —a Hastalık,ölümve pislik getirenfareleri kat'idir. Fareler kokmaz. ile öldürünüz Macun ve buğday şeklince olup büyük ve küçük her nevi fareleri, sıçanları derhal öldürür. Tesiri Buğday nevilerini serpmelidir. Macun olanlarını yağlı bir ekmeğe ve herhangi bir gıdaya sürerek farelerin bulunduğu yerlere koymalıdır. Kutusu 10, dört misli 25, iki büyük nevi bir arada 30 kuruştur Baş, dış, nezle, grip, romatizma, nevraljı, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşa alınabilir. Taklitlerinden sakınmız ve her yerde ısrarla GR.PİN isteyiniz. görmedim, tanıyamam demiştir. Suçlular sorguları yapilması için 1 in- ' ci sorgu hâkiminin huzuruna çıkarılmış- lardır. Her iki suçlu da böyle bir hâdise ile alâkaları olmadığını söylemektedir. Ali Fuad ile Agob tahkikatın ikmaline kadar şimdilik serbest bırakılmışlardır. Zootekni umum müdürlüğü Bursada Ziraat Vekâletinin Merinos teşkilâtında mütehassıs olarak çalışan Fahri, Ziraat Vekâleti Zootekni müdü- rü umumiliğine tayin edilmiştir. Yeni umum müdür, bu akşam, yeni vazife- sine başlamak üzere Ankaraya hareket Haklarında tahkikat yapılmaktadır. Ledecektir. ei — Fransız gemisi kurtarıldı kiinde karaya oturan 4335 ton buğday yüklü, Fransız bandıralı Brisbane va- püru, Türk Gemi Kurtarma şirketi ta- rafından kurtarılmış ve Geliboluya ge- tirilmiştir. — Korküyor musun?.. Niçin?.. — — Bilmem.. o Karacaahmedden ge - — çÇiş.. geceyarısı.. keşke gitmeseydik!... — Adnan ürperdi. Sahi, kızın hakkı — vardı. Ne divanelik etmişlerdi! Maa - : Mahmurenin korkusunu biraz yatıştırmak için: — — Çocuksun, diye söylendi, ne ola- bilir? Yollar gayet emin! Hem geldi - Bğimiz fena mı oldu?.. Herhalde eğlen- |— dik sanırım? Üre- İhtimal.. " — İhtimal mi?.. Demek eğlenmedik? — — Yool. Onu demek istemedimi, yal- — nız bilmem nasıl söyliyeyim, gündüzkü —olandan sonra insan ne kadar eğlenebi- “lirse... O taşlar.. o çocukların fena sö- — zu... Ooof.. hâlâ kulaklarımda! — Kızın sesi öyle bir dehşetle titreyor- — du ki Adnan, bir lâhza, ne diyeceğini, | çocuktaki bu korkuyu hangi kelime ile yumuşatacağını, bu taze yarayı na- B sıl kapatacağını düşündü. Bu on dört, — ön beş yaşlarında uğranan dehşetlerin Omasıl bütün bir ömuı' müddetince ihsa- . . mma nı bedbaht edeceğini kendi tecrübesile 'biliyordu. Yoksa Adnan, bilmeden, is- temeden, Gülsümün lâyik olduğu ceza- yı kızına mı çektirecek, Filibenin inti- kamını bu masumdan mı alacaktı? Ah, ne diye onu bugün yalıdan çıkarmıştı? Ne diye © Beylerbeyindeki arabaya bindirmişti? Ne diye buralara kadar getirmişti? Şimdi geceyarısı gene bir “araba ile dönüyorlardı. Üstelik yıldı- rımlar ve şimşekler altında mezarlık - lar içinden geçeceklerdi. Bugece ikisi de Tanrının lânetine mi uğramışlardı? Kendi ne ise ama bu masumun ne gü - nahı vardı? ” Adnan şimdi düşündükce muhayye- lesi işliyor ve çocukluğumda anasından ve en ziyade babasından aldığı mistik duyguların, hurafe ile karışık dini kor- kuların hücumile kalbi göğsünden dı- şarıya uğrayacak gibi çarpıyordu. Mahmure yüzünü kollarile kapamiış- tı. Ağlıyor muydu? 'Tıya kaldırarak: : (Mahmure, Adnanın gözlerindeki pa- Bu düşünce Adnanı büsbütün çılgı - na çevirdi ve hemen kızın başını tutup, gayriihtiyari sert bir hareketle yuka- — Mahmure, diye inledi, beni affet- tin mi, Mahmure? — Niçin?.. Ne yaptınız ki?.. O taşla- rı siz attırmadınız ya... — Evet ama benim yüzümden... be- ni çekemiyenlerin alçaklığı... — Kimdir onlar?.. Yoksa en başta o kadın mı? — Bilmem., ihtimal o.. bildiğim, yal- nız, seni buraya getirmemeli idim! — Fakat bunda sizin ne kabahatiniz var? Ben gelmeği kendim istemiştim, İstedin ama ben gene seni getirme- meli idim. Bilhassa, gecenin karanlığın- da, böyle seninle bir arabada başbaşa yollara düşmemeli idim. — Benden korkuyor musunuz? — Hayır, kendimden korkuyorum, ııııııııı Başlarının üstünden gece kadar si- yah bir ölüm karanlığı geçmiş gibi iki- si de ürpererek birbirlerine bakıştılar. rıltıda ufukları yırtan şimşeklerin &- kislerini görür gibi oldu ve fazla gör- memek için gözlerini kapadı. Adnan, Mahmurenin gözlerini ölüm kapamış gibi dehşetle kızın ellerile sarıldı. — Mahmure, diye yalvardı, Mahmu- ni?.. Bana bak, yüzüme bak, Mahmu- rel!... Mahmure, başını ağır ağır kaldıra- rak tekrar Adnana baktı. İkisinin de gözleri şimdi yaşlarla doluydu. — Ağlıyorsun, Mahmure! — Siz de ağlıyorsunuz! — Ben... Karanlığı yakarak müdhiş bir yıldı- iriım sanki tâ yanlarına indi ve Adnan cümlesini bitiremedi. Derhal ikisi de camdan. dışarıya baktılar ve yeniden çakan şimşeklerin parıltısında, bir an, bir rıhtım ve deniz parçası görebildi- ler. Mahmure: — Galiba Haydarpaşa Trıhtımından geçiyoruz. ' Dedi. Adnan: — Bu gidişle!.. Diye mırıldandı. Bir müddet kendi düşünceleri içinde sustular ve ancak parmaklığını açık buldukları tren yolunu geçip İntani Hastalıklar Bakimevinin önünden yu- karıya doğru çıkarlarken arabacının se- sile bu hülyalarından silkindiler: — Beyefendi, yağmur çiselemeğe başladı! Bir şimşek ve arkasından korkunç den oynattı. Sanki beygirler yıldırımlı re, aç gözlerini.. neye kapadiın. gözleri- bir bulut içinden geçiyorlardı. bir gökgürültüsü daha arabayı yerin- ——— Adnan arabacıya: — Yağmur fena boşanacak. Şu yo- kuşü çabuk tırmansak! Diye seslendi. Arabacı bu sözü duymamış gibi hiç cevab vermedi, fakat üstüstüne kırba- cının şakladığı işitildi. Arkasından, ge- cenin içinde gök delinmiş de bütün ka- ranlık sellerile yere akıyormuş gibi bir şarıltile yağmur boşandı. Mahmüre, mantosunun yakasını ka- piyarak: — Üşüyorum, Dedi. Adnan: — Yağmur değil, sanki turan! Diye mırıldandı. — - Bu anda beygirler arabayı güçlükle Askeri Hastanenin önünden Haydarpa- şa Lisesine doğru çıkarmışlardı. Yağ- mur, yokuşta, bütün hızile kaldırımları dövüyor ve uzaklarda şimşeklerle yıl- dırımların ardı arası kesilmiyordu. Fe- lâket bununla da bitmiyordu. Sağanak şimdi, canlı bir mahlük gibi yumruk- lar, tekmelerle arabanın tentesini sar- sıyor, çatırtılarla arabanın içerisine doğru şişen iki yandaki muşamba per- delerin arasından, sel gibi sular, Ad- nanla Mahmurenin sırtına ve dizlerine akıyordu, Mahmure, korküdan Adnanın kolla- rına sarılarak: 4 ÇArkası var) A