İsi Oha: | hemen ' İİstanbulda gomulı'i ımlyarlar etrafındakı gizli harb SOW FUSTA Sayra 13 - EVe döner dönmez Magda, birdenbire kanapeni üstüne kapandı ve dehşetİî hıçkırıklarla, gözlerinden yaşlar boşanarak boğula boğula aglamaga başladı Mağda 6© memnun olmadığı zamanlar- daki derin kederli tavrile gene ayni ce- Vabı vermişti: — Henüz zamanı değildir yavrum.. ba- ha itimadın yok mu? Sırası gelince her Seyi sana da söyliyeceğim. Sen şimdilik, henüz bu kadar büyük sırları taşıyamaz- Sın. Senin şimdi yapacağın şey, Bau- Man'ın talimatına tamamile itaat etmek- — Sen bana, bayağı, Bauman'ın me- Müru gibi tavsiyelerde bulunuyorsun, guruynrumî Magdanın garib bir kinle yırtılan du- | daklarında bembeyaz dişleri parlıyordu: — Evet, şimdilik onun memurlarıyız. ha doğrusu onun rüyalarını hakiki o- drak müsadereye memuruz, Ö vakte ka- dar sen de, ben de kendimizi pek iyi ko- Tümayı da bilmeliyiz. Sık sık, izimizi k"lvbetmek için buluştuğumuz evi değiş- tiî'mEğe mecburuz. Hattâ bazan benim Senden bile izimi kaybettiğim olacaktır. — Magda! Bauman'dan bu rolün için, Allah aşkına doğru söyle, ne kadar maaş aliyorsun? Magda bu sözüme birdenbire çılgın kahkahalarla güldü. Sonra birdenbire Ciddileşerek: — Yavrum, ciddi surette beni dirile, dedi, şimdi sen Bauman'ın talimatından tek kelime dışarı çıkmıyacaksın, yapaca- &n budur. Dediğim gibi hiç şüphe etme ki şimdi © senin bankadan parayı almanı bekli- Yordur. Aldığını görür görmez mukave- €hin imzalanmış olduğuna hükmedecek Ve hemen seni bir vasıta ile söylediği a- dama prezanta ettirecektir. Sen ondan '_onl'a nasıl hareket edeceğini pekâlâ kes- tirirsin, zannederim. Zira, hedef, şu vesi- kxıyı arayıp mutlaka bulmaktan ibarettir. Buldun mu da, emin ol yavrum, İstanbü- lun altındaki hazine senin olacak, îSTşNBULAL'n İMPARATORLU. ĞUNUN ŞEHRE SAÇTIĞI DEHŞET! : Fbedi esrar içine gömülüp kalmış, in- 'Bnlıgm ebedi utanacağı ve hatırladıkça â titrediğim bir vak'ayı da, burada ay- inlatmak, bugün, hem vazifemdir, hem | de zZaruridir. O vakit, şimdi ortaya dök- tüğüm vesikaların ne kadar büyük ve ne kadar korkunç fedakârlıklarla elde edil- TNiş olduğu anlaşılacaktır: O sıralarda İstanbulda esasen umumi Vaziyet bir esrar havasile doluydu. Avus- Tya - Macaristan Sırbistana ilânı harb- !tmış, Rusya da harbe karışmış - olduğu fin pek nazik ve heyecanlı zamanlara Birilmiş bulunuyordu. Magda bana, şim- Hilik Avusturyaya gitmenin çok güç ol- Uğunu biraz sevinç ve biraz da hüzünle ildirdi. Ben kendi namıma buna sevin- Miştim. Zira, Magda günün birinde ansı- Zin elimden uçup kolay kolay gidemiye- Cekti. Fakat o büsbütün başka bir sebeb- Seviniyordu: — Şu günlerde Bauman'ın da Ayustur- Yaya gitmesine imkân yoktur, bu bir, di- y?l'tiu. Sonra Ayvusturya sefareti artık K imle meşgul olmıya vakit bulamaz. *n&enaleyh serbestçe hareket edebile- Seğiz, bu iki. Fakat işin memnun olunmıyacak tarafı bu î_fardı. Mağgda Avusturya tebaası oldu- için benimle beraber düşüp kalkması bet te nazarı dikkati celbedebilirdi. Bi- l’mnılejrh hem Bauman'a, hem de İstan- deç & Polisine ve casus teşkilâtına karşı son €ce basiret ve ihtiyatlı hareketimiz Jâ- Belmekte idi. gda bunu söylerken titremiştin? — Niçin böyle söylüyorsun? Adetâ be de haydudmuşum gibi polisten kork- 4*Ya sevkediyorsun! Senin bizim polisi- en bir korkun mu var? dedim. Mağda buna çelik gibi sert bir sesle €n cevah vermişti: ko;i Hayır! Sizin polisinizden benim bir üm yok. Fakat sırf seni merak edip a düşerler, rahatsız ederler ise en- ge ediyorum!.. Bu sebebden Magda ile birlikte dışarı n Miyorduk. Yalnız Avusturya - Ma- Fistan sefareti Bosna Hersekte öldürü- *N Avusturya veliahdinin istirahati rü- M icin Beyoğlunda, muazzam bir ruhant hi Mağda boğula “ Son Posta ,, nın sergüzeşt romanı H DA âyin yaptığı gün kıliseye beraber gittik. Magda o gün siyah matem elbiseleri giy- mişti. Âyinde tek kelime söylemeden, sapsarı bir yüzle baştan sonuna kadar bulundu. O kadar dalgındı ki adetâ ya- nındaki beni unutmuş gibiydi. Eve dönünceye kadar hiçbir şey ko- nuşmadı. Fakat Rumelihisarında —Ame- rikan kolejinin arkasındaki yeni evimi- ze girer girmez birdenbire kanapenin üstüne kapandı ve dehşetli hıçkırıklarla, | gözlerinden yaşlar boşanarak, boğula bo- ğula ağlamıya başladı. Onu ikinci defa gördüğüm bu asabi buhranı arasında tes- kin etmiye imkân bulamadım. Hattâ, bir aralık, onu itham ettim: — BSen bu cinayette bir cürmün var- mış gibi ağliyorsun! diye bağırdım. Hiç cevab vermedi. Fakat daha çok şiddetle, boğulurcasına, katıla katıla ağ- ladi durdu. Ancak akşama doğru sükün bulduğu zaman, benim odanın ortasmda, | sessiz ve dalgin bir halde, fena düşün- celer içinde şarab farkedince, ilk defa şu itiraftâ bulundu: — Evet, dedi. Benden nefret duymakla hakkın var! Ben bu büyük cinayette bel- ki suçluyum. Fakat sana yemin ederim, benim hiçbir günahım yoktur. Bauman'a bilmemeksizin âlet oldum, bir takım fe- nalıklar yaptım. Bunu, sonradan anla- dım.. Fakat bu fenalıkların ne olduğunu, Bauman'a neden ve ne gibi sebebler al- tında, âlet olduğunu, bütün ısrarlarıma Tağmen, izah etmedi. Ben de onun o gün akşama kadar adetâ harab olmuş bülun- duğuna acıyarak, esasen kendi isteme- dikçe bu esrarlı kadının ağzından bir şey alımamıyacağını pek iyi bildiğim için 18- rardan vazgeçtim.. Fakat Magdanın bü itirafı, aramizda geçen bu- muhavere bende günün birinde Magdanın da el- bet te takibata uğrıyacağı endişesini u- yandırmış, herhangi ani bir emrivakie maruz kalmamak için bu cihetten de ih- tiyatlı hareket etmiye sevketmişti. İşte bu sebeblerle Magda hakkında kı- zıma hiçbir şey söylemiyordum. Bauman'ın hazinei evraktaki vesıka meselesine gelince, bu da şaşılacak bir şekilde, gene Magdanın tahmini veçhile cereyan etmişti: Bankadan 2000 lirayı aldığımın ertesi günü ihtiyaten eve uğradığım zaman mi- safir salonunda Neue Freie Presse muha- biri Mösyö 'Abraham'ın beni beklemekte olduğunu gördüm. Beni eski dostu şeh- zade Halim efendinin köşküne götürece- ğini söyler söylemez işi an_ladım. içmekte — olduğumu ' boğula ağlıyordu Mösyö Abraham, pek ziyade dikkat et- tiği âdeti veçhile, sanki olan bitenlerden hiç haberi yokmuş, yaptıklarını tesadü- fen yapıyormuş gibi o mel'unane kurnaz hareketinden gene şaşmamıştı. Bana, 0- tomobilde: — Şişlideki Mediha hanımefendinin © geceki ziyafetinde dostlarıma «mahzeni evrak» ta Osmanlı tarihine aid bazı te- tebbüatınız için bazı vesikalar aramak arzusunda olduğunuzu söylemişsiniz, öy- le mi? Diye sordu. Ben yüzüne istihza ile ba- karak derhal: — Evet! dedim. — Prens Halim efendi hazretleri be- nim eski dostumdur. Hatırımdan çıkmaz- lar. Bir iradei seniye alınmasını, bu şe- kilde, bendeniz rica edeceğim, dedi. — Teşekkür ederim.. — Estağfurullah.. irade çıktıktan sön- |ra hemen işe başlarsınız, ümid ederim.. — Şübhesiz.. (Arkası var) Resimli zabıta hikâyemizin hal şekli Muavin, darbeyi yedikten sonra düşer- ken ceketinin mendil cebinde taşıdığı mü- rekkebli kalem parçalanmıstı. (1 numaralı resimde mürekkebli kalemi görüyoruz. 7 numaralı resşimde akan Mmürekkebi, 9 nu- maralı resimde de Healey'in üzerindeki mürekkeb lekesini görüyoruz, 10 numa- ralı resimde ise kırılan stilonun parçaları vardır). Healey cesedi, damın kenarima götürürken, akan mürekkeb — elbisesinin omuzuna sürünmüştü.(9 numaralı resim) Müfettiş, bu lekeyi tesbit ettikten sonra, dama çıkmış, orada da ayni delili görün- ce katilleri yakalamıştı. sRedundrrtangün ge & ağii | agHn ai gaa kür ği aB K Bt nt ——— Hat=ayda1mü steıîıî;:kecî- lerin propagandaları Suriye, 3 (Hususi muhabirimiz ya- ziyor) — Hatayda Suriye bayrağının indirilmiş olması etrafında, müfrit nasyonalistler arasında ve Fransız nü-| fuzu altında bulunan mühitlerde gü- rültü devam ediyor. Bu işlerde daima en ileri safta giden El Kabes gazetesi, bir taraftan acıklı, diğer taraftan şid- detli makaleler yazmaktadır. Bu gâze- tenin sistematik suürette yaptığı bir propagandaya göre, Fransa, Süriyenin parçalanması demek olan Cenevre ka- rarına muhalif imiş. Hatay için verilen istiklâle mâni olmak üzere elinden ge- len her şeyi yapmış ve Suriyenin bir- liğini korumaya son dereceye kadar çalışmış ise de nihayet Milletler Cemi- yetinin kararı önünde baş eğmeğe mecbur olmuş! Her vesile düştükçe bu gazetede gö- ze çarpan bu propaganda gösterir ki, Fransız müstemlekecileri, burada ken- dilerini Suriyenin birliği namına elle- rinden geldiği kadar çalışmış, fakat, Suriyenin her türlü hakkını çiğnemek- ten zevk alan Türklerin ısrarları ve muharebe tehdidleri karşısında daha fazla mukavemet edememiş vaziyette göstermektedirler.. Müstemlekecilerin gâh gafil kulak- lara fısıldiyarak, gâh, tüccar gazeteci- lerin ellerine bir iki metelik sıkıştıra- rak yaptıkları propaganda budur. Bu propaganda cümlesinden olmak üzere son defaki bayrak hâdisesini de şu su- retle izah edtyorlar: Eğer iş Türklere kalmış olsaydı, bu- gün İskenderun Sancağında Hatay bayrağı dalgalanacaktı. Bereket versin ki Fransa buna mâni olmuş ve her ne kadar Türklerin ısrarları ile Suriye sancağını indirmekte muztar kalmışsa da yerine Hatay bayrağını getirmemek için Fransız bayrağını çekmiştir! Eğer ayni propagandanın Suriyede müessir olmakta devam edeceğini farzedersek günün birinde, Türklerin Suriyeyi is- tilâarına mâni olmak Üüzere Suüriye parlamentosunun —üstüne — doğrudan doğruya Fransız bayrağını çekecek 0- lan müstemlekecileri El Kabes en ev- vel alkışlıyacaktır. TARIİHDEN Suriye Başvekilinin beyanatı Pariste çıkan 6 kânunuevvel tarihli Temps gazetesinin bir müuharriri, Su- iYiye başvekili Cemil Mürdümle bir mülâkat yapmış, kendisine Parise yap- tığı seyahatin sebebini sormuştur. Su- riye başvekili şu sözleri söylemiştir: — Fransız - Suriye muahedesine ze- yil olmak üzere 9 eylül 1936 senesinde imzalanan protokolun Fransız parlâ- mentosunda müzakere edileceği günle- rin arifesinde buraya gelerek Fransız hükümet adamlarile teşriki mesai meği ve Suriye - Fransa münasebatı- nın bugünkü ve istikbaldeki vaziye le- ri hakkında bazı raporlar takdim etme- ği faydalı buldum. Şamdan ayrılmadan evvel meclisle bu seyahatimin sebebleri ve Suriye hü- kümetinin Fransız - Suriye anlaşması- nıin bütün ahkâmiıni hakikatleştirmek için takib ettiği zaruri prensipleri izah ettim. Meeclis, ittifakla - hükümetin programını tasvib ettiğinden burada bütün Suriye namına konuşuyorum. 17 senedenberi meclisin bir mesele etra- fında ittifakla karar vermesi birinci de- fa vukubulmaktadır. Fransız - Suriye anlaşması yekdiğe- rine zıd iki cebhe göstermektedir. İn- tikal müddeti esnasında biz, bütün ta- ahhüderimizi yerine getirdik. Şunu da memnuniyetle zikredebilirim ki Fran- sadan da bu hususta bir yardım ve mü- zaheret gördük. Fakat muahedenin diğer bir ciheti- pin yapılan taahhüde rağmen yerine getirilmemiş olduğunu zikretmek lâ- zımdır. Bu itibarla Fransız meelisinin vereceği kararı itimadla bekliyoruz. İki devleti bağlıyan bağın iki taraf için de ayni menfaatleri temin ettiğini kay- detmek isterim. Bize çok acı gelen İş- kenderun meselesi, Suriye halkını asla adilâne görünmiyen bir netice ile ni- hayetlendi. Buna rağmen biz beynel- milel teşriki mesai ve dünya sulhu için 'Milletler Cemiyetinin bu kararı önün- de eğildik. Ümid ediyoruz ki bu hareket Suriye halkının siyasi olgunluğunu is- lbat eden bir delil olarak anılacaktır. * Çi - vArzı SAYFALAR ç j y ——————EA— O (Baş tarafı 7 inci sayfada) Nöbelci e ; | EFczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- | diır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref). Alemdarda: (Hsad). Beyazıdda: (Asadör). Samatyada! (Teo- filos), Eminönünde!: - (Mehmed Kâzım). Eyübde: (Hikmet Atlamaz).: (Hüsameddin!. Şehremininde: (Hamdl). Şehzadebaşında: (Hamdi). Karagümrük- te: (Fuad). Küçükpazarda: (Hikmet Ce- mil): Bakırköyünde: (Merkez), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzuk). Gala- tada: (İsmet). Taksimde: (Nizameddin). Küurtuluşta: (Necdet). Yenişehirde: (Pa- runakyan). Bostanbaşında: — (İtimad). Beşiktaşta: (Ali Rıza). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda; (Selimiye). Sarıyerde; (A- saf). Kadıköyünde: (Moda, Merkez), Bü. yükadada: (Halk). Heybelide: (Halk). Fenerde: K A EOKALMIN Hd Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romatızma | Romülüs Palatin tepesine, Romüs te A- “vantin tepesine çıktı. Hangisi daha çok 'akbaba görürse onun dediği olacaktı. Romülüs on iki, kardeşi altı akbaba göürdü. Romülüs bunun üzerine Palatin tepe- sine, şehrin hududunu bir sapanla çizdi. Romüs buna engel olmak istedi ve çiz- giyi atladı. O zaman Romülüs sapanı bıraktı: — Bu hududu kim aşarsa böyle ölsün! Diyerek kardeşini öldürdü. Roma şehri böylece kuruldu. (Milâddan evvel 21 ni- san 743). Şehre halk lâzımdı. Bunları toplamak için de bir çare buldu: Civardaki mukud- des bir ormana kim sığinırsa ona doku- nulmamasını emretti. ÂArtık her taraftan oraya bir takım katiller, hırsızlar, kaçak esirler ve sürgünler gelmeğe başlamıştı. Römülüs şimdi Alba'dan gelmiş olan arkadaşlarile, ormana sığınan yabancıla- ra kral olmuştu. Bu öyle bir krallıktı ki bütün halkı er- keklerden ibaretti. Romülüs kadın isti- yordu. Komşu köyler ve kasabaların her biri bir başka kralın idaresinde idi. Onlardan kadın istedi. Fakat alaylı bir cevab aldı: — Kadınlar için de bir sığınak yapın! Doğu tatrafında Sabin'ler oturuyorlar- dı. Romülüs onları bir gün Konzos şeri- liklerine çağırdı. Sabinler ailelerile bir- likte geldiler. Eğlenmeğe başladılar. nında arkadaşlarına bir işaret verince | Romalılar oyunları seyreden kızlar üze- rine saldırdılar. Onları kaçırdılar. Böy- lelikle birer kadın buldular. Sabinler öç almak istediler. Silâhlana- rak Romaya saldırdılar. Romülüs Palatin'in karşısındaki Ka- pitol tepesini de tahkim etti. : Romalılarla Sabinler bu iki tepenin ortasındaki vadide dövüştüler. Harb müdhiş olüyördü. Sabinler kalabalıktılar ve-intikam hırsile yaman dövüşüyorlar- “dı. O kadar ki Rosmalılar yenildiler, kaç- , mağa başladılar, Romülüs şenliğin en coşkun bir zama-| Romülüs'ün zafer ümidleri kalmayın- ca mabud Jüpiter'e ellerini uzatarak yal- vardı: -— Bizi kurtar. Eğer bunu yaparsan sa- na bir mabed yapacağım. Romalılar kendilerini toparladılar. Bu sırada Romalıların karıları da çocukla- rile birlikte iki tarafın ortasına atıldılar, Kardeş ve babalarite kocalarının dövüş- memelerini yalvardılar. Bu hal her iki tarafın da yatışmalarına sebeb oldu. O kadar ki Sabinlerle Romalılar ondan son- ra birleştiler ve Sabin kralı Tatyosla Ro- ma kralı Romülüs Palatin tepesinde bir- Hikte saltanat sürmeğe başladılar. Tatyos ölünce Romülüs tek başına kral oldu. Da- ha birçok kavimleri idaresi âltına alarak yurdunu büyvüttü. z Romülüs milâddan 715 sene evvel Şevr bataklıkları yaninda Romalıları töpladi. Onlara büyük bir geçid resmi yaptıra- caktı Fakat bu sırada birdenbire kor- Wlııunç bir fırtına koptu. Gökleri kara bu- İlutlar kapladı. Şimşekler çaktı, gökler gürledi. Yıldırımlar düştü. Halk büyük bir korku içinde kaçışmağa başladı. Fırtınadan sonra Romülüs'ü göreme- diler. Arayınca da bulamadılar. Birkaç gün sonra senato azasından birisi: — Romülüs, yıldırımlar ve şimşekler orfasında bir araba ile göklere çıktı. Göz- jerimle gördüm. O, tanrılara karıştı. Dedi. Buna herkes inandı ve Kirinüs adile ona da tapmağa başladılar. Hikâyenin şeklinden de anlaşılacağı üzere bu bir hakikatten ziyade, efsanedir. Orta ve Cenubi Avrupada (Baştarafı 3 üncü sayfada) züsunu ifade etmekten ziyade bir neza- ket hareketi olduğu ve evvelce yapılan ziyaretlerin iadesinden başka bir mak- sad takib etmediği muhakkaktır. Fakat, Belgradla Fransa arasında eski mutlak ve hararetli samimiyetin baki kaldığı da iddia edilemez. Durum, bu şeklile henüz tam bir vuzuh arzediyor sayılamaz. Bir çok sürprize yer verecek bir takım hâdi- selerin vukuu her zaman bekler Selim Ragıp Emeç hilir ! n | ı u . C GO M e YÖ A Y LAi * D A LAİ