28 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Te | T -— en bır tuvalet Pullu kadifeden şık ve orijinal bir akşam tuvaleti. - Rengi — siyahtır. Pulları — gümüş rengindedir. Önü düz ve kapalıdır. Bele dogru incele - rek vücudu sar - maktadır. Arkanın dekoltesi bir şekildedir. Bele kadar açıktır. yanlardan gelen en siz bandlar yakada birleşmektedir. Ar- ka etek bu yıl mo dasına uygun şekil- de uzundur. Yarın uçları görün- düğü halde arkası yerde sürünmek - tedir. ; Üzerinden alı - nan kap siyah tül- dendir. Kenarla - rına ayni kadifeden geçirilmiştir. Ön - deki uçları yuvar - laktır. Ve boyunda taşlı bir . (cliple) tutturulmuştur. | YEMEK YAPMASINI BİLELİM Tavuk üzerine konulacak sos Tavuk haşlamasında güzel bir de - ğisiklik yapmak için söyliyeceğim (sos) u hazırlayıp üzerine dökünüz. Çok beğeneceksiniz, Orta. büyüklükte bir havucu yıkayıp üzerini kazıyınız. Altı parçaya bölü - nüz. Küçük bir soğanı soyup ince ince --dilimleyiniz. İki yemek kaşığı tereya- “gmı bir tencerede kızdırınız. Soğanla havucu içine atmız. Beş dakika kavu- “runuz. İçerisine iki yemek kaşığı unu yavaş yavaş dökünüz ve mütemadiyen .karıştırmayı unutmayınız. Un sarar - mıya başlayınca bir buçük'çay fincanı — et suyu ilâve ediniz. Kaynamıya baş- layıncıya kadar karıştırmakta devam tediniz. Kaynayinca içine biraz biber, bir defne yaprağı, tuz ve doğranmış maydanoz koyup - ağzını | kapayınız. Hafif ateşte yirmi dakika kaynatınız. Sonra başka bir kaba boşaltıp içerisi - ne bir çay fincanı haşlanıp ezilmiş kestane ile bir buçuk yemek kaşığı e- ritilmiş tereyağını ilâve ediniz. Mü - kemmel bir (sos) olur. Haşlanmış ta- vuk etinin yumuşak kısımlarını par - çalayıp bu sos üzerine dökünüz. Tadı yeni, kuvvetli bir yemek pişirmiş o - lursunuz. “Son Posta,, nın Edebi Tefrikası: ;orijinal | İkil | Önden ayakkabı - | Güzellik bahisleri Yağlı ve yağsız Yüzler _ , Cilt, umumiyetle, yağlı ve yağsız diye ikiye ayrılır. Ve bütün bakım bu esasa dayanır. (a) Yağlı ciltlerin bakımı — Yüzü sabahları su, sabun ve pek yumuşak elmıyan bir fırça ile sabunlayıp fırça- lamak. Sonra temiz bir suda çalkala - mak, En iyi su yağmur suyudur. Çalkala- ma suyuna biraz (amonyak) katil - malı, (2, 3 litre suya bir kahve ka - şığı amonyak) ilk su sıcak, ikinci so - ğuk olmalıdır. Bir süngeri bir kaç ke- re bu soğuk suya batırarak yüze kom- pres yapmalıdır. (b) Bu temizlikten sonra yağlı bir kremden pek az sürüp bir, iki dakika yüzünüze masaj yapınız. Ve hafif ha - fif vurunuz. Bu vuruşlardan yakında bahsedeceğiz. İki elinizin dörder par- mağile - göz altlari müstesna - yüzün her tarafma çok hafif hafif ve sık sık vürursunuz. Ve hemen ihce bir kâğıt veya tülbentle kremi silersiniz, (c) yüzünüzü bir Iğaç dakika din - lendiriniz. Sonra sıkıştırıcı bir madde sürünüz. Açık yüz deliklerini kapatı - nız. Bazı ciltlere nebatlardan — yapılmış sıkıştırıcı maddeler yarar. Bazılarına alkollü maddeler. Bu, ancak denemek- le anlaşılır. Umumiyetle çiy süt, sıkış- tırıcı maddelerin en iyisidir. irincikânun 28 B uıı Amerikada bugüne kadar. görülmemiş bir izdivaç telefonla ilânıaşk ettiler, rını kararlaştırdılar, Biri Amerikada, diğeri Fransada bulunan karı, koca 5000 - lira telgrafla izdivaç şartla- telgraf parası Atlas Okyanusunun iki ucu arasın- da yapılan bir telefon muhaveresin - den, ve tamam beş bin liraya patlıyan telgraflı aşk sahnelerinden sonra, dün- yanın bahtlı kullarından meşhur «Mi- ki Mavs» kumpanyasının Paris mü - messili Kamen, pek yakında Nevyork- ıta evlenecektir. z * Bunda garib ne var, diyeceksiniz, Hikâyemizi dinleyiniz.. Kamen'in ni - şanlısı, Nevyorkün en büyük mağaza - larından birinin satış müdürü olan ve senede bizim paramızla tam 15 bin li- ra maaş alan 24 yaşında bir esmer dil- beridir. Güzelliğile meşhurdur. Onun kalbini fethetmek o kadar güçtür ki, pice delikanlılar, servetli kişiler, dök- tükleri bütün dillere ve oluk gibi akıt- tıkları altınlara rağmen hep hüsranla karşılaşmışlar, genc kız, bütün bunla- ra istihfafla bakarak geçip gitmiştir. O, bulunduğu müessede çalışkanlığı, samimiyetile o kadar sevilmiştir - ki, şefleri kendisini elüstünde tutmakta - dırlar. İşte Mis Prins Lenor isminde olan bu gene kız, on beş bin liralık işini bı- rakacak ve dunyanm bahtlı kulu de - diğimiz Kamen'le evlenecektir. Bakınız Kamen hikâyesini nasıl an- latıyor: Bundan beş hafta evvel, Nevyork - tan ayrılırken, bir çayda tanıştığım ni- şanlım beni selâmetlemişti. Aramızda hiçbir söz, hâdise geçmiş değildi. A - lelâde iki arkadaş gibi ayrıldık. On beş gün evveline gelinciye kadar birbiri - mize haftada iki mektüb gönderiyor - duk. Bu mektublarda da fazla bir hu - susiyet yoktu. Bir gün ona telefon e * derek, müessesesile- aralarında olan kuntratâ dair bazı şeyler görüşmek icab etti. Ve bu konuşma esnasında, nişanlımı sevdiğimi, onsuz yaşıyamı - yacağımı anladım ve ağzımdan şu süz- ler döküldü: : — Lenor, dedim.. Benimle çalışır mısın? İşını terkederek benimle bütün bir hayat için kuntrat imzalar mısın?.. Nevyorktan şu, bana bütün bir dün- verdikten sonra nihayet muradlarına erdiler Misis Lenor ya bağışlıyan tek kelime geldi: — Evet, Ertesi gün ona şöyle bir telgraf çeh. tim: «Ebediyen beraber yaşamak kun« tratını tasdik ediniz. Hiç bir maddenin atılmasına veya değişmesine razı de » gilim. Seni seviyorum. Sana prestiş, sana taabbüd ediyorum.» Sevgilim cevabını gene telgrafla verdi: ' «Ebediyen beraber yaşama kuntra - tıni ilkbaharda kabul ve tasdik edece« ğgim, 23 kânunuevvelde bu kuntratın tarafımdan hazırlanmış nushasını, sevs gi ve neş'elerimle yollıyacağım..» İ Bundan Sohnra aramızda bir telgraf ve telefön'düellosu başladı, Baktım ki, müthiş para harciyoruz. Onun için a « ramızda bir şifre kararlaştırdık ve iks tisad olsun diye hep bu şifreyi kullan« dık;,. İşte bugün de görüyorsunuz ki va « lizlerimi yüklenmiş, müstakbel karıma doğru koşuyorum.. Ben dünyanın en talihli kuluyum.» 3 Dünkü ve evveliki günkü kısımların hulâsası Gece saat ikide Bayan Seza Şişlinin büyük apartımanlarından birinin ka - pısını çalıyor. ve doktör Sırrı Nihad ile konuşmak istiyor, doktor BSırrı Nihad rob döşambrı ile çıkıyor, doktor 35-36 yaşınünda. saçlarına kır düşmüş bir a- damdır. Seza çok asabidir, doktora gece vakti yaptığı çılgınlıkları hep onun için yaptığını anlatıyor, ve bu esnada ge - çirmiş olduğu hayata da temas ederek, annesinin muhafazakâr bir kadın ol - masına rağmen, babasının hür fikirli ol- duğunu anlatıyor ve annesinin ölümün- den sönra, babasının kendisile Tazla meşgul olduğunu ve beraberce Avrupaya gittiklerini anlatıyor. İki üç sene devam eden bu seyahat- lerden avdet edip, Şişlideki küçük e- vimize yerleştiğimiz zaman on sekiz yaşında tasasız, mes'ud - bir kızdım. Yani bundan bir yıl eyvel. Hiç bir sıkıntımız yoktu. Annemden kalan bir kaç iradın, ve babamın İz - mitteki küçük çiftliğinden, «Yeşil Çamlıktan» gelen para ile geçinip gidi- yorduk. İstapbula döndükten sonra bu küçük çiftlikte her yaz gidip kalmayı kararlaştırmıştık. Zaten orada benim geçmiş güzel hatıralarım vardı. Çift - liği şimdilik ellerine bıraktığımız, an- nemin eski adamlarından Zehra kalfa “"isminde bir ihtiyar kadınla, kocası Hacı Ahmet «Yeşil Çamlığı» çok iyi çekip çeviriyor- ve durmadan bizi oraya ça- Peride Celâl gırıyorlardı. Keşki bir an evvel gitse imişiz, Elini alnından geçirerek, silkinir gibi bir hareket yaptı. Ve gözlerinde mah- zun bir tebessüm belirerek doktora doğru eğildi: — Affedersiniz, doktor, bahsimizle alâkası olmıyan mevzulara giriyorum. Yıiın : Fakat öyle garib hisler altındayım kil. Sanki size her şeyi noktası noktasına anlatırsam beni daha iyi anlıyacakmış- sınız gibi geliyor. Doktorun «zarar yok» demek ister gibi sigarasını ağzından çekip, elini sal- ladığını görünce ağır ağır devam et - ti: — Babamla aynı zamanda kafaları iyi anlaşmış iki arkadaş olduğumuzu size söylemiştim. Onunla her derdimi konuşur, her türlü münakaşalara giri- şebilirdim. Hiç unutmam. On sekiz yaşıma girdiğim günün gecesi, ocak başında, ' postların üzerinde birbirimize sokulmuş otururken, kır saçlı başını yüzüme iyice yaklaştırarak demişti ki: f — Seza bundan sonra çocukluktan çıkıyorsun yavrum. Anneler kız evlâd- lara babalardan daha yakındır derler. Halbuki ben senin hem anan, hem ba- ban, hem de arkadaşınım. Hayat artık seni bir buhar gibi saracak. Damarla - rında «gençlik» denen ateşli kan akı- yor. Sen şimdi bir ateş gibisin, fakat dikkat et kızım bu ateş seni yakabi - lir. Gönlüne damlıyan en küçük bir le- keyi, bir kalb üzüntüsünü benden sak- lama. Onun çaresini seninle beraber dü . şünelim. Benim ak saçlı başım çok, çok uzun yıllara ermiş, bilgim göreneğim her halde senden büyük. O zaman' be- raber düşünürsek sana sevgi ile çar - pan baba kalbimden çok teselliler, ve kurtuluş ümidleri bulabilirsin.. İşte bu gece babama sormadan ken- di başıma yaptığım ilk kötü hareket. Ondan evvel zannediyorum ki, ona verdiğim sözü çok iyi tuttum. Seyahat yorgunluklarından kurtulup, evimize yerleşeli bir kaç ay olmuştu. Bir gece babam geç kaldı. Hiç yapmadığı bir şey olduğu için merak ettim. Neyseki, yalnız değildim. Yanımda eski mek - teb arkadaşlarımdan Leylâ vardı, O gece bizde kalacaktı. Ben hem onun- la konuşuyor, hem de gözlerim üç ki- şilik kurulmuş sofraya takılı, babamın niçin geç kaldığını düşünüyor, kapının çalınacağı dakikaları sayıyordum. Bir-| denbire zil iki kere uzun uzun çaldı. Hemen sevinçle kapıya koştum. Açın- ca âdeta sevindim. Gelen babamdı ve gülümsiyerek: «Bu ne telâş Sezal.» diye, yanında duran bir yabancıya yol veriyordu. İçerde soframıza bir kişilik daha ta- bak ilâve edilirken babam getirdiği mi- safirini bize takdim etti: Doktor Sırrı Nihad.. bu sizden başkası değildi tabit. Meğerse babamın eski, sevgili dostla- rından birinin oğlu imişsiniz. Babam sokakta size tesadüf edince, müthiş se- vinerek, alıp gelmiş. Onun sevincin - den size duyduğu sevginin derecesi - ni anladım ve onun bu kadar sevdiği adama bende de bir merak uyandı. Çok durgun bir haliniz vardı. Az konuşu - yordunuz ve gözlerinizde kederli göl- geler sezmiştim. Babama kısa cümle - lerle uzun müddet Anadoluda dolaştı- ğınızı, İstanbula yerleşip, muayeneha- nenizi açalı bir iki yıl olduğunu anlatır- ken size bakıyordum. Çehrenizden, her halinizden sevimli bir ruh güzelli - ği sızıyor, fakat bu insana garib bir a- cıma hissi de veriyordu. Siz gittikten sonra babama bunu söyledim: — Sırrı Nihad bey çok durgun a - dam, dedim. Fakat beraberinde o nis- bette insanın yüreğini kaplıyan sıcak bir dostluk havası taşıyor. Babam gülerek saçlarımı karıştır - dı: — Eskiden bu kadar durgun değil- di ama.. dedi, o zamanlar çok gençti. Zaten o benim en genç dostumdur. Ba- basının ölümü ile ayrı kaldığım vefa - kâr dostluk şimdi onda devam ediyor. Ve odadan çıkarken tehditkâr bir tavırla parmağını sallıyarak, gülümse- di: — Yoksa genç dostum küçük hanı- mın hoşuna mı gitti? » Hemen öteden Leylâ atıldı: — Aman beyefendi, Seza o bir taş kadar ağır, kendini beğenmiş adamı ne yapacak, siz hiç üzülmeyin. . O gece Leylâ benim odamda yatti. Ona karyolamı. vermiş, ben divana geçmiştim. Yataklarımıza çekildikten sonra Leylâ, gözleri karanlıkta şeytan gibi parlıyarak yavaşca fısıldadı: — Biliyor musun Seza babana öyle dedim ama.. sofrada doktora pek ga - rib bakıyordun. Bir aralık o da senin gözlerine öyle tuhaf baktı kil. Zaten eskidenberi: esrarlı ,acıklı vak'alara meraklısın. İnsana merak ilham eden tipteki adamlar da hoşuna gider bili - rim. Eğer bu yeni dostla çok sıkı ko - nuşursanız korkarım ki baba.nm de « diği çıkıp, Sirri Nihad seni onun elin- den kapmasın. Birdenbire sizin düşünceli bakışla » rınız gözümün önüne geldi. Sahiden bir aralık yüzüme ne tuhaf bakmıştı « nız! Fakat Leylânın bu sözleri hoşumâ gitmemiş, biraz da gururumu incitmiş- ti. Ona: «Sen, beni her gördüğü adama hemen gönlünü açan bir budala mı sa- nıiyorsun?» diye, cevab verecektim, Fakat vazgeçerek başka şeyler karıştt- rıp bahsi kapattım. İşte sizinle geçen bahar böyle tanış- miştik ve sık sık bize gelmiye başla « mıştınız. Babam da o sıralarda bir şey tutturmuştu. Benim fazla içime ka « pandığımı söylüyor, «Bu yaş, neş'e, kahkaha yaşıdır.» diye, Leylânın ar« kadaşlarile tanışmamı, daha canlı bir hayat geçirmemi istiyordu. Benimle daima beraber olursa istediğini yapa « cağımı söyledim. Bu biraz da babamıni hoşuna gitti: «Ah benim canım kizım, bensiz de yapamaz.» diye, kabul etti, Yavaş yavaş biz 'de Leylâriım ahbaplaa rile filân tanışarak onların âlemine ka«e rışmıya başladık ve ıynı muhitle siz de temasta olduğunuz için gene oralarda da karşılaşmıya başladık. Sızı böylece daha sık görmek beni memnun ediyors du. Her zaman bir köşede babam, siz. we ben şundan bundan konuşacak bir çok şeyler buluyorduk. Babamla ara « mızda hiç bir şeyin gizli kalmadığıni söylemiştim. Onun için bir gün bana: «Yavrucuğum Sırrı Nihad senin için mükemmel bir koca olabilir.» dediği zaman hiç şaşırmadım. Çünkü bunu ne zamandır sizinle konuşurken, dans ederken babamın hareketlerimize dik- kat eden bakışlarından anlamıştım. (Arkası var) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: