SE! vekiğii dit & Sarta Piyango zenginleri ne oldular :4 3 bin lira kazanan küçü Selçukun yedi senede Mekt yedi bin lirası olacak!.. Fakat bu bir sırdır. Berberler Cemiyeti Reisi: “Bunu söyleyemem ,, diyor. Küçük Selçuk mükemmel bir tahsil görecek, Berberler Cemiyeti Reisi lemail Hakkı, Eminönündeki dükkânında, berberlerin pazar tatili meselesini ha- raretli hararetli konuşuyordu: — Hâlâ mı itiraz!.. Hâlâ mı dediko- du... Fakat bu dedikoduyu yapanlar, çenelerini boşuna yorduklarını iyi bil- sinler. Atı alan Üsküdarı geçti. Pazar günleri hiç bir dükkân, açık kalamaz.» Benim içeri girişim, bahsin mev- zuunu değiştirdi. İsmail Hakkı, geçen ayki çekilişte tayyera “piyangosunun 90 bin İralık ikramiyesini kazanmıştı. — Kendisini kutlamağa geldiğimi söyledim. İsma- il Hakkı gülümsedi: İ dskeyi HeğiL, yanlışcı > Piyango: biletini ben aldım amma, ikramiye ba- na çıkmadı! — Nasil olur! dedim Anlattı: — Benim bir torunum var; adı Sel. çuk.. Önümüzdeki 22 şubatta 3 yaş- na basıyor. Bilseniz, ne sevimli. Ge-İ çen ayın piyango biletini küçük Selçu- ğun talihine almıştım. 30 bin İiralık ikramiye, bu bilete çıkınca hemen üç bin lirayı alıp bankaya yatırdım. Yedi sene sonra, faizile birlikte, bi- zim küçüğün yedi bin liraya yakın bir sermayesi olacak ! O zamana kadar, paraya hiç kim- senin el sürememesi de şart! Çocuk, on yaşına girince; parayı yatırdığımız yerden alacağız, Piyan- godan çıkan ikramiyenin parasile Sel- çuğa mükemmel bir tahsil yaptırabile- ceğimi umuyorum. — Demek torununuzu çok seviyor- sunuz?. — Hem sever, hem de acırım. Ba- bası eczacı idi. Lâleli eczanesini işle- tirdi. Geçen sene öldü. Selçuk, yetim kaldı. Yavrunun benden başka erkek hâmisi yok. Eh... Ben de, hayatta olduğum müddetçe, beş on kuruş kazanabiliyo- rum, Yarın gözlerimi kapayınca, Sel- çük ortada kalacak! Bizim gibi adam- lar, çocuklarına, torunlarına ne bıra- kabilirler? İşte bunları düşünerek, baht | işi bu, dedim, bir piyango bileti satın aldım. Allah, insanı, her yandan talih- siz etmez ya.. Bazı da böyle yüzüne güldüğü ohur. Biziza küçüğe ide, Sşte hiç yoktan üç bin lira vurdu. Sağlam bir tahsil, insan için en bü- Yük bir sörmüyödir. “Sekçuğa, bu yex di bin lira para ile, Avrupada, herhan- gi bir meslek mektebinde okutabilir- sek, memlekete döndüğü zaman, ha- yatını kazanmış demektir. — Çocuğu nu yapımak tüyetndesi- niz? Hekim mi, avukat —mi, iktısatçı mm?.. Yahut... — Benim arzum doktor - yapmak- tr. Zaten babası da eczacı idi, Ecza- silık, doktorlut, birbirlerine yakın mes 4, -!oktor olacak... leklerdendir! İsmail Hakkıya, torununu bir ber- ber dükkânının sahibi olmuş görmeği niçin arzulamadığını sordum. Berberler Cemiyeti Reisi, içini çek- Üz — Biz meslekte ne gördük ki, yeni yetişen çocukları da berberliğe heves ettirelim! Küçük Selçuğun üç bin lirası yedi sene sonra, nasıl| olup da, yedi bin li- raya fırlayacağını doğrusu merak edi- öti İsmail Hakkıya: — Bu nmasıl banka imiş ki, yedi se- nede sermayenin bir buçuk misline ya- kın faiz dağıtıyar?.. diye sordum. Güldü: — İşte, yalnız bunu söyleyemem!.. Ali Akıncı Sebze halinde İzmit meyva ve sebzecile- rinin şikâyetini mucip olacak şeyler yokmuş İzmit Parti koöngresinde delegeler - den biri İstanbul Sebze hâlinin İzmit sebzeciliğinin zararına ha - v ni söylemiş ve bu mevzu ü- zerinde ehemmiyetle durularak birçok münakaşalar cereyan etmiştir. İstanbul Meyva ve Sebze Hülinin ne itibarla İzmit sebze ve meyvacılığına zarar iras ettiğini öğrenmek için alâ - kadar zevatla temas ettik. Bize söy « lendiğine göre İstanbula gelen bütün meyva ve sebzeler Halde satılır. Hal- de Belediyenin aldığı Tesim evve'ce Hal mevcud değilken pazarlarda satı- lardan alınan re » ir. Binaenaleyh bu cihetten bir şikâyet mevzuu bahsola - maz. Hâlde satışı yapan Hâl idaresine mur kayyed we teminatli ajanlardır, ki bunlara kabzımal denir. Bu kabzımıl- lar yaptıkları salışa mukabi| ufak bir komisyon alırlar. Anadolu zürrat malını ya bizzat Ha- le getirir veya bir mutavassıt vasıta - sile gönderir. Evvelce bu mutavassıt - lar zürradan aldıkları malı İstanbul piyasasında sattıktan sonra bedelini derhal zürraa tediye etmiyorlardı. Ve bu suretle zürra parasını uzun zaman mutavassıtlardan alamıyordu. Halbuki bugün kabzımallar bütün satıştan Mes'ul bulundüukları için köylünün mafının bedelini henüz ulamadığına dair ufak bir şikâyeti üzerine Hâl ida- resi vasıtasile bu bedeli köylüye ver- mekle mükellef olduklarından muta - vassıtların köylünün parasmımı beklet- mesine mâni olmaktadırlar, İşte bu Vaziyet mutavassıtların şikâyotini mu- cib olmaktadır. Bilâkis zürra vaziyet- ten memnundur. Binaenaleyh alâkadartar mucib bir vaziyet görmemektedi sikâ, eple taleb enin istediği olunca Talebe arasında konuşmalar - Muallimlerin korkusu - Eski muallimlere gol verildi - yeni muallimler khimlerdir? Çocuklar konuşuyorlar: — Çocuklar beni dinleyin!.. — Ne var? — Dün akşam babam gazete okuyor du. © okurken ben de gazetesine göz gezdirdim. Ne görsem beğenirsiniz? — Ne gördün? İngilterede yeni bir mektep ya- pilmiş.. aşka şey yapmazlar ki, sanki ya pılacak yalnız möktep varmış gibi. Bu mektepler çoğaldıkça bizim gibilerin de rahatjarı azalıyor. — Ama bu mektep başka türlü mek — O da nasıl şey? — Programları talebe yapıyormuş, derse isterlerse giriyorlarmış istemez-| lerse ginmiyorlarmış. — Ne iyi şey.. — İyi ya! — Haydi biz de öyle yapalım! — Yapalım,. — Evvelâ programdan başlıyoruz. — Ben programı yaptım - bile; elışi ve jimnastikten maada bütün dersleri kaldırıyorum. — Ya muallimler. — Bu muallimlerin hepsini atarız. Muallimler konuşuyorlar: Muallimler sınıfa girmemişlerdi. Mu allimler odasına toplanmış konuşuyor lardı: — Haberiniz var mı? — İngilterede yeni tarz bir mektep açılmış. — Bu yeni tarz mektepte herhalde muallime iyi bir mevki verilmiştir. — Yani nası) iyi bir mevki, talebe- karrrasara AAA AAA AAA yi dövmek hakkı bize veniliyor mu? — Ne dövmek hakikı! Bizim gibi mu allimlerin bütün haklarını almışlar. Ders programlarını çocuklar yapıyor- larmış, derse girip girmemekte ser - bestmişler. Hattâ hattâ: — Muallimleri cezalandırıyorlarmış bile.. — Fena şey.. Mahvolduk demektir. — Mahvolduk. * Muallimler sınıflara girerler. Fakat 'sınıflara girmelerile dışarı çıkmaları | bir olur. — Bizim sınıf bomboş. — Bizim sınıftakiler yerlerinde ama beni içeri almadılar. — Bizim sınıf büsbütün başka, içle- rinden biri ayağa kalktı: Ibir kararla nize nihayet verilmiştir. * Bir hafta sonra: 'Talebenin seçtiği muallim sınıfta - dır. Bir elinde öbür elinde bir düdük vardır. tane hokkayı yanya- na dizmiştir. Elinde üÜç tane zıp zıp ta şı vardır. — Bakın çocuklar, hokkada üç topar lakta üç.. Hokkaların altlarına toparlakları ko yuyorum. Her hokkanın altına bir to- parlak koyduğumu gördünüz ya.. Ben şimdi ham, hum, hem diyip şakşakla hokkalara vurur vurmaz, yuvarlakla- rın her üçü birinci hokka altında top- lanıverecekler.. Öbür snıfta da ders vardır: Bir perde kurulmuştur. Yeni mual- lim perdenin arkasındadır, dersini ve- “Kenarına bak bezini al Yazan : Servet İmam Arus Roman O gün Nizami Paşa Beylerbeyindeki yalısına ikindi vapurile gitmişti. Onun böyle vakitsiz geldiğini gören Hanıme- fendi, yalının sedef merdivenlerini He reke ipeklisinden yapılmış terlikterile tıkır tıkır inmiş, Paşasını karşılamıştı. — Amen Başam, dedi. Böyle Vakıt- sız zemende dünyanın neresi köşesin- den teşrif geliyörsünüz? Paşa o gün Babiâliden erken çıkmış tı. Bunun zahiri sebebi Meelisi Vüke- Tânın erken dağılmış olmasıydı. Fukat hakikatte hiç te böyle değildi. Paşa da bir haftadan beri bir hâlet vardı. Hani © Adapazarından yeni gelen, Dilküşad, Paşayı adamakıllı zivanadan çıkarmış tı. Altmışlık kurt, şimdi de bu taptaze avın peşinde idi, Ah şu Hanımı bir evden atlatabilsem de Dilküşadla yalnız kalabilsem diye kabına sığamıyordu. Paşa ellerini çırptı" — Dilküşad!. No. 5896 — Başam Efendim geliyorum. — Ayol kız, neredesin? Hande ise, hinnak illetine uğrayacağım.. — Eman Başam, Düşmenlerinin ve Döstümlarının evim barkımdan irak olsün! — Kız Dilküşad. Dilini damağında şaklattı: — Lokman hekimin ne dediğini bi- lir misin? | iskelenin fikri Akayza yeni iskelesi yazıyor: Belediye ile, bizim idare ar gazinomda içki bulunması vey ünden çıkan ihtilüfi düm, bilhassa ndâ, içkili gazinoşt, seburiyettir. Bir süt güğümünün şikâyeti Sayın muharrir, | Şu derdimi ne olür gazetene yaz, bt bundan — dört — sene evvel bir güğümü olarak yapılmıştım. Üç senet |dir kullanılıyorum. — Bende İstatistiğfi karşı büyük bir merak var, her gü bana konulan süt ve su mikdarını ayf ayırı kaydettim. 934 senesinde: Süt mikdarı 1500 KP do, su mikdarı 1000 kilo 935 senesinde: Süt mikdarı 1500 Xf do, su mikdarı 1500 kilo, 936 senesinde: Süt mikdarı 1000 Ki? do, su mikdarı 1500 kilo. 'Bu gidişle süt mikdarı bir iki seneyt kadar sıfıra ineceğe benziyor. Alâka * darların bu işle meşgul olmaları lâ” zımdır. rir: Haciyvat perdeye gelir: — Vay benim Karagözüm, vakti Şf rifin, — Hey benim damlar bozan sansöf| Tım hopla, — Karagözüm sana mestane desin * ler. — Haciyvat fundalığa gidelim, sarf da çingâne desinler. *Daha öbür sınıfta tavana dört ts7 salıncak kurulmuştur. Talebe sıra * salıncaklara binmekte ve Bayan mi allim talebeyi sallamaktadır. — Yandı.. — Yok yok mizıkçılık ediyorsuf yanmadı. — Vallahi” billahi yandı. — Çok oldun Bayan muallim şimdil — Şimdi ne olacak? — Bir karar verir, seni de azlede /| riz! — Siz ne dedinizse öyle olsun, yd madı, yanmadı. Ğ Daha öbür sınıfta elişi mualjimi W debenin kararile sınıftan dışarı atıl! yordur. Buna sebep muallimin cahil €| masıdır. Çünkü uçurma yapmasını V mediği için talebesine de öğretemem?”| tir. | arDeeleLA aN ERSNmDemTEcaEAREAAEES n cj * * lardı. Nizami Paşa sivil bir reding”| giymiş, balozun kapısında görünmü tü. Onun geldiğini gören Katina 1 zi çıktığı kadar bağırmıştı: — Avire maman, gelmis o mor| pasa yine, sevezek ben.. verezek sok /| ma sok para... Paşanın sesi duyuldu: — Katina, gözümün içi, gönlümi” bir tanesi; a benim ruhu revanımi, benim gonca dühanım, a benim f: nım.. — Pasa geldi duydum. Haydi pedimu sok yalanzi. Hani vire yap zaktin bana fistan. Getirezektin — Nereden bileyim baâşam? Ben he| Para.. kim değilim, hem heste de olmâdim. — Lokman hekim, senin gibisini ye demiş. — Ben benim Başam, siz yemyem misiniz ki yiyeceksiniz? — Yamyamdan da beter.. Hani şöy- Je yanıma otursan.. — Hanmmefendi görürse ne der, Ahdim emanim olsun bendeniz böyle şeyler yepamam! * O gün gene Galata balozlarının ö- nünde allı yeşilli kokonalar toplanmış — Para da neymiş Katina?.. Sef gisun al hepsi senin olsun, bu can sun. Bu Paşa senin olsun, sen hele le bir salın göreyim. , — Al pasa sana düziko verezeyif” | — Ver Katina, | Heni benim elli dirhem düzikom: Gel bana Katinamu Katinakom! Has ahırdan çekilen araba, Yıld yokuşunu çıkıyordu, sırmalı eibif arabacı geriye baktı. Arabanın için? | ki yaşmak feraceli kadın.... vest' vesaire, (Sonu yok)