Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
14 Sayfa “ Son Posta ,, nın tefrikası : ga ?mmmmuâw — ll&lllCli KISIM — A. R, Dairenin kapısındaki çıngırak çalımmıya başlamıştı, Cemil, sağ elile ceketinin cebindeki rüvelverin kah- zasını kavramış, parmağını tetiğe dayamıştı. Maşayı sol ekle hafifçe iterek kapıyı açmıştı. Maşa, başını iki tarafa salladı.. — Ben.. bu fikirde değilim Cemil bey... Mademki memlekette, haksızlık ve açlık bir ıstırab doğuruyor. Bırakıe nız, ben gene bunların ateşlerile ya - nıp kavrulayım. Canım, biraz daha fazla yansın., Hiç şüphesiz ki a zaman yeni vazifeme daha kuvvetle sarılırım.. mücadele edeceğim cephenin üzerine daha kuüvvetle atılırım. Cemil, başını geri çekerek Maşanın çehresine daha derin bir nazarla baktı. | Şu anda bu çehrenin gösterdiği batların teşekkülünde, tamamile isyan ifade e- den bir mana vardı. — Eğer münasib görürseniz, yarın kazadaki istihbarat şefine bir mektuh göndereyim. Rahatsızlığımı bahane e- derek istifa edeyim. Ondan sonra da, buradan çıkıp şehre gideyim, — Hangi şehire?.. — Ekatrinburg'a. — Niçin orayı tercih ediyorsun?.. — Bana kalırsa.. orada daha iyi ça- hşabileceğim. Çünkü, çok tanıdıkla - rım var... Hem, düşünüyorum ki... — Evet... — Kim bilir.. belki.. günün bırg orası; Orallardaki ihtilllin en büyük “merkezi olacaktır. Cemil, dayanamadı. Maşanın. çehre- sini daha sıkı kavradı: — Brava, Maşa.. sen, daha şimdi - den ihtilâlci oldun... Demek ki, dina - mit gibi parlamıya hazır olan kalbin, ! tek bir kıvılcım bekliyormuş.. aşkol - sun, sana. Diye bağırdı. Ateşli - dudaklarını, Maşanın zambak kadar beyaz ve temiz olan alnına dayadı. ı * Birbirini tâkib eden bu garib hâdise ve cereyanların tesiriğe sersemlemiş o- lan Cemil, o geceyi muhtelif düşünce- ler altmda geçirdiği için, ertesi gün ancak öğleye doğru gozlerım açabiî - mişti, Ve, gözlerini açar açmaz da Maşa telâşla içeri girmiş; pencereyi göste - rerek boğuk bir sesle: — Kazaklar.. Kazaklar. Demişti. Cemil, uyku sersemliği ile Maşamn he demek istediğini kesti İ — Kazaklar mı?.. Ne kazakları Ma- sa?, Â ı - - Bir Doktorun - Günlük Pazaeteti Notlarından — €) Trahom Türkiyenin cenuh vilâyetlerinde oldukca ', yaygın bir şekilde vardır. Fakat bir çok sebeblerden dolayı diğer vilâyetlerimizde de eksik değildir. Cenub vilâyetlerile alâkası olmuyan İs - | tanbulda da ara sıra müzmin trahomlu - İara tesadüf olunuyor. Yalnız İstanbul- daki trahomluların hastalığı büyük ıstı- || rab, akıntı ve kızarıklıklar tevlid etme - den seyreder, her sabahı gözlerinde bir mikdar çapak görülür. Bir mütehaasısz ta- | rafından tetkik edilince teşhis edilir. Ge- rek büyüklerde ve gerekse küçüklerde gözlerde sabahları çapak ve kan görü- | lünce muhakkak tedaviye koşmalıdır. Bu, âdi bir çapak nezlesi olabileceği gibi, yıl- larca devam eden ve gözde ihtilâtlar ya- | pan bir trahom başlangıcı da olabilir. b Her ne şekilde olursa olsun gözlerinde çapak görülenlerin. hastalıklarını sâri addetmek lâzımdır. Trahomlularla öpüş- mek, yüzyüze durmak, havlularile silin < mek, mendillerini almak eğiz değildir. bir albüme yapıştırın kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir m N ı. — Ne olacak? Baksanıza.. pencere- nin altında, Kazaklar dolaşıyor. Ah.. 'bunlar, iyi şey içinm dolaşmazlar. Bunr ların göründükleri yerde, muhakkak bir felâket başgösterir. — Telâş etme canım. Hele şöyle bi: raz yanıma gel! — Lâtifeyi Bırakınız, Cemil bey: Kalbim, fena Halde çarpıyor.. rica ede- rim, kalkınız. Giyininiz. Her ihtimale karşı hazır bulununuz. Cemil, karyoladan: sıçramış; pence- renin önüne gitmişti. Ve derhal, Maşa- nın telâşına hak vermişti. Pencerenin altında dört Kazak, at- İarmın dizginlerini kollarına takmış - lar; geniş adımlarla gezinmektelerdi.. Bunlardan birinin gözü, pencereye ilişmişti. Orada Cemili-görür görmez, arkadaşlarına Bir şey söylemişti. Ve a anda.. dört Kazağın gozlen pencereye çc_vrılmıatı Cemil, geri çekilmişti. Vaziyetin pek: ciddi, ve bilhassa kendisine alâkası ol- duğunu hissetmişti. ceblerine yerleştirmişti. Ve işte tam o anda, dairenin kapısı önünde, bir takım sesler ve kılıç şakır-. tıları işitmişti. Masa, telâş ile koşmuş; Boynuna sarılmıştı . — Mahwvolduk.. seni nereye sak - hyayım?. — Dur, Maşa.. telâş etme. ...Saklan- mıya lüzum yok. — Nasıl' yok.. bunlar... — Onlar, bir kaç kişiden ibaretse, hepsini tepeler, geçerim. : — O, daha fena.. rica ederim, kaç.. bir tarafa kaç... Dairenin kapısındaki çıngırak ça - hmnmıya başlamıştı. Cemil, sağ elile, ceketinin cebindeki rovelverin kabza- sını kavramış, parmağını tetiğe daya- mıştı. Maşayı gol elile hafifce iterek, kapıyı açmıştı. Ve şato müdürü ile karşılaşmıştı. Müdürün arkasında da, parlak üniformalt iki kişi vardı. Fakat koridor çok karanlık olduğu için Ce - mil, bir anda bunları tanıyamamıştı. Şato müdürü, derhal Cemilin &ö - nünde yerlere kadar eğilmiş: — Ekselâns!.. Sizi, bBu şekilde ra - hatsız ettiğimden dolayı affınızı istir- ham ederim. Marki Gorçakof hazret - | Şato müdürü lâkırdısını bitirmeden, bir ses yükselmişti: — Bonjur, muhterem kumandanl!... 'nizde rahatsız ettiğime pek müteessi - hal effedersiniz. ti. Kazak alayı kumandanı ve - Çarın kof, ilerlemiş.. kılıcı, bacaklarına çar - paı'ak içeri girmişti. Cemil; alay kumandanının bu söz - leri karşısında hafif bir ürperti hisset - mişti. Fakat metaneti zerre kadar sar- sılmıyarak: — Azizim, Marki!.. Günün ve gece- nin hangi saatinde olursa olsun, sizi görmek beni memnun eder. Buyuru - nuz. Marki Gorçakof, arkasında yaveri oalduğu halde, söylenerek dairenin kü- — Bilmem, bu gece bazı rtüyalar 'gördünüz mü?. | — Çok az rüya gördüm. — Fakat.. mühim vak'alardan ev - gibi imdadınıza yetişebilir. KA 7 e _Jı Z ü em l Çarçabuk giyinerek - rovelverlerini A 'Sabahleyin erkenden sizi hususi daire- || geldiğimi peşinen söylersem, beni der«| Şato müdürü, derhal geri çekilmiş-| fahri yaveri kaymakam Marki Gorça- | : SON POSTA « Son Posta » nın Tariht Teftikası : 11 Yazan : Celâl Cengiz Gudea Elamların merkezini ele geçirmek için çok uğraşıyordu Sumer muharipleri sabahleyin gü - neşle birlikte harbe başlar, güneş ba- tıncaya kadar dövüşürlerdi. Kalenin surları çoak yüksekti. surlara çıkmak kolay bir iş değildi. Nipurlu kahramanlar çok kere kale- nin burçlarına sarılarak. yukarıya. çık- mağa savaşmışlarsa da, Suzluların: bal- talarla Rücumu karşısında surlardan. aşağı: yuvarlanmışlardı. Nâraş Suz kalesini bu gidişle ele ge- çiremiyeceğini anlarnıştı %uainm yardîmı ÇirÇen'er:. Vaktile Türklerle birlikte orta As - yadan göç eden Çinli cüceler Fırat kı- yılarına ticaret maksadile gelip yerleş- mişlerdi. Çu-Çenler o zaman kırk elli kişilik: küçük bir kol iken, aradan uzun asırlar igeçince üremişler; kabileleri büyümüş,, iki üç bin kişilik bir kabile olmuştu. ÇırÇenler daima Sümerlilerle: dost kalmışlar; hattâ yalmz anlara kız alip vermek: suretile de cinsi ve ırkt müna- sebetlerini derinleştirmişlerdi. Cücelerin en uzununun: boyu dört karıştan fazla: değildi. Erkekleri: daha gösterişli, kadınları erkeklere nisbetle daha zayıf ve çelimsiz olurdu. Çü-Çen nesli gittikce üremekle bera- ber, bunlardan hiç biri başlı başına hü- kümet kurmak sevdasına düşmemişti: Nipur'un doğu kayılarında: yerleşmiş- ler, demircilik, aymacılık, maden işle- mek gibi san'atları ileri götürmüşler - di. : Nâraş, Elamlar üzerine yürürken cücelerden istifade etmeyi de ihmal et- memişti. Sumer ordusunun goırculer kolunu cüceler teşkil ediyordu. Nâraş bir akşam, güneş batarken, cücelerin başlarından bir kaçını çadirı- na çağırdı. — Cesur Çü-Çenler, dedi, ordumuz Suz kalesi önünde beklemekten usan- di. Süurlara çıkmak kabil olmuyor. Su- Bu 'dan daha fazla beklemeğe tahammül edemezler. Surlara: çıkmak içim sizin 'yardimınızı istiyorum. Iluştule: idana atılabilirler mi? | Diyarlardi. Nâraş: * — Siz isterseniz, kaleye girecek bir delik bulabilirsiniz! Dedi. iş değildi. Onlar bunu çoktam düşün - müşler ve aralarında da konuşmuşlar- dı. Fakat, Sumer cengâverleri karşı - sında; (Biz kaleye girmek istiyoruz!) demeğe cesaret edememişlerdi. (Karakartal): ın bu sözü üzerine cü- celer şu cevabı verdiler: lım. Surlara çıktıktan sonra, tutacağı - mız surlara merdiven uzatıp siz de çı- karsınız. Böylece kaleden içerniye ko- layca girmek imkânı hâsıl olur. Nâraş kaşlarını çattı: — Bizim muhariplerimiz (güneş) doğmadan harekete geçemezler. — Siz pekâlâ bilirsiniz ki, biz Ulu Tanrı w- yanmadan bir iş görmeyizl Cüceler Nâraş'dan korktular. Fa - vel, insanlar mutlaka bir rüya görür -|kat, güneş doğduktan sonra bunu ya- —'ler. (Arkası var) wpamaM Oulneaaîîshrınh&ken 'merliler düşman kalesi önünde bun -|| | ÇweÇenler birbirine bakışnrak gü -| — Aslanlar dururken, fareler mey- ’ Cüceler için kaleye girmek güç bir| — Yarın sabah güneş dağmadan, bi- | ze müsaade ediniz.. Suz kalesine çıka-| Sumerlerin Başkumandanı Nâraş cücelere bağırdı: “ Ordumuz Suz kalesi onunde beklemekten usandı, surlara çıkmak kabil olmuyor.Bız duşman kalesi önünde fazla beklemeğe tahammül edemeyiz. Surlara çıkmak için sizin yardımınızı istiyorum , kaleye tirmanmak istiyarlardı. Nâraş meseleyi Sumer kralına aç - madan iş görmenin Sumerlilerce ne kimse yoktu. Bunu cüceler de biliyor- du. Fakat, başka türlü nasıl hareket ede bilirlerdi? mayın! Dediler. Nâraş Bu söze hiddetlendi. ÇırÇenleri çadırından kovdu. göğsüne bir ok saplanarak bir anda ye- re devrildi. Gudea: — Bu bir felâkettir.. (Enhil) başı. teumuzda: dolaşıyar. (Zafer Mâbudu- nun Oğlu) bir iş göremiyor. fini krala açamıyordu, Kral belki de: — İşte, Ulu Tanrıyı gücendirecek şeyler düşündünüz.. şiddet ve gazab mâbudu, en güvendiğimiz bir zabiti e- limizden aldılı Diyerek Nâraşı tekdir edecekti. O gün akşama kadar süren dövüş - mede Sumerliler epeyce telefat ver - mişlerdi. İ Nâraş yavaş yavaş cücelerin teklifi- ni mülâyim. bulmağa başlamıştı. Kendi kendine: İ — Çu-Çenler bizden. değil, diyor. - du, bizim hesabımıza, güneş doğma - dan. kaleye girerlerse, Ulu. Tanrı buna neden gücensin? O gece el altından cücelere haber gönderdi:. «— Bana görünmeden, yarın s kaleye hücum ediniz. Biz de (güneş doğduktan sonra; peşinizden geliriz.» Cüceler- ÇUlu Tam'ı) uyanmadan - işe haşladilar! önce, kalktılar... yola düzüldüler. Hlepsinin bellerindebaltaları: ve elle- rinde: okları vardı. Bugünkü Program 28 Birincikânun 936 İSTANBUL, | Öğle neşriyatı: | 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava, dis, 13,06: Plâkla hafif müzik. 13:25: Muli- telif! plâk neşriyatı: | Akşamneşriyatı: 18:30: Plâkla dans musikisi, 19:30: Çocuk- lara. masal: İ Galib tarafından. 20: Rıfat ve arkadaşları. tarafından. Türk. musikisi, ve halk. şarkıları. 20.30:: Safiye ve, arkadaşları taralındanm Türk musikisi ve halk. şarkıları. 21: (Saat âyarı). — Şehir Tiyatrasu Dra.m kısmı tarafından bir temsil. 22: Ajans ve bmı. Hdberleri. 22.30: Plâkla sololar: .Yarınki program 29 Birincikânun. 936 İSTANBUL Öğle neşriyatı : 12:30: Plâkla Türk musikisi; 12:50: Hıu— Hf plâk: neşriyatıı Akşam: neşriyatı : 18.30: Plâkla dans musikisi.. 19.30: Konle- rans: Dr.. İ. Zati tarafından. 20: Vedia. Riza ve arkadaşları tarafından Türk: musikisi ve halk şarkıları, 2030: Cemal Kâmil ve-arka - daşları tarafından. Türk musikisi ve halk şar- kılari, 21: (Sâaat âyarı). Şehir Tiyatrosu ope- ret Kısmr tarafından Bir temsil. 22: Ajans ve İr 5i __! z M ğn_ -- ı,_i,ı—“ Migi Bi rm hııbeı'lm 22301 Plhl:lu' m!nhr Li 4 bA; * mağa bile lüzum görmedi. Güneş doğ-! büyük bir günah. olduğunu bilmiyen | — © halde Bizden Bir yardım. um -| kralın en çok sevdiği zabitlerden Ein, | Diye söylendi. Nâraş cücelerin:tekli-| yaletler dolaşryor aramızda. (Güneş) in uyanmasından iki saat! | RADYO : dis. 13.05: Plâkla: hafif müzik. 13:25: Muhte- | | 1 inci KÂNUN Rumi sene Ârabi senö tebKânun | Resmi'sene! — Kasım p, 1988 | 5l PAZARTESİ, SABAH İMSAK |— Surların dibinde kirpi gibi aınmışlef*r di. Çu-Cenler çok cesur insanlardı., k&' 4 ranlıkta bastıkları yeri görürler, b birlerini çok iyi tanırlardı. Suz'luların surlardaki nobetcılerıi" den başka uyanık kimse yoktu. Her* kes uyuyordu. Bir karınca yığını halmde surlarifi dibini saran cüceler birbirinin ustu# çıkarak, kol kol yukarıya:doğru - ıı:ı:ılÜı sütunlar halinde - yükselmeğe Başladf"’ »| lar. Cüceleri Ming-Çon adlı bir Çu-Ç*ı! idare ediyordu. | Ming-Çon altmış yaşlarında bir a * damdı.. vaktile kral Gudeanın babal’" nın. maiyetinde bulunmuştu.. Sumerli” Terin âdetlerini çok iyi bilirdi. - Ming-Çon cücelere yayaşca şu emj verdi. — Güneş uyanmadan her iş bite - cek.. Sumer muharipleri gelinceye b'ı dar surlardan ayrılmıyacaksınız! ' Çü-Çenler birbirinin üstüne ath;îl'1| Tak etten birer merdiven kurdular.. vt surların. üstüne çıkmakta zorluk mediler. Cüceler yukarıya çıkar. çıkmaz; ılh önce sur üzerinde dolaşan gece nM cilerini yakalayıp balta ile old"uımu; . lerdi. Çü-Çenler. Elam surlarının batı çd*"l resindeki burçları tamamile ele geçir * dikten sonra, Suzlular işin farkına var” dılar.. karanlıkta başlıyan koşuşmalarfı bağrışmalar gittikce artıyordu. Elam muharibleri hep birden: — Cinler bastı.. küçük küçük ha bi | | 4 | W Diyerek kaçışıyorlardı. (Arkası, var) | .. sakekek. | 'Nöbeteci ' Eczaneler ; Bu gece nöbetci. olan eczaneler şunlar * O dır: * İstanbul cihetindekiler: ' Aksarayda : (Sarım). Alemdarda : (Eş- ' ref Neşet). Bakırköyünde : (İstepan): Beyazıdda : (Cemil). Eminönünde: (Ben” sason). Fenerde : (Vitali). Karagümrük- te.: (M Fuad). Küçükpazarda : (Yorgi)! . Bamatyada. :, (Brofilos). Şehremininde * Beyoğlu cihetindekiler: Galatada : (Yiçopulo). Hasköyde : (Bar” but). Kasımpaşada : (Vasıf). Merkez nas “ hiyede : (Matkoviç, Dingopula). Şişlide * — (Pertev). Taksimde : (Kemal Rebul). Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakiler: naş). Kadıköy eski İskele caddesinde ? (Sotraki). Kadıköy Yeldeğirmeninda : (Üçler). üsküdar Çarşıbayunda. : (Ömef Kenan). — TAKVIM