28 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA t İttihad ve Terakkide on sene P — ÖYedinci kısım Nao. CEMAL PAŞA VE SURİYE Yazan: Eskl Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — Cemal Paşa Şerif Hüseyini bir türlü idare edememişti T Cemal paşanın Suriyede tâkib ettiği siyaset bahsini tamamlamak için bir de Hicaz tarafına bakmak lâzımdır. Hicaz, tanzimata kadar muhtar ve Muştur. Orada devletin idaresi uzün Zaman, Sultan Selimin Hicazı fethet - — tiği tarihten itibaren tanzimata kadar, ( Yalnız sahildeki mühim noktaların iş- galine münhasır kalmıştı. Hicaz Mek- ke emirleri, yani şerifler tarafından E- u Nümmi kanunu denilen ve vaktile bu isimde bir emir tarafından konul - Muş iptidaf bir aşiret kanunu ile idare / &edilirdi. Hiç şüphesiz, eskiler bu işleri tanzimatcılardan ve ittihatcılardan da- ha iyi anlar olacaklardı ki merkezden -© kadar uzak bir memleketi merkezi - Yetcilik ve merkez kanunlarile idare €&tmeği düşünmemişlerdi. Tanzimat, Elicaza da meselâ İstanbul vilâyeti gi- bi bir vilâyet idaresi şeklini verip de Valileri Ciddeden Mekkeye nakledince bunlarla şerifler arasında daimi bir /— Mücadele başlamıştı. Abdülhamid za- Manında devam eden bu mücadele İt- tihat ve Terakki zamanında da devam / Ettti. İttihat ve Terakki de, Babıâlinin tanzimat bürokrasisi an'anelerinden endini kurtaramadığı için Hicazda daimf surette bir ikilik ve hattâ üçlük Muhafaza etti: Vehib paşa gibi zorba tuhlu, şımarık bir komiteciden askeri | bir vali, bunun karşısinda da Şerif Hü- | *eyin vardı. Fakat, o tarihlerde Mekke- ' hin eski iki ailesinden birine - Avn ai- ine - mensub olan Şerif Hüseyinin arşısına Babıâli üçüncü bir unsur ve | bir korkuluk olarak Zevt Zeyd ailesine :hensub Şerif Haydar beyi de koymuş- d, Hicazın idaresi 1 _Bürokraaidon başka siyast bir bil- | Sisi olmıyan, bilhassa uzak memleket- rde bir kolonizasyon ulusü tâkib et- Menin ne demek olduğunu hiç bilmi - | Yen Babıâli, bir aralık bu bürokratlar- tlan mürekkep olarak Hicaza bir tetkik ! ııeY'e*ti göndermişti ki bu tetkik hey'eti | *taya bizim diğer Anadolu vilâyetle - |'indeki idare usulünün daha mükem- | &el bir şeklini vermek isteyen proje- | her vücuda getirmişti. Bu projelerin fatbiki düşünüle dursun İstanbulda şetif Haydar bey ve ailesi, Mekke E- | Girliğini tekrar ele geçirmek üzere İt- 'tî?lat ve Terakki muhitinde mütema - fiyen mücamelekârlıkla meşgul olur, Mekkede de, ötedenberi istiklâl fikri | tüttüğünden şüphe edilen Şerif Hüse- |”in ile valiler ve ayni zamanda zabitler Ve memurlar arasından sivrilen ittihatcı #&reyan ederdi. Hükümet için bu anarşik sisteme bir P yet vermek, muayyen bir siyaset ütmak her zaman için elzem olmakla raber bilhassa harb başladıktan son- 'a bu işe daha fazla ehemmiyet ver - : ;'hlek lâzımdır. Cemal Paşanın hatası Mekke ile olan bu siyasi mü- hasebeti idare vazifesini ele alan eeUrıal paşa isteseydi sessizce bir hülül Msulü tâkib ederek Şerif Hüseyinle an- t'"l'. ve islâmlık propagandasına kuv- | *t vererek onun hariçle temasına ve ! t“fü:e doğru akıp gitmesine mâni ola- ilirdi. Cemal paşa da bunu yapabile- E?k kabiliyette, diplomatlığı ve hülülü flir bir insandı. Fakat, o, bu yoldan 8itmedi ve Süuriyede Suriyelilere karşı “MEtuğu sert siyaseti, yalnız biraz daha âdeta müstakil bir idareye sahib ol - Müteneffizler arasında bir mücadele| İlk zamanlarda Cemal Paşa başka yoldan gitmiş ve Şerifi kendisine çekmiş bulunsaydı, Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşma tarafına gitmezdi Ittihat ve Terakki devrinde Mekkede Şerif Hüseyin tekrar etti. Bu, Türkiyenin harb için- deki kuvvetlerini ve vasıtalarını iyi ölç- memekten ileri gelen bir gidiş idi. Öy- le tahmin ediyorum ki harbin ilk za « manlarında Cemal paşa başka yoldan gitmiş ve Şerifi kendisine çekmiş bu - lunsaydı, Şerif Hüseyin İngilizlerle an- laşma tarafına gitmez, hiç olmazsa bu- nu tehir ederdi. Bunun bence bir hayli alâmetleri vardır: Harbin iptidalarında Şerif Hü- seyinin oğlu Şerif Faysal (İrak kralı olarak âhiren vefat eden zât| İstanbu- la gelmiş ve birgün de matbaada beni zi yaret etmişti. Kendisi ile hayli konuş - tuk. Bana ailesinin Osmanlı devletine olan sadakati hakkında bir hayli güzel sözler söyledikten ve hikâyeler anlat- tıktan sonra, bir takım müzevirlerin kendilerile İttihat ve Terakki — ara - sını açmıya çalıştıklarından şikâyet et- mişti. Seyahatinin esas gayesi de bun- ları ortadan kaldırmak olduğunu ilâve ediyordu. Bir müddet İstanbulda kalıp hükümet ve İttihat ve Terakki erkânile temaslar yaptıktan sonra avdet etti. Fakat, ne gübi bir intıba ile döndüğünü bilmiyorum. Bunun gibi, Şerif Hüse- yin, Kanal taarruzuna iştirâk etmek ü- zere Mekkede mükemmelen mücehhez bir bedevi müfrezesi hazırlıyarak iki oğlunun kumandası altında Cemal pa- şanın'emrine vermiş ve taarruza İişti - râk ettirmişti. Bütün bunlar, Cemal pa- şa gibi diplomatlığı bilen bir adamın Şerif Hüseyini elde tutabileceğini gös- | teren alâmetlerdendir. Fakat, o, her ne- dense, şiddet yolunu tutmuştu. Suriye eşrafından bir haylisinin Âliye divanı- harbinde mahküm edilmesi, Şerifi de, çocuklarını da şüpheye düşürdü. Bir aralık Şerif Hüseyinin Suriye eşrafı - nın affı hususunda Cemal paşaya yap- mış olduğu müracaatların reddedilmesi de bunları kızdırmıştı. Bu sıralarda Cemal paşa, Şerifin oğullarını yanına çağırdı. Bunlar da bundan büsbütün şüphelendiler ve dönüp babalarının yanına gittiler. Şerif Hüseyin İngilizlere dönüyor Bütün bu ahvalden şüphelenen ve aynı zamanda Kanal taarruzunun mu- vaffakıyetsizliğini ve İngilizlerin kuv- vetle hazırlanmakta olduklarını gören Şerif Hüseyin, bir taraftan İraktaki mağlübiyetlerimizle Kafkas cephesi perişanlığını da güzelce — öğrendikten sonra büsbütün cesaretlenerek, bir za- mandanberi kendilerile temas etmekte olduğu İngilizler tarafına geçiverdi. Şerifin İngilizler tarafına geçiverişi, ' ona karşı gösterilmiş olan itimadsız - ilığın haksız olmadığını isbata kâfidir. Hattâ bir taraftan Kanala bir müfreze —1 Ee NF e çT " —— a e — K göndermeğe hazırlanırken diğer taraf- tan da İngilizlerle temas etmekte olma- sı aleyhinde hüküm vermeğe ve ona karşı gerek merkezin, gerek Cemal paşanın itimadsızlık göstermiş olma - larını da haklı bulmıya kâfidir. Fakat, iş burada değildir. Asıl mesele, bütün bt ahvali malüm olan insanın yumu- şak yüzle, tatlılıkla ve biraz da menfa- atle elde tutulmasındadır. İptidat kal- mış kavmler arasında bu nevi dere - beyi ailelerinin hangisini ele alsanız hepsi aynı şeyi yaparlar. Şerif Hüse - yin yerine bir başka Şerif, farazâ Şerif Haydar da orada bulunsaydı imkân da- hilinde, iki taraflı ve istiklâl için çalı - şacaktı. Bilhassa o tarihe kadar Şerif ile devlet münakaşa ve cidal halinde yaşamış olduktan sonra bunun başka türlü olmasına ümkân yoktu. Hiç bir kolonizasyon sisteminde koloni sahibi ile koloni reisi arasında mücadele ol - maz, Bizim Babıâli ise bürokrasinin fantezilerini ve kaprislerini tatmin içiri uzun zaman bu Şerifle gizliden gizliye mücadele etmişti. Bu gibi ahvalde mer- kezi kuvvet, koloni reisini ya beğenir, ya beğenmez; beğenirse anlaşır, be - ğgenmezse de ya, kuvvetlidir, onu kal - dırıp yerine başkasını koyabilir ve bu- nu yapar, yahud da kesemiyeceği eli öpüp başına koyarak onunla anlaşır. (Arkası var) verumun [ Hasan Deposu: İstanbul, Ankara, , — Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir çe aseiy Va 0 0 L VZ | BAA AOT İ güü ŞÜ Ve e UA İ Sayfa 13 — — —- ( Hikâye U Prenses Tabraz | Göğsünü ve bacaklarını örten zırhın içinde dimdikti. Kısa gömlekü;- yarı çıplak ve miğferli askerler vardı; on- lar, eğersiz atları süslü ve enli diz - ginleri rastgele bırakarak ileri sürü - yorlar; Ninovanın kaldırımlı caddele- rini uğultular ve şimşeklerle doldu - ruyorlardı. Artas büyük bir evin kapısından içeri bağırdı: — Nosar, biz gidiyoruz. «Haydi, sen gelmiyor musun? Ayni zamanda küçük ve taştan bir avluyu geçti; direkli bir salona girdi. Köşedeki küçük yatağa baktı. Yatakta ihtiyar bir adam doğrulma- ğa çabalıyordu: — Geliyorum Artas, biraz bekle!.. — Askerler bir çöl rüzgârı gibi Medye üzerine uçtular. — Geç kalmazsın!.. Fakat Nosar doğrulamıyordu. Dizleri tutmuyordu ve solgun yü- zünü, çökük avurtlarını kemiklerine yapışmış gibi duran derilerini gören - ler ona ancak acıyorlardı. Hasta, yerinden kalkamıyordu. Dişlerini sıktı, gözleri kan rengini aldı ve sabırsızlık gösteren Artasa baktı: — Kadınlar gibi... Kadınlar gibi ça- tı altında kalmak!... Yatakta kalmak!.. Diye sanki inledi.. Son bir kuvvetle duvarda asılı olan silâhlarına doğru yürüdü, Oraya an - cak varabildi, fakat kendisine en ya - kın olan enli bir bıçağı alır almaz mermerlerin üstüne yuvarlandı. Gözleri kapı ile pencere arasından zindandan fırlamak istiyen bir parsın gözleri gibi parlıyordu. — Bir kadın gibi... Diye bir daha inledi. Sonra bıçağı gırtlağına dayadı; bas- tırarak çekti. Bir hırıltı ve iki üç adım öteye kadar oluk gibi fışkıran kanlar!.. Nosar, eğersiz atının üstünde erkek- Yazan: K'_adircan' Kaflı yordu. Sarayın bahçesinde dolaşırken göz. leri hep pencerelere kayıyor, genç ka dını arıyordu. t Genç kadın bunu seziyör ve-yurdu: nu altüst eden Ninova kralından öç almayı tasarlıyordu. Bir gün sarayın bahçesinde genç ve dinç kumandan Artasla karşılaştı. Artas ona söyliyeceklerinin hepsini | bir bakışta anlattı. Prenses bunu anladı ve kumandanı baştan ayağa kadar hakaretle süzerek şunları söyledi: — Siz, çok hoşuma gidiyorsunuz * Fakat buna rağmen iğreniyorum. — Niçin? — Çünkü düşman kralının orduları başında kendi yurdunuzu yıkıyor, ya- ikıyor, kardeşlerinizi boğazlıyorsunuz! — Bunu Sardanapal yaptırıyor; ma- demki benden iğreniyorsunuz, onu nasıl sevebiliyorsunuz? — Onu sevmiyorum ben... O benim için bir maymundur. Her dileğimi yapıyor. Sarayında tenbel tenbel ger- gef ören, iplik büken, kadın elbisesile gezen bir adam nasıl sevilir? — Kadın elbisesi mi? — Evet ... — Kadın gibi iplik büküyor... Ger - gef işliyor ve... i — Evet... — İnanamıyorum. — Sana gösteririm. — Göster!... — Görürsen ne yaparsın? — Öldürürüm... — Söz mü? — Söz!... * Kumandan Artas şimdi prenses Tabs razla beraber Ninova tahtını da ele geçirmeyi kurmuştu. Bu fırsatı kaçır- mamalıydı. O gece en kuvvetlilerden yirmi otuz asker, Ninova sarayının duvarları di; ler gibi düşman kellelerini uçuraca - ğına kadınlar gi- binde piramit yaptılar. Askerlerin o * - muzlüârınm bi evde kalmağa bir türlü razı o- lamamıştı. Yarınki nushamızda : Onu biz öldürdük daki kalkanla - ra çıkan zabit « ler, prenses Tab; Artas onun razın yalan söy - karşısında başı - lemediğini — göz. nı önüne eğmiş Yazan : Muazzez Tahsin | 1Ierile — gördüler olduğu halde bir x ve hemen ertesi kaç saniye dur - gün — erkenden du; yalın kılıçla selâmladı ve dışarı fırladı, * Artas, Ninova kralı Sardanapalın hassa kumandanıydı. Ordunun başın - da İran ovalarını bir kasırga gibi geçti. 'Yüz binlerce baş kesti ve on binlerce esir aldı. Bu esirlerin arasında on se - kiz yaşında bir prenses vardı ki bütün diğer esirlerden daha değerliydi. Kumandan Artas Ninovada bir ma- but gibi karşılandı., — Sardanapal herkesten önce esir - ler ve mallar arasından kendi payını ayıracaktı. Artas, Prenses Tabrazı pek beğen - istiyor; kara bir örtü içinde ve geri - lerde tutuyordu. Lâkin kral yaklaşır yaklaşmaz Pren- ses Tabraz kalabalığı yardı, en öne çıktı ve bulutlar arasından sıyrılan bir ay gibi gülümsedi. Sardanapal durdu: — Bu örtü sana yakışmiyor! Dedi. 'Tabraz örtüyü attı ve fil dişi bir heykel gibi gözleri kamaştırdı. Kral haremağasına işaret etti ve prenses Tabraz saraya doğru uzaklaş- $L. Giderken son defa kumandan Âr - tas'a bakmış, sanki böylelikle ondan öç aldığını anlatmıştı. Artas sarardı. Lâkin üzüntüsünü belli etmedi. Günler geçtikçe Sardanapalın pren- mişti ve onu kendisine alakoymayı çok | sese daha çok bağlandığını, onun hiç bir arzusunu esirgemediğini öğreni - ordu ayaklandı. Fakat sarayın bir kaleden farkı yok- tu. Sardanapal sevgilisinin bir an bile yanında nayrılmasına razı olamıyor ve altınlar, mücevherler, yiyecekler ve giyeceklerle dolu olan sarayın ka- hn düuvarları ardında eskisi gibi yaşı » yordu. Ona sadık kalan askerler, is « | yancılara karşı yiğitçe dövüşüyorlar - dı. Prenses Tabraz kaçmak istiyor, lâ - kin buna imkân bulamıyordu. Sardanapal bunu sezmiş gibi onu bir zincirle kendi beline bâğlatmıştı. Muhasara iki yıl sürdü. Kralın askerleri birer ikişer vurul- muşlardı. : Kale duvarlarında delikler açılıyor- du. Bir aralık Dicle nehri de taşmış, bir kısım duvarları yıkmıştı. Sardanapal gittikçe -erkekleşiyor, fakat elindeki bütün küvvetler de e « rimiş bulunuyordu. Bir gün bütün odunları sarayın taht salonuna yığdırdı. Altınlarını, gü- müşlerini, sırmalı ve kızıl elbiselerini toplatarak yığının ortasına attı. Ken - disi de en sevdiği karısı prenses Tab- raz başta olduğu halde bütün karıla- rı, cariyeleri ve esirlerile birlikte ha- zinesinin üstüne çıktı. | Tabraz kurtulmak için hâlâ çırpını- yordu. Fakat alevler onların hepsini sarı: yor, cayır cayır yakıyor ve kül edi - yordu. Prenses Tabraz ölmüştü, fakat Ni: nova da yıkılmış, öcü alınmıştı. U:CĞUZ SAĞLAM - AYARLI FAN oA SAATLARINI TERCİH EDİNİZ SAKARYA İtina, sür'at, fiyatlarda Üa Ulus, Kulüb sinema üki MAĞT Tmedi siz l âlz y a Ankarada yeni açılan sı sırasında ECZANESİ itidal, her gece açıktır. -— ( Tni

Bu sayıdan diğer sayfalar: