Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
LO A * A AR. eç SA --. | TAR, 3 T SEN KİMSİN? | , Genup röportajları O .A V U KAT Adanalı çok geziyor ve |şehre yenilikler getiriyor Devlet Demiryolları her yıl Adanaya (İ )j milyon Hoca — değildir, a t 4 300 bin kişiyi getirip fakat cübbesi var - dır. Kadın değî.ldîr. fakat kadından çok konuşur. Ne müd - dei, ne de mücrim- dir.. Fakat mahke » me mahkeme do - laşır. — Ya nedir? /Diyeceksi- niz, böyle deme « yin. — Ya neydi? , Deyin, cevap ve- reyim. — Mehami idi? — Ya sonra ne oldu? oldu. — Ya nedir? Sualini şimdi sa- run, çünkü şimdi ne mehamidir, ne de dava vekili., A- vukattır. ÂAvukat - İur amma, kendisi- ne abukat diyenler de vardır. Avukat olsun, abukat ol « sun, ne olursa ol « sun. Benim bildi « ğim, mahkemele - rin en sadık müş « terisidir. Yanlış söy dim, insan bu yanr lır ya, mahkemele rin müşterisi değil, mahkeme müşterilerinin yani: — Müvekkil! İsmini verdiği kimselerin yüzde yüz homisynnla çalışan simsarıdır.. Evvelâ müvekkili anlatayım: — Biliyoruz. ta mı bakacaksınız nafile, _ Bilmem kimin Lügati Osmanisinde kil eden - vekil yapan - başkasının ye - rine bir iş gören adama o İişi veren - tarzında şeyler görürsünüz. Halbuki avukatın müvekkilim diye tavsif ettiği insan bu değildir. Lüğati Osmaninin müellifi bunu bilmediği için lüğatine yazamamıştır. Bir avukata göre mü - vekkil kelimesi velinimet manasına ge lir. Avukat, mahkemede — müvekkilini tmüdafaa eder. Sadece müdafaa.. Mü - dafaanın zıddı olan hücumla alâkası yoktur. Bunda da belki hakkı vardır. Welinimeti hesabına haydi diyelim iyi bir müdafaa yapsın, amma hücuma da geçemez ya. Nihayet bu para İle tu - tulmuş askerler cinsinden bir asker. Fazla ileri gitmesine imkân yoktur. Avukat, müvekkilimnin adını sanını bilir.. Davasını ise bazan bilir, bazan da bilmez. Müvekkil onu vekil yapar- iken davayı «ÂA» sından «Z» sine kadar anlatmıştır amma, avukat unutuver - miştir. Mahkeme kapısındaki listede mü - '.vı;ld:ilinin adını okur okumaz. İçeri da Müvekkili de, içeridedir. Hattâ hâ - kim adını, babasının adını filân sör - Mmuştur. Avukat yanıbaşında durur: — Dava neydi? — Biliyorsunuz.. — Ha ha alacak meselesi.. — Yok canım evden kiracı.. Avukat ayağa kalkar: — Müsaade ederseniz ben arzede - Şşim.. Müvekkilimin bir evi vardır. Bu evide kirayla oturan müddelialeyh... kirasını vermedifi gibi.. Müvekkil şaşırmıştır. Çünkü ev ken- Dava vekili disinin değil, ötekinindir. Müddei de- ğü, muddeıaîeylmr Kirayı vermiyen küdlSıd.ll' ** Alacak davalarında ekseriyetle ala- caklının vekilidir. Bu da zekâsına de - lâlet eder. Borçlunun vekili olmak ni- ye yarar ki, alacaklının vekili olmalı ki alacağın bir kısmı onun eline geç - sin.. Karı koca davalarında kadının a - vukatı ise, eğer kadın da bir parça ak- ça pakça ise bütün talâkatini takınır.. Neden takınmasın, gül gibi kadın, © mendebur adama lâyık mı? Tabiidir ki mahkemeyi kazanacak ve güzel ku- zuyu, çükin kurdun elinden kurta - racaktır. Kadın çirkinse biraz yavaş- 'tan alır: — * — Elin sürtüğü, der, kim bilir, o da ne yaptı ki herif yüz vermiyor. Cinayet davalarında uzun uzun an- latır, anlatır, anlatır. Heyeti hâkimeyi katilin masum olduğuna ikna edemez- se bile, onu dinliyen katil kendi ma - * Avukat, abukat olduğu zaman çok — Âvukat! Diyen insan, ondan pek bir şey üm- maz. — Abukat! Diyen insan ise; onu mahkemelerin en büyüğü sanır.. - Abukatı olduktan sonra davayı kazanacağına yüzde yüz bin emindir. Avukat müvekkilinin nabzına göre şerbet vermekte de mahirdir: — Davayı kaybettik amma, der, temyiz muhakkak — nakzedecektir. Şimdi onu yazıyordum. O, temyiz nakzedecek dediği sırada evrak çoktan temyizden geri gelmiş - tir ve hüküm kat'iyet kesbetmiştir. Hakkı hukuku bilir, kanunu yuttu- ğu içindir ki göbeği biraz şişkindir. Ve ağzından nefes yerine kanunun mad - deleri çıkar, " Mecelleden, meşhut cürümler ka - nununa kadar bütün kavanin ve niza- mat ezberindedir. Ezberinde olan ka- vanin ve nizamatı yalnız mahkemede değil, her yerde kullanır. Meselâ tramvayda kendisine: — Efendi ne dikilip durüyorsun! Diyen kondüktöre. — Seni ceza kanununun bilmem kaçıncı maddesinin şu fıkrasına göre cezalandırırım! Diye çıkışır. Ayağına basana; — Hukuk mahkemesinde dava açar- sam seni şu kadar lira cezai nakdi ile şu kadar lira tazminata mahküm etti- ririm, Diye bağırır. Avukat biraz da çapkındır. Fakat foturduğu makinenin başında makine- |tektar temyiz edeceğim, |olduğun gün beni cayır cayır yakar - lara lâf atarken cür mü meşhut kanu »- tunun bütün mad - delerini gözü önü - ne getirir. Etrafına bakınır; — kimseler yoktur: — Hanımefendi. Der, sonra birden bire «hanımefendi» tabirinin — kanunla yasak edilmiş oldu- ğunu hatırlar, kıza- rır: — Pardon bayan! —-erşeynnsoy- Dili dolaşu: Muvekkı.hm na » — Hakkınızda ha karet davası açarım Ceza — kanununun 482 inci —maddesi mucibince üç gün - den altı. aya kadar hapse mahküm o - lursunuz. * Yazıhanesi, yazı- hanesinde kâtibi ve daktilosu vardır Kâ tibi bir delikanlıdır Daktilosu da ahım şahım bir genç kız. Saabahleyin yazıhaneyi — süpürür, | misafirlere kahve söyler, ve avukatın müşterilerini dolaşıp avukat namına papel tahsil eder. Avukatın ağızlığını temizlemek, a - vukatın çocuğu yazıhaneye geldiği za- man onu oyalamak ta cümlei vezaifin- den maduttur. Avukatın yazıhanesinde kadın müş- teri varsa kapıda bekler, ve gelenlere: — İçeride mühim bir işleri var. Der, bunu derken çapkın bir gü - lümseme ile mühim işin ne olduğunu da anlatmak ister. Daktilosu niye yarar? İşte o meç - hul! Her gün sabahtan akşama kadar ilk sıra harflar arasına sıkıştırdığı ay- naya bakarak sarı öndüle saçlarını dü- zelten, yanağını pudralıyan, ve duda- ğinin kırmızısını tazeleyine daktilo - nun ne işe yaradığını kimse anlıyama- mıştır. * Her yerde avukattır. Her yerde çok söyler, fakat evinde müstesna.. karısı ondan daha baskındır. Bir kere o söy- lemiye başladı mı; avukatın bütün ta-| lâkati kesilir, dut yemiş bülbül gibi dili tutulur: — Haklısın karıcığır$ der haklısın.. Ben hâkim olsaydım. — Hâkim olsaydın ne yapardın? — Mahkemeyi sana kazandırırdım. — Vay sen mi kazandıracaksın., — Hüküm mevkiinde olsaydım evet. — Hüküm mevkii mi, burada mev- ki filân sökmez, hüküm benim hük - müm. — Evet: — Öyleyse bayan hâkim vereceği -| niz hüküm adaletin tecellisi olacaktır. Karısı kızmıştır. Mangaldan aldığı maşayı başına indirir. — Temyiz edeceğim.. Bunu yanına bırakmıyacağım, İcap ederse tekrar * Sayın avukat, İşte bu kadar, daha fazla yazacak değilim.. Dünya hali kim bilir, belki günün birinde sana işim düşer ve be - nim vekilim olursun, daha fazlasını yazsaydım, şimdi değil amma vekiiim dın! zünü fikri hâkimiyeti asşyış mükemmeldir. Tek bir meyhane yoktur götürmektedir. Şehirde A&ıııııııihımlımııi Bir gazeteci için en büyük saadet, gittiği yerde bir gazetenin mevcut ol- ması, ve meslekdaşları tarafından kar- şılanmasıdır. Tek bir ferd dahi tani- madığım Adanada Türksözü gazetesi- nin tahrir hey'etini bulmasaydım, on- lar bana karşı mesleki tesanüd ve dost- luklarmı göstermemiş olsalardı, hiç şüphe yok ki, anayurdun bu güzel ye- rini bu kadar yakından tanıyabilmek- liğime imkân — olmazdı. On beş gün müddetle sanki İstanbulda imişim gibi kendimi yabancı hissetmeyişim, haber- leri almakta kolaylık görüşüm, hep o mesleki tesanüdün tezahürlerinden ol- du. güçlük çekmedim. ayni zamanda Son Postanın Adana muhabiri olan Fuat Nabi, beni yukarıya tahrir hey'etinin odasıma çıkardı. Gazetenin neşriyat müdürü ve Adananın en şayanı dik- kat şahsiyetlerinden — biri olan Bay Muzâafa önündeki Arapça gazeteler- den yazı araştırıyor, — gazetenin fi'len sekreterliğini yapan genç muharrir Ni- had Tangüner de radyodan — İstanbul haberlerini almağa çalışıyordu. Yüzü bir karış asıktı. Benimle tanıştıktan sonra: — Londrayı, Parisi, Kudüsü, hattâ bazı bazı Japonyayı şu radyo ile alıryo- ruz da İstanbulun verdiği haberleri a- lamıyoruz, dehşetli parazit yapıyaor. diye dert yandı. Türk sözü vilâyet gızetclennm İ- çinde en mütekâmili ve en iyi çıkanı- dır. Gazetenin sahibi Adana Saylavı Ferid Celâldir. Bu itibarla gazetenin Ankara haberleri kuvvetlidir. Türksö- altında — tutan Ferid Celâlin kardeşi Nevzad Güven Adanalıların kültür ve bilgisini takdir ettikleri bir gençtir. dan kendisini ayıran tek bir hosuııyeı vardır.... Atlamak ve atlatmak tehlike- sinin mevcut olmaması... Adanada at da var.. Meydanda... Onun için işler biraz ağır gidiyor, ga- zeteye bugün geçmeyen bir yazı yarın eskimiş olmıyor, Türksözü Cumhuriyet devrinde, ve en müşkül anlarda parti prensiplerinin en sadık bir işçisi ve emirberi olmuş- tur. Memleketinin dertlerini efkârı u- mumiyeye aksettiren Türksözü başın- daki kimselerin ciddiliğini daima say- falarında da takınmasını bilmiştir. Adanada Okuyan Az Şunu da teessürle kaydetmek lâ- zımdır ki... Adanada bir okuma buh- ranı vardır. Yüz bin kişilik vilâyette yevmi olarak iki gazete çıkmaktadır. Birisi muntazaman neşriyat saha- sında mevcudiyetini hissettiren ve yu- karıda bahsettiğim Türksözü, diğeri de yevmi olmakla berabex, kapanmamak için ara sıra kendisini gösteren ve çok müşkülât içinde kıvrandığı çehresin- den belli olan Yeni Adana.... Bundan başka Adanada satılan bü- tün İstanbul gazetelerinin mecmuu sa- tışı da 1000 rakamını ancak doldur- maktadır. İstanbulda çıkan öyle gaze- te vardır ki Adana onun mevcudiye- tinden bihaberdir. Gene öyle gazete vardır ki ancak iki nüsha satabil- mektedir. Bu bakımdan Adalar denizinin in- |cisi, İzmir, cenup vilâyetlerinin incisi Adanadan çok ilerdedir. İzmirde İs- tanbul gazetelerile rekabet edecek de- recede mükemmel gazeteler çıkarken, nüfusu İzmirden pek az farklı olan A- dana, nüfus farkının nisbetinden daha büyük bir nisbet altında gazeteyi sev- memektedir. Bununla beraber şunu da ilâve et- Gazelede İıtanbuldah arkadaşlann— (Devııııı 12 hıd ııyl'ıdı) Radyo rulısatiye || Resmi ile pasaport Masrafları lar radyo sahiplerinden alınan | port işidir. ki: “met Hulüsi Geçenlerde gene bu sütunlarda o- || kuyucularımızdan «Fehmi Yahya» nın bir mektubunu neşretmiştik. Bu yazıda bilhassa temas edilen nokta(; | küsur lita ruhsatiye resmi ile pasa- F. Tuna isminde bir okuyucumuz da bu yazıya karşı alâka duyarak bize gönderdiği bir mektupta diyor «— Benim de bir radyom var. Şirketin hükümete geçmesi dolayı- sile ruhsatiye resmi olan 10,5 lira - nn alınmasına devam — ediliyor. Radyolar milletin inkişafında bü - /yük ve ehemmiyetli bir rol oynadı- ğı cihetle hükümetin her şeyden ev- vel bu resmi indirmesi, radyo sa - hiplerine ve bilhassa küçük me - murlara bir kolaylık olmak Üüzere bu resmin muayyen taksitlerle alın- ması lâzımdır. Küçük memurların 10,5 lira veremiyeceği pek tabildir. Pasapört işine gelince. Balkanlar- da ufak bir seyahat yapmak istiyen- ler 26 Jira gibi hiç bir memurun ve- remiyeceği bir pasaport masrafı ile karşılaşıyor. Halbuki her münevver kendi memleketi menfaati icabı komşu memleketleri çok yakından “tanıması lâzımdır. Bu ise oraları gezmek ve o milletin çalışma tarzı - n; yerinde görüp öğrenmekle olur Hükümet bu hususta bir kolaylık olmak üzere yazıldığı gibi pasaport müddetini (3, 6) aylık ile bir sene- lik olmak üzere vermeli ve ona göre pasaport masrafı almalı. Ve yahut Balkan antantına dahil memleket - ler için posta ücretlerinde * olduğu gibi ayrı bir pasaport tarifesi vap - malıdır,» ! 4 j n af z elti aei a İ di u Ki Ğürü li 0 Kat &. SW AO A