15 Ekim 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

15 Ekim 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Stefan ZWEIG PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇ İ > Bu anda katşımda bu derece al- galan bu adam bana hiç kimseden görmediğim iyiliği yapmıştı. Ru- hum opa bir teselli vermek arzti- sile titrediği halde büzülen du. daklarıma hâkim olamıyordum. Sıkıntı ile sandalyada kıvranırken o bana cesaret veriyordu : — Böyle sessiz durma, Roland. Biraz kendini topla, Bukadar deh- çet mi duydun yoksşa?.. Benim yü- zümden mi bu derece hicap duy- dun! Artık ber şey bitti, Sana hepsini söyledim... Şimdi erkekle. re, dortlara yakışır şekilde veda- laşalinı. Bu sözler karşısında bile ken- dime hâkira olamadım. O, kolufna dokunarak : — Gel, Roland, dedi. Şöyle ya- nimg& otur. Şimdi sen herşeyi bil- diğin için bana konuşmak kolay geliyor. Bazan nekadar hoşuma gittiğini sereceğinden; başka defa- İnt bünü kendiliğinden anlayaca- gını, beni söylemekten kurtaraca- ğını ümit ediyordam... Şimdi böy- le olunca serbestledim... Açıkça konuşabilirim. Bu son seneler zar- fında sen bana bherkeaten yakın oldun... Benim en gizli sırlanmı gözmeğe muvaffak olan seni, sev- dim. s. . Bu sebeple şu ayrılık &a- nında hakkımda kabil olan her şeyi öğrenmeni istiyorum. Çünkü her saat, senin dile gelmeyen su- allerini gezdim... Şimdi sen benim bütün hayalımı öğrenmelisin. An- iatayım mı Heyecanlı ve kararsız bakışla- rımdan bu arzumu gezdi Ve: — Öyleyse yaklaş, yanıma o- tur, dedi. Bn şeyleri yüksek sesle anlatamam. Yanına oturdum ve bekledim, O, tekrar ayağa kalktı; — Hayır, hayır öyle olmaz. Konüşurken bana bakma, zira böy- 262 — Servetifünun — 2408 le olunca konuşamam... Bu sözleri söyledikten sonra 1- şığı söndürdü. Karanlıkta kaldık. Onu yakınımda hissediyor, hemen yanıbağımda kesik ye ağır nefesi- ni duyuyordum, Ve birdenbire bir ses hayatını anlatmağa basladı. # .. Sevgili profesörümün hayatını göMlerimin önüne serdiği akşam- dan beri * bundan tam kirk &ene evvel - edip ve şairlerin eserle. rinde; tiyatronun &eahnede, bize dram diye sundukları şeyler bana daima bir şaka gibi gelmiştir. A- caba herkesin, hayatın parlak ta- rafını, hislerin temiz ve makul cephesini anlatmam, bir korku, uyuşnkluk, yoksa körlük eserimi- dir * Niçin muharrirler insan kal. binin gizli köşelerinden; ihbtiras- ların tehlikeli ve hakiki birer ca- navar olarak barındığı, vahgetle, kelimenin tam manasile fantaatik bir şekilde çiftleştiği saklı kovuk- lardan bahsetmekteb çekinmiyor- larf Acaba şeytani enstenktlerin yakıcı ve eritici tezahüründen; ka- nin hararetli buğusundan korku- yorlar mı? Yoksa pek nazik elle- rini insan ruhundaki yaraların ©€6- rahatile bulaştırmaktan mi çeki- niyorlar? Yoksa onların nazarları bu çürümüş, kaypak sahalara nüfuz mu edemiyor? Bubunlâ beraber esrarlı şeylerin verdiği ibtirastan; tehlikenin verdiği iürpermeden da ha cazip bir şey olamaz. Utan- cın, ifadeye mani olduğu izdirap- tan daha mukaddes bir şey tasav- vur olunabilir mif Burada, benim karşımda bir insan bana kendini çırçıplak teghir ediyor; kalbinin zehirli ve yanık sırrını ifşa etmek için göğdünü par- çalamağa hazır duruyor. Yıllarca zaptolunan bir itirafı ifade etmek için kendine vahşicesine işkence yapıyor. Ancak hayatı boyunca utanan ve gizlenen bir kimse, bu derece şiddetle anlatabilir. Bu a- adamin bana hayatını teşhir ettiği bu saatte, ilk defa olarak, insan kalbinin tasavvur edilemeyecek derinliklerini gördüm ve oraya korkuyla baktım. Önceleri sesi odanın içinde tit- reyordu. Bir takım meşkük, müte- reddit imalarda bulunuyordu. His- lerini bu derece güçlükle frenle- mesi vukua gelecek itirafın kud- retini hissettiriyordu. Sıra ile, bs- Da içinde uyanan aızu fırtınaları- nı anlatırken bir &ır gözlerimin önünde vuzuhla canlandı. Karşım- da çekingen mahcup bir çocuk be- lirdi. O, mektep arkadaşlarile ko- nuşmaktan bile çekindiği halde garip bir hissin tesirile en güzel talebe arkadaşına karşı şiddetli bir meyil duyuyor. Onun samimi yaklaşmalarını beriki büyük bir ve kinle reddediyor, bir başkası kaba ve çirkin kelimelerle alay elmeğe başlıyor. Fakat işin asıl feci tarafı bu iki çocuğun, arka daşlarının perişan arzularını diğer talebeye ifşa etmeleridir. Ve müş- terek bir copbe alınarak onu istih- za ve tahkirlerile neş'eli muhitle- rinden tardediyorlar. Her günkü mektebe gidiş daimi bir azaptır; geceler ise kendinden utanma ve nefret etme bulkranları ile dolu ceza saatleri. Bu yolunu şaşırma hadisesi önceleri ancak rüyalarda tahakkuk ediyor. Zaman geçtikçe bu bal ona delilik alâmeti gibi geliyor. Sesinde bir tereddüt sezilmek- teydi, Susacağını zavnettim. Fakat uzun bir nefeb almasını müteakip kuvvetleri tazeleniyor ş karanlıkta korkunç ve garip vak'aların sıra- landığını işitiyorum. Çocuk, artık Berlinde tahsilde- dir. Çoktan beri zaptolunan tema- — Devamı var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: