İkonuşmalar)| 10 bir takım şairlerde, hattâ buzsn en meşhurlarında gördüğümüz gibi, her şeyi söylemekten sakınmalı- yız. Bukadar teferrunt üstünde duruş, ancuk roman ve hikâyenin realizmine uygun düşebilir. Şifrde ise yalnız birkaç noktayi işaretle geriye kalanı okuya- na telkin etmek lâzım gelir. Ta ki, herkesayni lev- ha veya hadise etrafında (bnnlar ne kadar basit olsalar da) kendi zevklerine göre bir âlem inşa ede- bilsinler. Bunun için, Ahmed Haşimin şiirdeki ip ham nazariyesi, büyük garblı sembolistlerin de te- zine uygüb ölarak, bugünün giir telâkkisine en ya- kın gelenidir. Burada diğer bir estetikçiden, Eugö- ne Vdârandau da bahsetmek zaruretindeyim, Onun için de şiir, bir resim müzesinde gördüğü tabloyu andırmalıdır. Bu tablo bir katedralın içidir. Gölge- ler içinde beliren gsütunler, dibe doğru inerlerken simsiyah bir karanlığın içine gömüiüyorler. Öyle ki, bu sütunların hepsi rastgele bir noktada kesilmiş ve adeta havada asılı kalmış gibi duruyorlar, Bu suretle kimi daha aşağıda, kimi daha yukarıda ve kimi ortada asılı ve karanlığa gömülüdür. Keted- ralın kubbesine y&kın bir köprünün parmaklığın- dan da bir adam aşağıya bakıyor ve nâzârları, na- mütenahi dibe doğru alçalan ve kaidesi nerede ol- duğu tayin edilemiyen sütunlarla beraber sonsuz bir inişie iniyor. Hiçbir kaideye rastlamadan inen bu nazarla beraber, bir sonsuzluğa doğru başımız dö- nerek biz de iniyor gibiyir. Halbuki, katedralın içindeki gölgelere bürtnmüş camlar, heykeller ve diğer eşyalar gibi, bilhassa bu sütunları da görmek. teyiz. Yalnız inişleri nerede tevakkuf ödecektir, bu- nu tayine imkân yoktur, İşte Evgöne Veron için şiir, böyle kaidesi billnemiyen bir katedral gibidir. Eşyayı hem görecek, hem hududunu tayin edemi- yeceksinirz. Bu ipham baş döndürücü bir kudretten doğuyor, güzelliği ve derinliği de oradan gelmekte- dir, Velhâsıl bugünün şiirinde en fözla sradığımız böyle bir iphamdır. Son zamanda bende gayretleri- mi bu noktaya doğru teksife çalışmaktaşım, Bazan gelip geçici bir his, bizde bir teessür uyandırır. Bu belki, kapanan bir kapının aksinden doğuyordur, uzaktan gelen bir ıslık sesi de bu sesin ritmine kg- rışmış olabibir. Biz belki kendi dairemizde pence- releri kapalı odamızda uyuşmuş bir baldeyizdir. Bi- liyoruz ki karşımızda bir yapı ver, şimdi amelenin tatil saatidir. Apartımanın büyük kapısı açılıp ka- panıyor ve yukarı kata çıkanların ayak seslerini işi- diyoruz. Bu teferrüatı bir bikâyeci gibi yazmağa lü- zum yok. Sadece, akşamın apartıman dışındaki ve içindeki dağınık seslerinin döne döne, içimizde bi- Şiirde Ne Yapmak İstedim ? | | Yazan: Halid Fahri Ozansoy | riktiğini hissediyoruz. Bütün sesler, sonunda bizde toplanmiştir. İfade etmek istediğimiz tabassüs de, bu ânı, herkese, kendi günlük hayat çerçivesi, ken- di köşesi içinde ayrı ayrı bir sembolle ve ayrı ayrı bir levha ile duyurmaktır. Bırakalım, bizim bililti- zam eksik bıraktığımızı okuyanlar kendi zevklerine ve mubitlerine ve biraz da bu şiiri okudukları an- da nasıl ruhi bir bâlette iseler o ruhi hâlete göre tamamlasınlar. APARTIMANDA AKŞAM Açılıp kapanan demir kapıdan Akşam ses yeriyor apartımana, Bir ıslık geliyor karşı yapıdan. Telleri titriyor sanki bir orgun, Taş merdivenlerde soluyan yorgun Gölgeler çikiyor apartımana, Akş&m &eş veriyor içimden banâ.., Resimdeki nstürmort gibi şiirde de yapılamaz mıf Yapıhr. İşte iki misal : ODA Gecenin nefesile şişiyor tül perdeler, Saat, ayna ve lâmba başbaşa kederdeler. Saat yorgun işliyor, lâmba solgun yanıyor, Aynada yılan gibi ışık halkrelanıyor. Odada kimseler yok,. Bu lâmbayı kim yakmışt Kim şu kızıl gülleri şu gezlonga bırakmış! Niçin şu levhalarda bir-mumyanın rengi verf Göğüs geçirir gibi sayıklarken duvarlar, Pencereden bir selvi fısiltısı giriyor, Bir böcek sinsi sinsi tahtayı kemiriyar, Geçenin nefesile şişiyor tül perdeler, Saat, ayna ve lâmba başbaşa kederdeler. Gelecek Sayımızda: Genç şiire umumi bir bakış Yazan : Oktay Akbal 261 — Servetifünun — 2408