NN a şm.—>>— A KR a mmm eee Hüseyin lan bir hafiflik his ediyordu. Bir müddet gonra her şey koyu gölge lere gömüldü. Kendini ormanda yapayniniz buldu. Ne olmuştu!... Geçen hadiselerin üzerinde dur- mağa çalışıyor, Sonra derhal unu- buyordu. Rüya görmüş olması ib- timalini düşündü. Fakat, hayır ih- tiyar perile karşılaşmıştı. Ani sar- sıntı geçtikten sonra her şeyi ha tırlamağa başladı. Gökteki esmer bulutlar dağılarak bheafit ışıklar meydana çıkıyor, içi saadetle doluyordu. İhtiyar periyl ve söy- lediği şeyleri teker teker zihnin- den geçirdi. Art;k hayat,hür gam- sız bir hayat başlıyordu. Şefağın ilk aydınlığı yayılmadan önce şeh- re, babtiyar insanların ülkesine ” gitmek üzere yola çıktı. Bütün hayvanlar uykuda olduğu için ge- ce kuşlarından başka onu takip eden olmadı. Arkasından: — Güle, güle güzel kır diye bağrışıyorlar ve kanat çırpıyorlar- dı. Orman sessiz ve kırışıksızdı. Ara sıra bir canavarın hırılşıaına benzeyen bir goluk işitiliyor, son- ra uykusunda korkan bir maymu- nün ince ve tiz haykırışı karanlı- ğı yırtıyordu. Gözleri yaşararak ormandan çıktığı zaman gün iyi- den iyiye açılmağa başlamıştı. Sazlarla örtülü küçük göl kena- rından bulanık bir duman yayılı- yor, fundalıklar ve kara çalılar 8- rasındaki solgun çiçekler seçilebi- liyordu. bütün isteğine rağmeu parlak sü sathında; yüzünü gör- mek korkusile dere kenarından dolaşmıştı. Yüksek otlar ve siyah mantarlar üzerinde göz kamaştır- mağa başlayan çiğ daneleriuden bile ürküyordu. Peri parlak cisim- lerden sakın dememiş miydi?.. Çayırların, tarlaların arasından geçerken küçük kurtlar ve böcek- ler onun, ılık rüzgârlardau daha hafif vücüdunu, güzel ve solgun yüzünü görerek yolunun üzerinde birikiyorlar, oda ezmemek için 8- dımizrını hesaplı atmağa mecbur kalıyor; ayaklarını yerden keserek adeta uçuyordu. Şafak, sanki O sabah genç kızın güzelliğini daha iyk göstermek, güneş saçlarını daha canlı süslemek için bütün kudretile (O meydana çıkmıştı. Tabiatta oher zaman hissedil- 260 — Servetifünun — 72408 Hulki'nin ağ IV meyen bir kımıldama ve neşe vardı. Her yer bol bir ışıkla yıkanıyor, hayvaular bu kadar güzel bir varlığı şimdiye ke dar göremediklerine içerliyorlardı. Topraktan hafif ve “gönül ferah- latıcı bir koku yayılmakta idi. Kara çalılar arasından geçerken rüzgâr birden bire gitdedleniyor, dikenli dallarını bir farafa eğerek güzel kıza yol açıyordu. Yuvala- rından fırlaydân dağ savçanları pe- gine takılarak : — Bizi terk etme.. Sensiz na- sıl yaşarız, diye bağrışmakta idi- ler, Yataklarindan kalkân kabarık tüylü sincaplar en sık dallerın 8- rasından kayarak aşağı iomiğler: — Neröyef. Nereyef. Diye 80- ruyorlardı. Beyaz karınlı, şişman tarla fareleri bile gçirkinliklerini saklamağa lüzum görmeden öne doğru atılarak: — Bizden kaçıyor.. Bizden nef- ret ediyor diye ağlamakta idiler. Zavallı şenpazeler faidesiz oldnk- larına eşef etraiyorlardı ama, hiç olmazsa bir az güzel yaratılan idi- ler. Onu görünce nasırlı parmak- larile yüzlerini örtüyorlardı, Or- mandan Çikalı epeyce zaman geçtiği halde onun kokusunu &- larak yuvalarından fırlayan bütün hayvanlar peşinden koşuyur: — Kim bu güzel kız, bizimle beraber yuşsan ne kadar mesut 0- lacağız, diye bağrışarak geri dön- dürmeğe çalışıyorlardı. Onlara kar- şı bütün sevgisine rağmen kız ye- ni ve taze bir hayata koşuyor, bir tayf gibi dağları, kırları, vadileri aşıyordu. Kaba ve çirkin ayılar : — Bize benzemiyor, diyerek yüzlerini kibir ve hasette buruç- turdular. Sarı ve beyaz Lüllü ke- lebekter, rüzgâr saçlarını uçururda gözlerini kapatır endişesile kanat- larını gererek güzel başını örtü- yorlardı. Dün hiç bir şey görülme- yen şu çıplak vadide bu sabab taze, yemyeşil otlar, ve renkli bir RMikâyesi j çiçekler (o fışkırmış, genç kıza zarif görünmek için bütün büyü- lü güzelliklerile parlamağa başina. mağa başlamışlardı. Bunların hiç birini görmüyor, geceleri rüyaları- nı dolduran, tarif edemeyeceği ga- rip isteklerle dolu hielerin tesirile durmadan koşuyordu. Sevdiği Ça- li kuşlarının çıvıltısını işitmeğe bi- le zamanı ve kudreti yoktu. Ku- lakları çok iyi tanıdığı tabiatın seslerine kapanmış, gözleri haz dünyasının sırlarına erişmek kay» kusule sabırsızlanarak gittikçe ya- kınlalaşan şehrin gamsiz ve hayat dolu varlığına okoşuyordu. İki gün, bir gece yürüdü. Durmadan, nefes almadan ve birşeye ihtiyacı olmadan... Nihayet şehir, ibtiras kokan şehir, uzaklardan yorgun bir canavar gibi; geniş toprek par- çasıns yaslanmış vaziyette gittik- çe büyüyor,canlanıyordu. İşte yük- sek evlerin kırmızı damları ve ar- duvaz taşlı duvarları, toprak sak- sılarla donatılmış tarasalar bir şe- rit gibi uzanan ağaçlıklı caddeler görünmeğe başladı. Sonra, kulağı- na bir takım sesler, çok tatlı ve içini ihtiras seleyle yikayan melo. di sesleri gelmeğe başladı. Hayret etmişti!,. Bu şarkılar uzaktan neka- dar titrek duyuluyor, ruhu bir anda garıyordu. Hiç bu kadar yumuşak bir beste dinlememişti. Sesler ba- zan bir ninni kadar durgun ve iç- li, bazan korkunç fırtınalarla ka- yalara sürüklenen dalgaların coğ- kunluğuna benzeyen sarsıntılar bı- rakıyordu, İşte hayat orada, bir ka- lem ucu kadar incelenen kalelerin ışıklı kubbelerin, şabnişli geniş saçaklı yüksek binaların ortasında, karınen yuvası gibi kaynaşan bahtiyar insanların içinde idi. ii Şehri umduğundan çok başka buldu. İnsanlar, çocukluğundan— beri nekadar değişmiş, saf ve Gâ&- — Devamı 263 de —