altındaki İstanbula geldim amma duramadım bir vapurla kaçtık ve Napoliye ayak attık. Sonra Roma- ya geldik, Romadeki elçilik daire- mizde 'Türklüğü kurtarmağa uğra- şanları gördüm; Beyoğlu belediye reisi iken tanıdığım Türklü gesevgi gösteren İşviçrenin Roma elçisi bu- gün 80 yaşın girmiş olduğunu se- vinçle okuduğum Mösyö Wegniör'- di. Onu aradım; bizi sefarete yeme- ge çağırdı. Sofra bit tarih sahifesiy- di. Rus Çarlığında büyük roller oy- nadıktan sonra bolşeviklerin muka- belesinden kurtulmak üzere kaçan Prens, Yusupof ve zevcesi oraday- dı, Neler dinledik” İsviçreli elçi bunları hakiki, tarih profesörü gibi dinliyordu. Fırsat buldukça Türklük hakkında güzel &özler söylüyordu. Bana karşı mühim bir hareket yapmıştı; bu da 1918 mü- tarekesini medeni şartlar içinde sayarak kaldığım Avrupadan yur- dumuzu dönmek istediğim zaman Fransa konsolosu bana vize yap- mamıg; Türklerin hepsi bolşeviktir! demişti, Avdetim, Müsyö Wagnidr in siyasi arzu ile değil, insanlık ve hakiki medeniyet sevgisi ile İtal yanlardan bana müsaade almasile olmuştu. Görüyorsunuz ya, bu hafta hasbihalini yazmak kalemimi ve beynimi nelere sevk etti, Benim Romaya uğradığım tarihte Türk- lük hakkında galebe eden gey, büyük devletlerin siyaseti ile sley- himize kurulmuş vahşet hikâyeleri idi, Şimdi nasıl oldu? Atatürkün başladığı mücadele Oümhuriyeti- mizi kurdu, Lozan Türklüğe istik- lâl verdi! Lozan mukavelesinin 1923 de sevgili Cümhurreisimiz İsmet İnönü tarafından imzasında hazır bulundum. İsviçrede yetiş- miş büyük ilim ve tarih adamları bizim için çok iyi şeyler yazdı. Bunların arasında Müsyö Wagniğr'i ve bir kaç defa İstanbula gelmiş olan profesör Pittard ı hürmetle selâmlarım. Profesör Pittard dahi şimdi ihtiyarlık çerçivesine geçti.. Cenevre Üniversitesi reisliğinden ayrıldı, fakat ona şanlı bir ünvan verdiler. 182 -— Servetifünun — 2402 DEDİKODU YAPMIYORUM Dedi kodu iki cinstir. Birincisi kıskançlık, düşmanlık vesaire gibi âmiller tesiri ile, kötü huylu in- sanların yapdığı dedi kodu. İkin- cisi, lâtife olsun diye sevilen kim- selerin hoş iyi taraflarını, bazı tuhaf tabiatlarını ortaya koymak için yapılan dedikodu. Bu cinsi, dedikodusu yapılan şahsın yüzüne karşı da söylenebilir. Yanında da yapılabilir. Birinciden nefret ede- rim, İkincisi ise, benim de hoşume gider. Bir dosta samimiyetle sitem mahiyetinde yapılan dedikodu, bir az da açık kalpliliğe delâlet eder. Fakat ne cins dedikodu olursa olsun, bu dedikoduyu kalemle yap- mak, bilmem ne dereceye kadar doğrudnr. Yazı cinsleri arasında bu çeşidine katiyen - bizim mem- leket müstesna - tesadüf edilmez. Polemik polemiktir, tenkid tenkid- dir. Tenkide, dedikodu karıştırmak hele dedikodu şeklinde tenkid yaz- mâk kadar, âdice bir hareket ola- maz. Bu çeşid tenkid, yukarda yazdığım gibi tenkid değil, kıs- kançlık olur. Kötü huylu bir insa- nın kirli çamaşırlarını meydana çıkarması demektir, , Sonra, dürüst yazılmış bir ten- kide cevab yazmakta kimsenin aklından geçmez. Namnalu tenkid lehde veya aleyhde olabilir, yeter- ki oiddi, samimi ve bitarafane ol- sun. Hoş, bizde bu cins ten- kidi de aramak bir hayli zahmete katlanmak demekdir ya.. Ne ise! Servetitiinun'un geçen sayısın- da Sabahattin Kudret hakkımda dedikodu yapmış. Bu dedikodu Iâfı, bir suçu işledikten gonra, “kendisini temize çıkarmak için kullanılmışa benziyor. Canım! ne Kızıyorsun * dedikodu yaptım di- yip işin içinden çıkacak, yukarda Samim KOCAGÖZ arzettiğim sebeblerden dolayı, bu yazızı tenkid olmadığı için, düş- manca yapılmış bir dedikodu ol- duğundan kısaca cevab vermeyi düşündüm, Gerçi, maalesef bu iş, bu dedikoduya cevab yazmek, her ne kadar benim için tenezzül meselesi sayılırsa da, küçük sine- ğin mide bulandırnıamasına dik- kat etmek mecburiyetinde kaldım. Madem ki, bizde herkez hitle- ri ile hareket ediyor, ilmi bir ten- kide her zaman hasret çekiyoruz, demek oluyor ki bu bizim tabia- timiz. Bnnu böyle kabul etmek lâzım, fakat bütün kararıma rağ- men bu çeşid bir yazı yazmağa mecbur kaldığım için üzülüyorum. Uzun boylu, kendimi Sabahat. tin Kudrete karşı müdafaa edecek değilim, zaten buns ihtiyacım yok. Burada bir atalar sözünü kulla- nacak idimama,. Yalnız, &8- bahattin Kudretin birkaç cümle- sini &lıp, hakkımda tevehhüm ettiği çeşid çeşid şeylere, yine 8ö- dece, hikâyelerim hakkında yazı- lan tenkidlerden bazı cümlelerle cevab vereceğim: Kudret bey: «Bana öyle geliyor ki, Samim Ko: cagöz, hikâye yazmak için hikâye yazıyor.. ( - bilmem ne için hikâ- ye yazılır *- ) İnsanlar la onların yaşayışları, aşkları, kavgaları da- ha birşeyleri ile alâkadar olmadı- ğı gibi onları sevmiyorda.. » Bu cümle kâfi. Şimdi bu cüm- lesine ve diğer kendi kendine ge- lin güvey olan laflarına, hikâye- lerim hakkında yazılan yazılardan gelişi güzel çıkardığım, hüküm ve fikirlerle cevab veriyorum; bu yazılar neşir tarihi sırasına göre aşağı alınmıştır. — Devamı 190 ıncı Sahifede — Avrupa medeniyeti denilen ya- lanın, dolanın hakkımızda yazdık- ları satırlar yirmi yıl evvel bizi çok yakardı. Şimdi öyle değildir! Değişen harekette İsviçreli &lim- ler birinci sırada yürüdüler: Bu &i- rada İsyviçrenin elçiliğinde çalışan Wagnidrİn ve Üniversite şefi profe- sör Pittard ın adlarını derin sevgi ile bir daba tekrarlıyorum, Daha böyle yazacak şeğler var! Haftalık hasbıheline sığmaz, ciltler ister... Ahmed İhsan TOKGÖZ