053) — DÜNYA EDEBİYATINDAN : İHTİYARLARIN YERİ ; İ Yazan: ; Ada NEGRİ Çeviren sessassr sevssses . . İ o Yaşar ÇIMEN eliçyana Perşembe günü has- F tahaneye ziyaret saatinde gi- dip, mutat sualini sordu. Has- ta, defterinin sahifelerini Jâkayd evirip çeviren asık suratlı me- murdan aldığı cevaba ne hayret etti ve ne de teessür duydu: — 59 numaralı hastamıf San Jozef sokağından gelen değil mi., Bu gece öldü. O hayırsever ve bir kirpi kadar sevimli bürokratın tefritinde ta- sarrufa riayet etmesi çok isabetli olmuştu, O, birkaç aydanberi, Victore sokağındaki odasının bir köşesinde duran Karavoggio Meryeminin ö- nünde her gün bır kandil yanıyor» du. Bunu neden yaktığını ve bu adağa niçin bu kadar sadakat gösterdiğini de yalnız kendi bili- yordu. İşte, Meryem ans lâzım 0- lan mucizeyi yaratmış ve bu gu- retle : onu hayattan etmiş, Tiçinese kapısındaki tavernaların en meğ- huru olan €ici Frakya veyahut Rossini lokantasında, bir tenviri andıran güzel ses, nükte, hoş soh- bette el açıklığı sayesinde araba- cılıktan kazandığı ve üstelik ça- maşır diken karısından aldığı pa- raları içki kadehlerinin sıralandığı tezgâha saşmaktan kurtarmıştı. Feliçyana'nın felgefesi makul ve çok mantıkıydi: Kim faydasız ise o mugirdır, binaenaleyh muzır olan bir kimse ölmelidir. İşte bu felsefeye nazaran kocasıda tam vaktinde ölmüştü. İki küçük yavru için iyi ve daha âkilâne hareket 188 — Servetifünun — 2402 eden bir dul ana vardı. Çok çalış- kan ve sağlam olup yüz sarhoş babaya bedeldi. Artık erkeklerde de nefret ediyordn, Yedi senelik evlilik hayatında ondan birçok acı tecrübeler görmüş, ve bundan do- layı daima içi sıkıntılı bir kimse olmuştu. Gücü yettiği kadar ara- bayı, kendi gürmeğe razıydı. O za- mana kadar miniminiler de ken- dilerini kurtarmış olacak ve onu düşüneceklerdi, Buna rağmen, haklı olan, fa- kir bir çamaşır dikicinin kazana- cağı paranın üç can doyurmağa kâfi gelmiyeceğine de tamamen kanaat getirmiştir. Hiç tereddüt etmeden bir yerde bir işe girebil- mek için bir tavsiye mektubu, al- mek üzere şövalye Algardi'ye git- ti, Onu evvelden tanıyordu. Yıl- larea evvel çalıştığı bir mağaza- dan uzun müddet ona yaka ve gömlekler götürüp satmıştı. Ken- disi de bir yünlü kumaş dokuma fabrikasının sahibiydi. Şövalye Al- gardi hayretle : — Ne, ne, nef... (Kendi ken- dine söyleniyordu. Ve bu onun acımasından ileri geliyordn). nasıl, nasıl? Feliç- yana!.. Bir fabrikaya sen haf Ne kadar zayif ve nahifsin görmüyor musun $ Cehenneme benziyen böy» le bir yere t&hammül edebilecek misin 9.. Şövalye karşısında duran ke- dıncâğızı büyük bir dikkatle sü- züyordn. Bu culız ve” ufak tefek yapılı bir kadındı. Lâkin gözleri bir fosfor gibi parlıyor ve enerji ile dolu olduğunu karşısındakine derhal hissettiriyor. Şövalyeye ba- kan bu çehrede, çıkık bir çene üze. rinde muutazam yapılı geniş bir 8- gız vardı. Bu çelikten mamul ve öy- le mütehammül bir çehreydi ki, her parçası tam yerine konulmuş her tekerleği hiç bir arıza yapmadan dönen ve hareket eden mükemmel yapılı bir makineydi sanki. Müşfik şövalye, merhametten ziyade, iş &leti önünde iğilen, bu kadının tavrı karşısında büyük bir hürmet hissetti. Fabrikaya girdi. Birkaç ay sonra da günde iki Ji- retle bir dokuma ekibinde yardım- cı oldu. Evet. Bütün kazancı günde iki liretti. Hepsi bu kadar. Şövalye Ajgardı'nın çok iyi kalpli olması- na rağmen, lâkin 1880 yılında da kadın yevmiyeleri bu miktarı 95- mıyordu. Cesur kadın, rızkı cedid, yevmi cedid dedikleri gibi, gün- lük ekmeğini temin ettiğine şük- rediyordu. O zamanlar, ne kooperatifler, ne işçiler, sendika ve ne de grev- ler vardı. O bu parayla hem keh- dini ve hem de yavrularını veş'e ve zevk içinde idare ediyordu. Ço- cuklar okuldan döndüler mi, iyi kalpli bir komşusu onlura göz ku- lak otuyordu. Kendi kendini de mif.. Evet!.. Öğleleri bir çanak ekmekli süt, akşamları bir dilim ekmek ve bir kâse çorba veyahut mısır onundan bulamaç kâfi... Daima gülerek: