dam aiie 0 5. A e © om Dedikodu yapmıyorum — 182 inci Şayfadan devam — I — “ Hiköyeciliğimizde &on yirmi beş yılda büyük gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeleri anlamak için tarih şırasile eserleri görmek kâfidir. Samim Kocagözün “Telli Kayağı, bu tekâmüllerin içinde en genç durağı temsil etmektedir, Samim Kocagözde yirmi beş şenelik tekâmülün izlerini parça «parça görmek mümkündür. Sosyal mes'ele, milli hayat, hahatımızın rerlist müşahedesi birer erari va- kidir., . SADRİ ERTEM Vakıt, 10 Birincikânun 1941 II — “Samim Kocagözü, inkâr edilmez bir realite halinde edebi- yatımızda hiçte küçük olmayan bir yer işgal etmiştir. “Telli Ka- vak, daki hikâyeler iyi görülmüş ve yaşanmış vak'aların anlatılışı- dır. Onlardaki insanları iyi tanı- yoruz. Çünkü onlar, bu toprakla- rın mahsulüdür. ÖMER FARUK TOPRAK Gençlik, 31 İkincikânun 1942 HI — «Samim Kocagöz, dert- lere çare bulan insanlardan bahs ederken, veya çaresiz kalanların ümit uykularını anistırken, oku- yucuyu hayata karşı bir bağlılık * telkin ediyor.» ZİYA YAMAÇ Servetifünun, 5 Mart 943 IV — « Hikâyeler, romanlar vardır, insana hoş vakit geçirtir; güzel üslüb, kıvrak cümlelerle dö- nen sürükleyici vak'alar... Yine hikâyeler romanlar vardır, üslübu güzel olunasa da, yazılıslı kıvrak ve gösterişli olmasa da, ve vak'- adan yoksul bulunsa da, bir şey bir şey saklıdır onlardaki, &ize hoş vakit geçirtmekten fazla kâr bırakırlar; yani kafanın çarklarını dötdürür, ve yaşamanın asıl ma- uası olan düşünceyi getirirler, «Telli Kavağa» her iki fazileti birden veriniz» MUHİR DRANAS Ulus, 17 Mart 1942 190 — Servetifünun — 2407 V —- “Samim Kocagözde bil- hassa sadelik göze çarpıyor. Ana- dolu kasabalarında halk arasındaki müşahedelerini, sanki hiç yorul. madan, hiç tadile lüzum görme- den, olduğu gibi nskle başlıyor. Bu tahkiye tarzı, ihtimal bir çok zoraki ve meraklı hadiseler İct- dından güzeldir. Bütün bu hikâyelerde çok can- lı karakterler görüyoruz.» HALİD FAHRİ OZANSOY Son Posta, 15 Mayis 1942 VI — «Telli Kavaktaki hikâ- yeleri okudum, onların kahrs- manları ile Menderes kıyılarını Sökeyi, Kuş adasını ve dolayısile bütün Eğe havzasını adim adım yeni baştan dolaştım. Çocukiuğu- mu geçirdiğim adalar ülkesi bütün renkleri havası ve şuuru ile göz- lerimde canlandı...» ŞÜKRÜ HALİL TUĞAL Dikmen, 1 Haziran 1942 Bu kadarı kâfi, Sabahattin Kudretin geçen hafta hakkımda irtikâb eylediği bütün ittihamlara bu yazılardan aldığım cümleler cevap verir zannederim, .Ya, bu mubarrirlerin yazdığı tenkitleri hiç saymak lâzım - ki buna im- kân olmadığı apaşıkâr meydanda- veyahutta bizim kudretli efendi- mizin yazısını hiçe saymak lâzım. Eh buna da oldukça imkân hasıl oldn zannederim. Ve mey- dana çıkıyor ki maalesef Sabahat- tin Kudret, benim hikâyelerimi okumamış, okumadığı gibi yalan söylüyor ve ayni zamanda, yazı ile dedikodu yaptığı için fenâ ediyor. Ben, dedikodu yapmıyolum. Böyle sinsi hareketlerden de hoş: lanmam. Eğer, her hangi bir şah- sın bilhassa dostun Sabahattinin benimle bal edilecek: bir meselesi varsa gelir beni görür, konuşur hesaplaşırız. Her hangi bir kimse- nin kalemi, gelişi güzel, şunun bunun elinde oyuncak olmaz. Bu şekilde kendimden bahs etmek cesaret ve küstahlığında bulunduğum için muhterem kari- lerimden at dilerim. Zira, kendim- den bahsetmeyi, hele dedikodu yollu kendimden bahs ettirmeyi hiç sevmem. Zaten kendinden buhsedenden de kimse hoşlanmaz. Samim KOCAGÖZ VİTRİN — 183 nci Sayfadan Devam — yırmak ilmi veyâ provalar ilmini film merkezinden öğrenmek gerektir. Öyle zannediyaruz ki, zevk sahi bi, sanafkâr biri bütün bu teknik i- cabatı Amerikada (Holywood) ta ve yâ Berlinde ciddiyetle etüd etmiş vaziyette bulunmuş olsa, baştan, İyi, güzel, zevki selimle, estetikle, çevri- İen filmler verebilir. Hattâ bunları, şimdiki ler gibi değil de, iHiharla baş- ka memleketlerde de oynatabiliriz. Kısacası : Türk sinemacılığını kur mak mümkündür. Bir şartla, daha doğrusu iki şartla : 1 — Ananesi olan bir film mem- leketinde ciddiyetle çalışıp öğrenmek. 2 — İlk çevireceğimiz filmle a- vangar şeyler başarmağa niyetlen- mek. Yöni büyük ve masraflı film- lerin “lüks-zerafet. ini taklit etme- ye kalkışmayıp, sâdece psikoloji, ze- râfet, fantazi ve artistik orijina- liteye en ön planda yer vermekle. Fakat, bu meseleye yine temas edeceğiz... Cavit YAMAÇ Deniz Müzesi — 184 üncü sayfadan devam — o, iki buçuk asırda Topkapı sshi- lindeki kayıkhanede kızak üstünde kalmış, ve oradan Haliçteki ikinci zindanına, yüzdürülerek götürül- müştü! Türk deniz mimarisinin yüzünü ağartan sağlamlık işte buna derler!.. Geniş bir merdivenden Saray müzenin üst kat salonlarına çıkar- ken, eski Deniz müzesinin hırda- vat ambarı defterine benzeyen rehberini karıştırıyordum. Numara 784: Bastika yahut ayak tabir olunur makara. Numara 785; Ana direğe mer- but tek dilli bastika. Numara 786: Eski gemi inça- atında kullanılan burgular.. Numara 787: Boncuk makara. Numara 6573: Taif vapurundan çıkarılmış Rebekanın heykeli !!! Numara 220: Yangın içinde etfuiye neferlerinin kullandığı te- neffüs aleti 11! Numara 214: Bir kaya parçası ki 1322 de akabenin 15 kilo metre garbindeki yer altından çıkmış o dar kadime kömürlenmiş bir nebat numunesidir....