Kayalığa bindirmiş bir gemi gibi sarsıldım.. Gözümü açtım ki.. Rüya imiş.. Hani nerede ise, ço- cuk gibi hüngür hüngür ağlıya- caktım.. Türk deniz tarihinin binbir kahramanlık destanının şanına lâ- yık bir Deniz müzesi istiyoruz!.. “Vakittir ey gazi Hoyrettin Paşa, yelken açl.,, Reşad Ekrem KOÇU © Alabanda — 167 nci Sahifeden Devam — de üzerinde tadilat yapılarak güya revü şekline sokulmuştur. Bu eser espiri ve sahne ve hele rev tek- niği bakımından sıfırdır. Şarkı finallerinde eski operet tarzı bag- ma kalıp girip çıkmalar göze çarpıyor. Tespit edilmiş hiç bir karakterede tesadüf edilmiyor. Revünün dekorları çok kasvetli, fantazi, ve hiç birtarafı yok. Deko- ratorün çok acemi olduğu Havay adası fonunu yaparken, vaktin gece olduğu düşünmüş, ağaçları karanlık yapmış olduğundan anla- şılıyor. Hele İstanbul fonunda ha- reket etmiyen kayıklar, renk ace- milikleri insanın gözünü alıyor. Işıkların kötü oluşu dekorları bir kat daha kötü gösteriyor. Aktör. lere gelince Ali en güzel rollerin- den birini oynuyor Celâl hiç bir esprisi olmayan ve hiç bir karak- ter taşımıyan bu rolde oldukca iyi oynamıya gayret ediyor. Toto revüuün en kıymetli kadın san- atkârı olduğunu gösteriyor. Semi- ha çok monoton Eyüb Sabri mo- noton olmaktan bir türlü kurtuia- mıyor; Bale çok güzel, buna muka- bil koro çok fena... Bu yeni hareketleri (tebrik ederken şunu söylemek isterim ki bunlar hiç bir zaman Revü de- gildir. Revü ile operet arasında büyük farklar vardır. Revüde dekor bele gibi ha- reket halindedir ve çok fanta» zidir. Tablolar ayrı ayrı fıragman- lar halindedir. Şunu ayrıca söylemek isterimki Revi yazan müellifin tiyatro tek- niğini hele dekor ve ışık tekniğini gok iyi bilmesi lâzım gelir, Tiyat- ronun başlıbaşına ayrı bir janrı olan Revü sahasında tam ve olgun eserler bekliyebiliriz. Safiye ve Alabanda — 197 inci sahifeden devam — leri tekrar edecek bir insanın ya- nına gideceğimi düşünerek, yanıma kalem ve defterimi almış ve cevap- larını kaydetmek niyetiyle gitmiş- tir. Fakat ilk cümlelerden sonra, düşünen, okuyan ve mütemadiyen yenileşmek öğrenmek isteyen gu- rurdan uzak bir entellektüel sanat- kârın kurşısında bulunduğumu an- ladım ve tereddüdümü yoketmek için hayretle onu dinledim. İşte sanatkâr Safiye, ilk onu dinlediğim ânı benide takviye ediyordu ; ka- tası da gesi kadar. Merdivenleri çıkarken düşmüş olduğum tered- dütten kendimi kurtardım ve mü- lâkat verine konuşmamız haasbıhel hâlini aldı. Kalemi ve kâğıdı unut tum, Samimi bir sesle bana türk, Avrupa, klâsik ve modern müzi- ğinden, tercih ettiği yerli ve Av- rupalı sanatkârları ve bunları ne- den tercih ettiğini anlattı ve izah etti, Sonra, türk esprisini, türk halk müziğini tam bir münevver edö- sıyla anlattı, Alaturka'ya clan lâ kaydisi ile, kozmopoltiizm'den ka- çındığını söyledi. Hepsinin üstünde türk halk müziği wardır. Bizi nik- binliğe, yaşamaya, neş'eye götüren türk ruhunun ifâdeşi halk türküle- ridir. Alaturka'da, derin hüzün bedbini, bizim olmayan bir teessür vardır, diğer modern denilen koz- mopolit ahenklerde de biz yoknz, onlar fersahlares kalbimizden, içi- mizden bizden tuzaktadır, Sonra yine samimiyetle projelerinden, ni- yetlerinden bahsetti. Sâf revü'ye gelince, her yeni şeyi olduğu gibi bunuda alkışla. dığını söyledi. «Alabanda» daki şarkılarını 8€- verek okuduğunu bu janrın bizde tutacağına kanaati olduğunu ân: lattı. Açılacak bir revü tiyatrosu fikrini alkışladığını ve belkide buna iştirâk edeceğini, ses ve sah- nemizde terakkiler gördüğünü söy- iedi. - Edebiyattan, resimden güzel sanatlerden, sinemadan bahisler açtım. Safiye her söylediğime, her gorduğuma samimiyet payını yük- lenmiş cevaplar verdi. Pedereweki, Cortot, Sehubert'e dair hoş fıkraları, Gide ve Dosto- ewaki hakkında fikirleri, Safiye'nin bir taraftan durmadan okuduğunu bans ispat etti. «Alabanda» revüsü çok muvaf- fakıyet kazandığını ve bu muvaf- fakıyet'e sevindiğini söyledi. Sa- mimi temennisini bu janrın ilerlet- mesini, bundan kendinin de buu çok sevineceğini izhar etti. «Alabanda neticeyi elde etmiş bir niyettir» dedi. Safiye biran için oturdnğu yerden doğruldu. evaplarımın seli ile bir çeyrek saatte bitiirmeye niyetlendiğim hasbıhali tam iki saate uzaltığımın farkına vardım. Mahcup bir tavırla af taleb ederek ayrılırken, bu biricik ses sanatkâ- rımıza teşekkür ettim. Merdiven- leri inerken, çıktığımın tam aksine olan fikirlerle donatılmış olan kafamda samimi kelimelerinin ak- #i israr ediyor ve beni tebessilm- lerle garkediyordu. Behçet GÜNEBAKAN İbtiyarların Yeri — 7189 unea Sahifeden Devam — bütün dikiş ve ocak başında durma kabiliyetlerini baltalamış ve hiçe indirmişti. Tesesella'ya gelince o, her gün yiyeceklerin pahalılığın- dan, müşterilerinin hasisiğinden şikâyet ediyor ssabileşiyordu. Za- yallı Feliçyanal.. Kendi etinin bir parçası olan oğlunun evinde bir hizmetçi gibi otnrdnğu hissini bir türlü yenemiyordu. Zengin bir köy- de muallimlik yapan küçük oğlu Leonardo annesine yazdığı mek- tuplarda : — Biraz daha ciddiyet anne- ciğim İ,. Çoğu gitti azı kaldı. Seni yanımıza alacağız, diyordu. .. Yanımıza mı? Demekki o da yalnız değildi. Hep ayni ko- medi: Bu mevsimsiz bir evlenme, daha doğrusu Françesko'ya rekabet hislerinin galebesi değildi Leonar- do genç bir şairdi. Hem de hülya lara gark olmuş bir şair, Diplo- masını &lır almaz (bir yıldırım süratiyle) köy okullarından birine güniük yiyeceğini temin etmek için koşmuştu. Lâkin ayni mek- tepte karşılaştığı siyah kıvırcık saçlı ve civelek muallimeye gön- lünü kaptırmıştı... Hattâ, Titi on dördüncü ayını doldurmuş ve çarpık bacakları üzerinde yürümeğe başlamıştı. Leo- nardo ikinci bir mektubunda: Seni almağa geliyoruz. Artik bizimle beraber yaşıyacaksın, Diyordu. 191 — Servetifünun — 2402