13 Ağustos 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

13 Ağustos 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hikâye | SA A “Ep Yazan: Hüseyin HÜLKİ — Geçen sayıdan devam — Ve nehayet odanın loş bir köşesine yerleştirilmiş ve parlak şamdan- larında kırmızı renkte mumlar bulunan piyano.. Üşerinde henüz yeni alınmış (Granados)ın dans İspanyol notasile bir sürü artist fotoğrafları duruyor.. Gizli elek- tirikle ışıklandırılmış dıvara gö- mülü akvaryom içindeki çeşit çe- şit balıklar. Ve daha ismini bil- mediğim bir sürü ufak tefek eşya.. Bütün bu eşya ve renk tufan! arasında şaşkın ve mecalsiz tavur- larımla ayakta duruyordum. Tavan arasındaki odam ve demir karyo- lam âklıma geldi. Ve içimde bir utanma duydum. Kadın hâlâ gü- lüyor, yüzüme baktıkça neş'esi ar- tıyordu. Sonra ayaklarını uzatarak divanın üzerine oturdu. Bana da karşısındaki koltuğu gösterdi. Bir müddet sedirin önünde ayakta durduktan sonra ani bir karar ve- rerek koltuğa yerleştim. Kadının kahkahası beynimde; odun biçen desterenin tahammül edilmez ge- sine benzer uğultular yapıyordu, Fakat o şimdi artık gülmüyor, beni sakin ve mütecessis gözlerile seyrediyordu. Bu marazi gözler fevkalâde bir renk ve ateş içinde parlıyor, ipek robunun altından vucudünün ince ve yumuşak hat- ları gözüküyordu. Dekolte iskarpin arasındaki kızıl tırnaklı; küçücük parmaklari sedirin yeşil rengi or- tasında; ufak mayıs böceklerinin beneklerine benziyordu. Birden- bire elini başımın hizasına uzata- rak saçlarımı işaret etti. Çekin- meseydi, yahut birbirimize alışmış olsaydık kafamı yumruklayacaktıf.. Gene sarsıla sarsıla gülerek : — Ne garib adamsın dedi; böy- le dahamı güzel oluyor !. Pomatlı ve muntazam kesilmiş saçlarla örtülü parlak kafalardan artık tik- sindim., Şurada gördüğün ve hiç 150 — Servetifünun — 2399 danık hali vardı. biri bana ait olmıyan eşyaların içinde bu boş kafalardan birçok- larının fotoğrafları vardır, Bu 6ş- yalar beni sinirlendirdiği halde onların arasında bulunmak bana huzur veriyor., Biraz durdu. Yeni görüyormuş gibi beni baştan aşağı süzerek: — Kızma ama yavrum, sende on- lardan farksızsın...Hah hah hayyyy.. Bu kıyafet seni uptallaştırıyor.. Hattâ öbür sersemlerden daha çok gersemleşiyorsun !.. Bu bayağı bir şey... Hah hah hay y yy. Yani kendini bâna dahs mı güzel gös- termek fikrindesin $... Ha, söyle bakayım bana, öyle değilmi?.... Saçlarımı dağıtmamı işaret etti. Heyhat ki onları kestirmiş, düzelt- tirmiştim.. İnsiyakı bir hareketle parmaklarımı kafamda dolaştırı- yor, hayretle bu garip ve esrur dolu kadını tetkik ediyordum. Şaşkinlığım o derece büyümüştü ki ona cevap verecek bir kelime bulamıyordum. Kadın benimle, maalesef bana benzeyen bütün hemcinslerimle alay ediyordu. Kah- kahaları arasında acı ve kuru bir şey vardı sanki.. Hiç bir zaman unutamıyacağım mağrur göz be- bekleri içinde korkusuz bir iztirap seziliyor, istihfaf dolu sözlerile beni ezdikce neş'esi nisbetinde kederide artıyordu. Durmadan güldü. Kuv- vetten kesilinceye, o tıkanıncaya kadar... Gonra &ırtüstü sedire uzandı, Küçük buklelerle örtülü bağını yastığa gömmüş vaziyette, göğsünün geniş hareketlerile nefes alarak 8688iz duruyordu...Gözlerin de çılgın ve marazi insanların bu- Bu gözler bazan Şahinin hakim bakışlarına benzer renk alıyor, bazanda güldüğü za- man haincesine kısılıyorlardı. O geceyi hiç unutmam dostla- rım.. Bu kadın deli mi diye düşün- düm. İçime garib ve miskin bir korku yayıldı. Ona bütün varlı- gımla bağlanacağımı biseettiğim bu esrarlı gece ortasında o, göl- geleri büyülten ışığın altında vah- şi bir Paris soluyuşiyle yatıyordu, Dakikalar geçiyor, onun iztirabı yanında kendimi küçük görüyor- dum. İçimden : — Nasıl, nasıl diye tekrarla- * dım.. Şu eşyalara bile dokunabil- mek aklımdan geçmezken bu gece, şu divanda oturmuş kadının ya nında bulunuyorum. Sonra o be- nimle alay ediyor!. Küçülme hüsünden doğan ga rib bir gurur ve cesaret benliğimi kaplamıştı. Rüya görüp görmedi. ğime inanmak ister gibi oturdu- gum koltuktan kalkarak divana yaklaştığım zaman derin bir uy- kudan uyandırılan insanların te- lâşlı hareketleri içinde yüzü kor- kunç bir mânâ aldı. Gözlerini hid- detle açarak : — Ne, sen buradasın ha?.. Iâ burada duruyorsun !. demedim mi#... Çabuk çabuk!.. Sonra divandan fırlıyarak üze- rime yürüdü — Hayâl ne bekliyorsun ser- sem, diye isyan ve hiddetle bağırdı.. Beni beğendim mi zannettin, küçük bey.. Hah hah hay yy siz sinekler kadar birbirine benzeyen küçük ruhlarsınız.. Bıktım sizden diyo- rum işitiyor musun.. Evet, biktim. Öbür budalalar gibi rvustaj tavur- lar takınarak karşımda durma, Gülmekten katıltacaksın beni!.. Sizden bıktım anladınmı şimdi, pomatlı kafanızdan, parlak yüzü- nüzden, kuyruklu elbiselerinizden, yalanlarınızdan, sevginizden... İşi- tiyormusun koca budala... Haydi çık... Çabuk çık!... Ve ayaklarını yumuşak halı üzerinde sürüyerek beni arkamdan kapıya doğru itmeğe başladı. Çok şükür ki hazırlanmağa vakit bula- bilmiştim. Çılgın kadına hiç ol- mazsa iki kelime söyliyerek gitmek istiyordum, Maksadımı anlıyarak : — Sus birşey söyleme.. Senden ve senin cinsinden nefret ediyo- rum!. Haydi çık.. Diye bağırıyordu. Bir rezalet çıkacağı korkusuyla ağzımı açma- dan dışarı fırladım. Bir müddet koridorda şaşkın ve mütereddit durdum. Kapının ardından kadı- nın çılğın kahkahaları kulağımda uğultular yaptı. Sonra divana dü- şen bir vucudun sesini eşittim.. .A- Sana git Haydi çık dışarı. — Devamı 153 ncü sayfada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: