(ko nuşmalar | Sirde Ne Yapmak Lenormand tarzında bir 'eserdir. Bununla anlatmak istediğim, şair kalmakla beraber, son haddine ka- dar şair adam olmaktan ve basit hayalât içinde boca- lıyor görünmeklen çekinişimdir. Hem esasen bugün köşede bucakta “çair adam, olarak göze çarpan sürrealist, dadaist ve fübürist bazı gençler vardır, onları kendi sahalarında serbest bırakmak ve arala- rına katılmamak daha doğru değil mi? Onların hiç değilse gençlik gibi bir mazeretleri var, biz dünkü- ler böyle bir mazereti kime kabul ettirebiliriz $ Şimdi #ize Cumhuriyetin onuncu yılında Şehir Ti- yatrosunda temsil edilmiş olan ON YILIN DESTA- NU'nda Gazi tablosunun sonunu okuyacağım. Bu piyes in o tablosu size diğer tablolar için de birfikir ve- rebilir sanırım. ON YILIN DESTANI'ndan GAZİ tablosu Gönül Ne &bide!.. Turgut Kanatlanmış sanırsın Gazinin bindiği at!.. Turgut Ya onun görünüşü?.. bu ne eser.. bu ne işl. Turgut Gazi eseri gibi bulutlara yükteliş!, . ne san'at (Gazinin heykelini göstererek) Düşün, Gönül, dehası ne dehadır bu başın! Gazi heykellerinin bu kudreti ne teşın, Ne tuncun, ne sanatkâr elinin eseridir, O ele kuğret veren Gazinin elleridir: O eller der ki yürü, o eller der ki yarat, En şerefli eseri yaratmak zevkini tat! (Heyecanından bir elile Gönülün holunu tutar ve diğer elini Gazinin heykeline uzatarak.) Düşün, Gönül ne yaptı, ne yaptı bu kalıramanf Türkün bahtı kararıp omzu çöktüğü zaman Hayat veren bir güneş gibi parlıyan odur, Bugünkü saadeti vatana yayan odur. Gönül (Heykelin karşısında hürmetle eğilerek) Şükran sana, 6y ulu, sevgili başbuğumuz! 152 — Servetifünun — 2399 İstedim | | Yazan: Halid Fahri Ozansoy | Turgut (Aynı ihtiramla.) O olmasa kalmazdı bugün dağ kovuğumuz. (Yürümeğe başlarlar. Tam heyke- lin önünden geçerlerken.) Odur kurtaran bizi tutarak kolumuznan. Tehlikeler içinde, karanlık yolumuzdan < Nur fışkırdı atının ayakları deydi de... (Karanlıkta gittikçe silinerek kay- bolurlar. Sahne yine boş kalır. Ay tekrar bulutların arasından sıyrılarak abideyi aydınlatır. Sükât gittikçe derinleşir, derinleşir. Nihayet ay ışığı allında, gülle taşıyan Türk kadın heykeli hafif bir harekelle yavaş yavaş ounlanmağa başlar. Önce başımı çevirir, sonra el- lerinin vaziyetini değiştirmeden, gülle taşıyan omuzla- rım yukarıya kaldırır, içini çekerek derin nefesler &ler ve Gazinin heykeline döner. O zaman sesi derinden işl» tlir, Gülle taşıyan kadın heykeli (Ağır, muhteşem, esrarlı bir terenmümle.) Bir gülle taşır gibi ah Ea yetseydi de, Atının üzerinde öpe öpe elin Sırtımda taşısaydım ii LAM. (Heykeli sırtına alıyormuş gi- bi sevinçte başinı uzalıp omuzlarını öndirerek, ağzı diş- lerini gösteren bir neşeyle açılmış, benliğinin bütün iş- #yakıyle Gaziye bakrr, bakar. Artık, hayattan aldığım intibaları tesbit eden şi- irlerime geleyim. İşte Paravan cildi. Bazan, gözlerimizi kapadığımızda mazimizden bö- zı anları hayalimizde safha safha canlandırınız. Bir tedai başka başka bir tedaiyi doğurur. Bu, eski bir sinema şeridi gibi kopa kopa uzayan levhalardan mürekkeptir. Bu günümüz, düşümüz ve en eski gün- lerimiz hep birbirine karışırlar. PARAVAN'daki Göz- ler kapalı isimli şiirim bunlardan biridir. Anne sevgisi ve anne hasreti, insanlık duygulam- nın başında gelir. Ben çok küçükken anamı kaybet- miştim, Gözler kapalı'da onun hatırasına eğilmişim- dir. Fakat ayni mevzua diğer manzumelerle de ad- etmek ihtiyacımdan kendimi alabildim mi? Ne müm- kün! İşte iki tane daha. Bunlardan ilki yine bu pe ravan cildindeki Eyüp sırtında sernameli şiirdir, ikip- cisi SULARA DALAN GÖZLER'in şon parçasıdır. Bu ikincisini okuyorum: