A EŞ ni Me ve tenevyür etmek arzusunu kuv- vetle izhar eden vatan evlâtlarına elimizdeki gazetelerin hepsini gön- deriyoruz. Onların sevinci, akşamın bir yaz yağmuru gibi inişi ve kâh tarih hatırlatarak karşılaştığınız ve kâh farkina varmadan gizlenip yine birden önümüzde beliren Sakarya'nın şirin sularını düşünür- ken kafamızda uzayan bir ses var; — Haaaadis ! Haaaadis!... lsrarını trenin götürdüğü ak- sisedasını dağların muhafaza etti- ği bir ses... Tatasyonlar birbirini kovalıyor mütecessis başlar pencereden &8r- kıyor ve akşamın sessiz ve ta26 karanlığında bir taraftan bir ses yükseliyor : « Turnalar, uçun! > « Yayladan geçin > « Yârimi seçin, turnalar» Münir Süleyman hâlâ pencere- de dalgın, Gavsi mütemadiyen « Dağ başını duman almış > tun unuttuğu mısraları hatırlamakla boğuşmada, Cemalettin Saraç- oğlu mevzuunu uzatmakta ve dağların başını dumanlar kapla- makta... Kampta Otobüs, bizi Anadolu akşamı- nın letâfetine dalmış ve belki de göreceklerimizi tasarlamakla ge- gen bir sükünet anı içinde kampa götürdü. Akşamı dağların temiz havası içinde heyecandan titriye- rek geçirdik. Sabah kampana tembelliğimi- zin alışmadığı bir saatte gözleri» mizi açtırdı. Dışarı çıktığımızda yeşil bir dağ « İstiklâl marşı » ile bayrak çekiliyordu. Bu çelik gibi delikan- lıların sesi tabiatin yalçın kayala- rını bile hayrete getirmişti. Teftişteki « Sağ ol!» ve dinç, gürbüz delikanlıların duruşları tunç birer heykel gibi bu temiz ve demir gibi sağlam havanın is çinde bize doğru uzanan milli €- serlerin eni sağlamlarından biriydi, Havayı birden tayyare seslerine gark oldu. Havada sıralanan tayyareler- rilen motörleri birden kesildi. Du- daklarımızı kanatırcasına ısınıyor- — devanu son sayıfada — r Kanatlı İnsanlar Konuşuyor Siir Annem : “Göreyim seni evlâdım, yetiş de Türkün havalarına düşmanı sokma !,, Diyor. GAVSİ OZANSOY | «— Ben, Bulgaristan Türkle- rindenim. Daha pek küçük yaştay- ken havacılığa karşı bir sempati hissederdim, Arasıra şehrin üzerin» den geçen Bulgar tayyarelerini gördükçe, ben de bir tayyareye atlamak ve uçmak için can star- dım. Yaşımla birlikte içimdeki bu sevgi de büyüdü, önüne geçilmez bir arzu halini aldı. Türk gazete- lerindeki genç kızları havacılığa tegvik edici yazılar da, içimdeki sevgiye kuvvet katıyordu. Fakat beni havacılık mesleğine atan asıl mühim hâdise...» İnönt kampının henüz on altı sında olan küçük ve çalışkan &8- lebegi Nezihe Vranyalı bir an &u&- tu, O kadar heyecanlı konuşmuş- tu ki, yorulmuş ve sözlerine kısa bir vakfe vermek zaruretini duy- muştu. Bu kısa dinleniş anında onun yüzüne dikkatle baktım. Bu yağız yüzün sert ifadesinde şimği sadece birkaç romantik muharririn romanlarında yaşıyabilen dünkü gençkız çehresinden ayrılan ne bariz çizgiler vardı. Bu yüzde üç şeyi toplanmış gördüm : Azim, irade ve cesareti... Simsiyah gözlerinde 16 yaşında bir genç kızın pek ta- bii olan basit ve süslü hayallerin- den eser yoktu; onlarda da sadece bu sert ve metin ifadeye rasladım. «— Evet, beni havacılığa atan asıl hâdise, Balkan turnesine çıkan Sabiha Gökçenin üzerimde bırak- tığı tarif edilmez tesiridir. O, Bul- garistandean da geçmişti. Gökçenin tayyaresini semada gördüğüm gün- kü heyecan, © bütün benliğimi sarsan milli gururu kelimelerle anlatamam. Sonra, Türkiyede bu- lunan bir akrabam vasıtasile Türk- kuşuna kabul edilmek için teşeb- büste bulundum, Ve işte görüyor- sunuz, ailemden ayrılarak buraya koştum, bu en büyük arzuma kavuştum.» «— Şimdi, varmak istediğiniz gaye 1» «-— Pilot olmak, Gökçen gibi büyük seyahatlar yapmak, rekorlar kırmak» i Nezihe Vranyalı ile konuşurken talebeler etrafımızı o şarmışlardı. Hepsinin de saadetten gözlerinin içi gülüyordu. Hepsinin de bakış larında aynı aşkın, aynı arzunun alevi yaniyordu. Bir tanesinin gözleri konuşmak ve heyecanını anlatmak ihtiyacile o kadar tutuşmuştu ki ; dayan&- madım, sordum : «— Küçük, senin ismin ne f»> Muammer.» Yaşın 9» — On beş» Nerelisin sen ?» «— Silifkeliyim, ağabey.» «— Güzel. Öyleyse anlat baka- lım, bu havsecılık aşkı sende nasıl başladı 9» O, birden değişiverdi : haya- tanın bu en mes'ud ve en büyük hadisesini anlatmak imkânı onu coşturmuştu, Fakat, sevincini de pek belli etmek istemiyordu. Etru- fımızda konuşmak içincan stan daha o kadar arkadaşı vardı ki... Onları kıskandırmaktan ne çıka- caktı f «— Bir gün dedi, Silifkenin üstüne bir filo gelmişti. Oh, bilse- niz ağabey, havi öyle güzel uçuyorlardı ki... Derken yere bir takım kâğidlar attılar. Koştum, bunlardan birini de ben kaptım. Bu kâğıdiarda 'Türkkuşuna üye olmamız yazılıyor, gençler hâvacı- ağa teşvik ediliyordu, İçimde ani | di Mz «— - Devami son sayfada * 21 — Servetifünun — 2352