18 Eylül 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

18 Eylül 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 210 nci Sayıfadan Deveni — duk, Ani olarak havada paraşüt- ler açıldı. Beyaz bezlerin ucunda sallanan çocuklar iki dakika sonra sahayı bir pamuk tarlasına ben zetti. Onları birakan tayyareler uzaklaşırken bir diğeri yükseldi, motörünü kesti ve içinden tek ki- şi kendini koyuverdi. Fakat bu ne ? Ruyalarımızda arasıra kovala- nırken bitmeyen bir uçuruma yu- varlanışımızın heyecanı kalpleri- mizde ve dudaklarımızda yer aldı. Kendini koyuveren paraşütçü ha- vada bir hayli yuvarlandıktan sonra ( nihâyet |) paraşütünü açtı. Bu 8 saniyeli atlayıştı. Atlayan Rüstem ilk sâniyelerde neler his- settiğini anlatırken arkamızda 80- guk duşlar hissediyorduk. O, ise en ehemmiyetsiz bir şeyi anlatı- yormuş gibi konuşuyordu. Bir tayyrenin arkasına bağls- nân ve işinde pilottan gayri hiç bir şey bulanmıyan plânörlerden biriyle Âli epemizde kıvranmalar, yükselip alçalmalar, dönmeler yap- tı, İçi bomboş pervanesiz ve mo- törsüz uçan bu aleti seyrederken nunları hilâfına fanatik valde ego- izmim yüzünden elimden tam yir. minci baharını doldururken alın- diğını mürikdim. Onun hayeli hâ- yali hâlâ canlanıyor. Ve: «- Beni yaşatmak istiyorsan, başkalarını da benim gibi sev, di- yordu. Hâlâ (Mader evinde) ikamet ediyordum, Frida da benimle be raberdi. Derhal pZürich'in İtalyan ma hallesinde bir Mişafirhane inşa et- tlrmeğe karar verdim. Buraya oğ- lumun ismini izafe edecektim. Hemşire Frida da burada ki dok- torların yaninda kemşirelik yapa» caktı, İnşaata başlanı. Ben hergün ufak bir el arabasile buraya taş taşıyordum. Bu taşlar istif edilip bir yeni duvar meydana gelince, oğlumun ruhunu şadediyordum. Bütün bunlardan sonrs üstad Staub'ı çağırdım. Artık onun duy- duğu ıztrabı kışkanmıyordum. Çünkü benim ıztırabım onun izti- rabından farklıydı. O günden sonra, 'Tanrı bana her gün için oğlumla birlikte dört elle piyano çalan üs- tad Erman Staub'ı dinletti. Yaşar ÇİMEN 216 — Servetifünun — 2352 bile, başımın döndüğünü söyle- sem, yalan değildir. Beş tayyare yan yana sıralanıp üstümüzden uçtular. Hiç bir mâ- bir elin o simetrik sıraya koyam- yacağı bu tayyareler başımızdan saçları (ve Münir Süleyman'ın şap- kaşını ) alacak kadar aşağıdan u- guyorlardı. Beşli Filo, biribirinden daha çevik, daha cesur adamların ellerindeki bu tayyarelere bakar- ken gözümüz mavi ufukları deli- yor ve bunlara hakim 'Türk çocuk- larına olan hayretlmiz git gide ar- tayordu. Aralarından biri yine ayrılıp yukarı, tepelere uzandı, Harikül- ade « Zooping > lerle bize doğru iniyor, fırtınalı havalarda yelken- liler gibi yalpa ediyor, pike iniş- lerle geliyor toprağa sürünürceşine alçalıyor ve birden bir mum düz- lüğü ile yükseliyor.. Hüseyin Uçar ın bu fiyürleri bizi sevinçli endi- geler içinde birakiyor... Semâya türk kızları “üçlü filo, hâlinde uzanıyor. Bu fevkalâde ve sâdece milletimize has olan cesaretli kızların uçuşu kalpleri. mizi sevinç bayrakları ile done tıyor. Öğleden e otobüsle bir t6- peye çıkıyo de 1 plânörler sâkin - sâkin uçmakta... Öyle sâkin dolaşıyorlar ki, san- ki bavada uyukluyorlar. Buna, « yelken uçuşu > diyorlar. Ve he kikaten bir ilkbaher sükünetinde düpedüz denizde, yüzen kotralara benzemekte, bürümüş Buraya yazdığım kelimelerle sâdece gördüklerimi kaydetmek istedim, fakat içimin derinlikle- rinden tabii bir serbesti ile taşan bir itirafta bulunacağım : Gençlik İnönü kampında yeni bir hayata doğmuştur. İnönü kampında, gördüklerim, bütün tasavvurların fevkindedir ve bugün onlardan bahsederken aozimin mumu gatırlarıfiı aydın- latamamakta | Bu yan yana gelen adeleler ve kanatlardan sağlam türk nesli için bir ruh doğmaktadır. Ve bunu başaran T. H. K, unu ne kadar çok alkışlasak yeridir. Cavit YAMAÇ — dllinci sahifeden Devam — bir istek duydum. Birdenbire ba- vacı oliiağa karar vermiştim. Ak- şam evde meseleyi babama açtım, o derhal kabul etti. Fakat annem biraz meraklanıyordu, meslek teh- keli diye. Amma şimdi o da memnun, bana : «Göreyim seni evlâğdım, yetiş de, Türkün havalarına düşmanı sokma» diyor. Hani, ben de yetip- tim yani.. Plânörle tek başıma uçu- yor, paraşütle atlıyabiliyorum.» Öğle yemeğinden &onra, kam- pin idare binası önünde hasır kol- tuklara yaslanmış, kahvelerimizi içiyoruz. Meg'ud bir tesadüf, Ata- türk kızı Sabiha Gökçen de yanım- da oturuyor. Gökçenle dereden tepeden başlıyan konuşma havacı- lığa intikal etti; Balkan seyahatin- den, meslek hatıralarından bahse- diyor. Onun da gözlerinde, biraz evvel görüştüğüm taleberinki gibi ayni ışık, ayni aşk, aynı hararet var. Bir ara, gözlerim parmağında- ki alyansa ilişti, sordum : — İzdivaç, meslek hayatınıza sekte vurdu mu 1..» «— Hayır, sadece çalışmalarıma 10 ay kadar fasıla verdim. Fakat, İzdivaçtan dolayı değil, Atatürkün ölümü beni çok sarsmıştı, bu İsti- rahate muhtaçtım.» «— Bu mesleğe siz mi atılmak İstediniz, yoksa Atatürk'ün teşvi- ki mi rol oynadı» Gözleri parladı : «-- Her şeyde olduğu gibi des di, Onun tesiri, Onun teşviki rol oynadı.» Bu bahis onu fazla heyecanlan- dırmışta, biraz sonra gözlerine de- rin bir teeasürün çöktüğünü gör- düm. Bahsi değiştirmek istedim : 4— Sizleri görüyorum da, de- dim, bir de eski Türk kadınlarını düşünüyorum, Arada ne geniş bir mesafe var.» Sabiha Gökçen, atıldı £ «— Türk kadını daima böyley» di dedi. İstiklâl Harbini unutuyor» sunuz galiba,» Binirlenmişti, Ne demek istedi- ğimi izah ettim «— Hayır, Türk kadınındaki aşil hasletler bakımından değil; cemiyetin Türk kadınını anlayışı bakımından.» «— Evet, o başka.» Türkkuşu teşkilâtına nasıl dört elle şarılmıyalım ki, Sabiha Gök- çen bile onun eseri, Gavsi OZANSOY

Bu sayıdan diğer sayfalar: