Ellibir Yıl Evvelki Servetifünun'dan: 19 Eylül 1691 tarihli ve 29 numaralı «Gervetifünun» dan : Şiüunat : Telgraf ve telefonun sürat de- recelerini tecrübe etmek üzere ge. gende Boston ile Nevyork arasın- da bir tecrübe yapılmış, geçen on dakika zarfında telgraf 330 kelime- yi nakletmiş telefon işe 346 kelime söylemiştir. Telgraf muhabere €s- nagında asla ınkıtan uğramamış, te- iefoncu ise anlaşılmıyan kelimeleri bir kaç defa tekrar etmeğe mec- bur kalmıştı. Bir istatistiğe göre telgraf ve telefon saatte takriben 2000 kelime naklediyor. Yekdiğe- rinden şüratçe farkları yoksada, yalnız telefon da yazıya ihtiyaç görülmüyor. *ş Bir takım kantarlar vardır, üzerine çıkıp üştündeki ufacık de- liğe muayyeu cinste bir para atı- “hnea derhal sizi tartar, okkanızı tasrih eder, Bu neviden Avrupada birçokları vardır. Meselâ sokakta kibrit, aigara, çikulata, saç iğnesi almak için bu nevi &letler görülür. Deliğe icabeden parayı bıraktığı- nızda içindeki eşyadan biri çıkar. Bu kabilden olmak üzere Amerika- da Bostonda hayvan tutmağa mab- sus olanını yapmışlardır. Bir sokak başında hayvandan inip orada bu- lunan hayvan âletinin altına gelip bir bakır para attınız mi iki demir kol çıkıp hayvanın dizginlerini tu- fuyormuş. Dönüşte ise elin üzetin- deki: «İki bakır para at da hayva- nı vereyim» ibaresine uyularak pa- ra atıp hayvan alınıyormuş, Yeni kitaplar ; Hıfzıssıhha kitapları denince derhal akla Besim Ömer gelir. Zi- ra bu gayretli muharririn bu sa- hada verdiği eserler yirmiyi aşmış- tır, İşte Besim Ömer Bey bu defa- da «Tenasül» ve <üztim ile tedavi» adlı iki kıymetli eser meydana getirmiştir. Bu kitapların münde- reçcatının ehemmiyeti isimlerinden anlaşılır. Zâten hıfzıssıha denince Şüunat — Yeni kitaplar — Yeraltı trenleri herkesin alâkadar olduğu mühim bir mesele ortaya çıkar. Sıhhatimi- zi korumak gibi en büyük hizmeti bize yapan bu asarı tıbbiyeye e- hemmiyetle anılır ve müellife müteşekkir kalırız. Binaenaleyh, Besim Ömer beyin yeni eserleri hakkında yazı yaz- mak fazladır. Yer allı irenleri : Şehirler dahilinde yer altında işleyen trenlere “Metropolilen,, der- ler, Bunların gördüğü hizmet yer altında yük taşımaktır. Yer altı de- miryolları evvelâ Londr4#'da yapıl- mış, sonra Amerikada görülmeğe başlamıştır. Bugün Londra'nın her mahallesi diğerine kısmen yeraltı ve kısmen yer üstü trenlerile bağ- lıdır. Yer üstünde gidenler, sokakla- rın ve damların fevkine inşa edil- miş kemerler üzerinde hareket eder, yer altı olanlar ise bizim Beyoğlu tüneli fakat müstevi z6- min üstünde giderler, tek bir huy vardır, o da çalışma- dan veyahut pek az emekle hazıra konmak hırsıdır. Değirmenderede köylüler için- de geçirdiğim bir kaç ayda bizim köylü hayatının vaktile çok iyi prensiplerle kurulmuş olduğunu bir daha gördüm. Bugünkü müd- hiş muharebe gösteriyorki dünya- da en büyük saadet sade israfsız ve çalışkau köylü hayatıdır. Köy- lârün ihtiyacı mahduttur. Lüks denilen nesneyi bilmez ve tanr- maz. Çalışmak ile kanaat onun ruhunda yaşar. Bir vede otu- xup sıl köylüleri konuşurken din- lerseniz söz arasında sık sık ata sözlerini ileri sürdüklerini duyar- sınız. Bu defa, bir gün yukarı dağ köylerine doğru çıktım, Onlarda hayat daha sade ve zuhi intizam daha düzgündür. < Hazıra dağlar dayanmaz !>» « Alın teri ile ka- 206 “— Serveifünun — 2352 e zanmalı > , « Haydan gelen huya gider! > « Başa gelen çekilir! » « Buna da şükür, daha beteri vardır » gibi çok felsefi ata gözle- rini gik sık duydum. Köylülerimi- gin bir büyük ahlâki kuvvetleri de israftan kat'i surette uzak durmak itiyadlarıdır. İsrafa alışmamak he- le böyle umumi muharebe felâke- ti zamanında çok büyük kuvvettir. Sonra köylü borc etmeyi sev- mez. Malını ve mülkünü elinden çıkarmaz. Bağ, tarla ve meyve bahçesi yetiştirmek köylünün zev- kidir, fakat onları satmeağı syb sayar. İşte bütün bu gördüklerim ve anladıklarim dünyada sade köylü hayatına olan sevgimi bir kat daha arttırdı. Belki şimdi bi- raz bozuluyor ve azalıyor, fakat köylerde birbirine yardım hâlâ çok vardır. Hele gile içinde şehirlerde ik olduğu gibi azalmamıştır. Köyün birisinde tanıdığım bir karı koca vardır. İkisi de ihtiyardır. Çocuk- ları yoktur. Erkek beş yıldan 2i- yade yarı belinden aşası tutmaz haldedir, köşede oturur. Kadın en şefkatli hasta bakıcı gibi kocası ile meşguldür; onun şemeğini ve- rir, giydirir, her ibtiyacına bakar. Şurası şayanı dikkattir ki kadının ağzından bir def'acık olsun bu & cı hayat hakkında en ufak bir şi- kâyet kelimesi dğuyulmamıştır. Son- ra kadın kocasından miras bekli- yur '. Teğildir; Bir ufak tarlanın ve İiğın geliri ile geçinip gidiyor- lar. Hu karı kocayı Değirmende- reye gittiğim her yıl derin bir gev- gi ile görürüm ve çok mütehasâis olurum. Ahmed İhsan TOKGÖZ