M. HULÜSİ DOSDOĞRUNUN BİR HİKÂYESİ BİR YAZ GÜNÜ — Uğurlar ola arabacı !.. 4Cens- ze arabası acaba geçti miki” Arabacı sıska bir atın çektiği çinko kaplı büyük ciğer arabasının dizginlerine asıldı. Terli parmak. larile bir yol kıllı yüzünü tatlı tatlı kaşıdıktan sonra; yol kenarında güneş girmesin diye ellerini gözle- rine siper etmiş kendisine bakan kadınlara döndü; — Her halde geçmemiş olacak. Yeşil, aşı boyalı, demir kapılı bir arabadır. İki at çeker; atlardan birisi, alaca diğeri duru siyahtır. Bir gözü kör bir arabacısı ve çe- nesi düşük bir imamı vardır Her gün bu sıralarda buralardan geçer. Ben salhansdan dönerken hep ona buralarda rostlarım. Merak etme- yin şimdi görünür. Her halde bir cenazeniz olacak 7. Yağmur sularınını kam beş, kum- beş ettiği bozuk yol kenarında bir- birine dayanarak duran iki şişman kadından biri boyuna şakakların- dan âyrmadan boşalan teri siliyor, öteki paytak; çarpuk ayakkap- larına dolan toprağı temizliyordu. Çinko arabasını büyük bir tangırtı çıkararak ve ardısıra toprağa bir kan şeridi ve sinek hattı çekerek kirpi suratlı, boncuk gözlü arabacı arkasına baka baka ilerledi, Ke. dınlar; Okmeydanının yabani ot- larla örtülü boş ve yer yer çatlak toprak düzlüğünde yersiz dikilmiş iki korkuluk gibi kımıldanmadan beklediler. Ciğer arabasının ardı- sıra bir toz bulutu kalktı. Bir kaç çekirge öteden beriye atladı ve karşıdaki telsizin gergin göğsünde bir takım iniltiler duyuldu. Ka- dınlar gtcaktan o kadar bunalmış görünüyorlardı ki; nerede ise iri nefti şeftali çiçeği renkli kanatla- rıpı çırparak öteye beriye &içrıyan gekirgeli, tunç benizli toprağa çö- meleceklerdi. Çinko afaba uzakta kaybolmak üzereyken kirpi yüzlü arabacının keçi gibi kesik ve ga- rib feryadını duydular: — Nah... İşte geliyorrrr.... Yabani otlara basarak ve top- rağın hararetini emer gibi aska uzun bacaklarını büzmüş duran çekirgeleri ürküterek kadınlar elele tutuşup yola çıktılar. Hakikaten tâ .... uzaklardan doğru bir şey geliyordu. Ve yaklaştıkça öğrendi- ler ki, atın biri beyazlı karalıdır; diğeri düz siyahtır; araba yeşil aşı boyalıdır ve nihayet arabacının bir gözü kör ve imamı şişman, kas- ketini tere giymiş acaip bir adam dır. Hemen iki kadınden ağlıyanı arabadaki ölülerin hüviyetini sordu. İmam: — Vallahi bilmem hanım. Ben bu kâğıdı bir türlü sökemiyo- ram. Bizim orada bir hınzır kız var öyle çabuk yazıyor ki, anlıya- bilirsen aşkolsun sana,.. Koynuna devşirip soktuğu kâğıdı «Bismillâh» ile çıkardı, O esnada yavaşlıyan arabadan yola doğru eğilerek - Belki siz çıkarırsınız - diyerek uzattı. Kadınlar şakaklarından değru akmakta olan kirli teri mendille- rile silerek ve kafa kafaya vererek imamın uzattığı kâğıdı hecelömeğe çalışıyorlardı. Kör arabacı kör ta- tarafında duran kadınları iyi göre- bilmek igiu boyuna kafasını çevi- riyor ve dizginleri çekiyordu, atlar kâh başlurına kâh kuyrukla- rına konan sinekleri sinirli sinirli kovalamıya uğraşıyorlardı. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve iki küçük domates gibi kızarıp dışarı uğramış paytak kadın; eski paşa konaklarında birinin yanaşması- nın kızıdır. Gün geçtikçe saltanatı budanan paşa ailesi konağın demir- baş köhne eşyasile beraber bir daha açılmamak üzere kapanmış bir paslı çakı gibi belinden bükülmüş bu zavallı Oo yanaşmayı da bir kenara attı. Fakat; kuyudan su çekmek, bulaşık, öteberi yıka- mak ve efendisine bol bol dua et- mekten başka yer yüzünde bir kârı olmıyan konak kalfası son ka lan kırıntıların içinde eşelenmek- ten kendini alamadı. Onu hanım- ları vaktiyte bir gemiciye vermiş- lerdi ve Şimdi tabutunun başında durmuş ağlıyan kadın da o adam- dan olmuştu. Fakat her nedense gemicinin ömrü vefa etmedi. Kızı- nı da bir başka gemici aldı. O za- man konak kalfası yine selâmeti hanımlarının yanlarına dönmek te buldu. Fakat işler tera gitti, Ko- nak, oda oda kiraya verildi. Ve sanki bütün kabahat ondaymış gi bi önüne gelen bu ihtiyar yanaş- may: haşladı. Kendi elinde büyüt- tüğü küçük beyler “e küçük ha- nımlar ona - geberemeğdin cadı, ne pek canın varmış - diye çıkış- tılar, O bütün bu tahkirlere boyun büküp köpekler yibi yaltakiandı. Nibayet bir gün hastalandı. Ök- sürdü, öksürdü, bir sabah gözlerini açtığı zaman kendini 18812 bir evde buldu. Öldü ve ölürken dahi efen- disi ve hanımlarına dua etmeden gözlerini kapamadı. rabadan ağzını oynatarak inen düşük bıyıklı çopur imam toprağı çökmüş bir mevtanın mezarına çö- meldi. Ve ayağının yanı başında gördüğü çürümüş bir kol kemiğini okuya, üfliye açılmış çukurun kena- rından içeri bıraktı, Bini iri: — Re imamefendi; düğn böyle seçemediğin ölüye nasıl talkın ve- riyorsun f diye sordu. İmamın kır bıyıklı, yoluk kaşlı buruşuk çehresi birden ciddileşti ve sol kaşını dört elif mikdarı yu- karı kaldırarak: — Erkekae ya — 1, Kadınsa ya Havval, diyor Tek gözlü Sanar yüzünün or- tasında bir gaga gibi uzanan kıv- rık burnunu çekerek sirıttı. Gözü- nün birisi tamamem sönmüğ ve kapakları tıpkı imamın üzerinde gömelmiş olduğu kabir gibi çök- müş ve arasına da toz toprak bi- rikmişti, Mezarın ilerisinden iki kişi göründü. Birinin omuzunda kazma kürek, ötekinin elinde &u dolu bir kova vardı. Selâm verip yanaştılar. Atlar durmadan nalla- rile ayakları altındaki yumuşak toprağı eşiyorlar ve hülulurina geçirilmiş bulunan saman türliisni arada bir yukarı, aşağı mmiliyor- lardı. 209 — Servetifünun — M1, gr — devamı gelecek füytdlü, ai Pu