YOLCULUK Yazan DAYI Cavit, Henüz sokak kapısını açmadan gurbeti duydum. Zannedersem yir- minei defa oluyorki seni, müşterek oturduğumuz sabah mahmurluğun- la aynı yatağında terk ediyordum. Ayrılıklar tahammül edilmez bir hal aldı. Yirmi defa aynı hıncahınç garda aynı yüzler ve gözlerle karşılaş- mak, aynı vagonlardan aynı man- zaraları seyretmek insanda hüzün- den ziyade ağlamak ihtiyacını uyandırıyor. Halbuki yolouluklar- dan önce garları selâmetlere açı- lan kapılar olarak tahmin ederdim. Babahleyin sokaklar bekçilerini azat ettiği satte; akşamları tok caddelerin hazmini kolaylaştıran tramvaylarda yer bulmanın imköâ- nı yoktu ve endde uzundu. Yıkdızsız sokaklarda bozuk para bolluğunu yüklenen hırsız rahlu bekkal çı- raklarına tesadüf ettim. Apdal beslemelere göz kırpan yağlı gemi ustalarının ve rıhtım börekçilerinin ıslak terli şarkılarını bir daha duyabilmek için denize baktım ve acıkdım. Sabah sabah sarhoşlara taze balık kızartan seyyar mezecilere rastladım. Meşbu lezzetlerini da- maklarımızda duyduğumuz manav dükkânlarını bir daha gördüm. En nihayet serseri yolculuğa mabzun- luk dolu yürek ağrıları ile devam ettim ve çeşmelerin niçin gürül gürül aktığını düşünmeyen insan- iarı ve bana karı olmayı münasip görmedikleri şımarık kızlarını ha- tırladım. İstasyonda herkesin tanıdıkları vardı. Ben ise hepsini tanıyordum. 14$ — Servetifünun — 2347 : Cahit x Tren hareket ettiği saman vagon pencerelerinden yalnız benim el- lerim mendil şallamiyordu. Halbu ki garda kalanların hepsi bana el sallamakta idiler... En aşağı ondokuz defa seyret- tiğim rayların manzarasına tekrar dalmağa lüzum görmedim ve bü- tün yolonluk müddetince uyumayı tecrübe ettim. Buna ancak yolu- mün sonundaki ilk geceki gibi mu- vaffak oldum... Uyandığım zaman horoz #68- leri geceyle boy ölçüşüyordu, Ker- piç evlerin sap damları hemen hemen #ydınlanmak üzereydi, ba- calar saçlarını dağıttılar. Rüzgür tezek kokularını sürükledi. Köyde kıpırdanmalar hasıl oldu. Şafak söküyor, toptağın dış yüzü aydın. ianıyordu, Avlunun alaca karanlığında bir adam sendelemekte idi. Arasıra öksürdüğü, ıslık çelar gibi rahatca tükürdüğü ve şarkı söyler gibi homurdandığı görülüyordu. Yürü- dükce ağır göğdesinin bacakları üzerinde yalpalandığı hissedilmekte idi. Bu beli ile sabah mahmurlu- gundan ziyade sarhoşluğu andır» yordu. Bu adamı dokuz sy evvel tanımıştım, Hayatının şehirlerde geçtiğini söylerdi. Şimdi homurda- nır gibi bir şarkı tutturmuştu. — Merhaba! hayır ola dayı! diye seslendim. Sustu. Ellerini gamsız bir he- reketle ceblerine sokmağa çabslı- yarak külübamin kapısına doğru yürüdü : — Yanık handan geliyordum. Dedi. -— Karın nasıl? Cevap vermedi fskat başını salladı. İçmişe benziyorsun ! dedim. KARTPOSTALLARI SIRGAT — İnsan mahzun olunca sar- hoşa benzer. — Her zaman içiyorsün... Yüzünde harap bir tebessüm gezindi : — İçmek için hususi saatler tahsis edilmemiştir. Her şey arzu- larımıza tabidir. Nasılki elde edile- miyen kadına aşık olunur!.. — Bende aşıkım, beraberde içebiliriz. — Bütün kadınların Allah be- lâsını ver$in | Diye içeri girerken ilâve etti: — Neron'u bile aşık eden mu- hakkak ki Nerondatı daha merhe- metsizdir. Zaten onuda o helket- mişti. O sadece bir şehri öteşe vererek eğlenmişti. Mahzunluklar mahmurluklaria deffedilebilir. Şişeleri yerlerinden çıkardı, masaya (yerleştirdi. Pencereden görünen güneşin dağların hizasın- dan dünyayı gözetleyen müteces- sis bir halı vardı. Dilini uzatmış bir köpek gibi ellerimi yalayıverdi. Dayı gözlerini oğdu, sonra bar- daklarımıza rakı boşalttı, ve: -- İnsan insana kıymet verdik- çe kıymetinden kaybediyor, Diye mırıldandı ve buna ben- zer daha bir sürü Iğf ettikten sonra içti. £ Bardağı yerine bırakırken sordum : — Karınla gene kavga mı ettin? Düşündü : — Artık bıktım, hiç birşey dü- şünmek istemiyorum. Karıya tek- me atmak kolay, fakat iki kız var! — İkimit diye sordum. — Evet, iki kızım var. Fakat küçüğü snnesine çektiği için onu daima hatırlarım, ana baheettiğim evde olmıyan budur. Bir adamın — Devamı son sahifede —