Uzaklardan bir canavar düdü. ğünün sesi duyuluyordu. Gittikçe daha çok hafitliyen ve üç defâ tecrü- be eden, suların sesini kıstığı uzun ve yorgun bir ölüş. Sonra birden ölüyor. Bir vapur daha gidiyor, Fikir. leri ekzotik rüzgârların salladığı hurma limon, portakal, ağaçlı bol güneşli memlekete giden vapurun yolunu kavradı. Sâkin ve geniş dalgalar altın rengi plâjları kaplıyordu. Deniz- lerde binlerce renk kayık ve va. pPurcuk yüzüyordu. Eisânevi, ma- sal isimli ve hâlâ ismi kolay ha- tırlanmıyan padişahların büküm sürdüğü şehirlere gitmek üzere göllere dolan muazzam altın yüklü kervanlar. Omuzlarında tüfekler, ufak ve gürstli atiar üzerinde gra- nit kapulu mücevherat bekleyen maskeli arablar. Via: — Ab, ne gülünç düşünceler! diye düşündü. Kanapeden kalktı bugün öğleden sonra bu hereketi kimbilir kaç defâ yapmıştı. Fakat şimdi herşey bitti... Ağır ve yorgun hareketlerle odanın bir köşesinde duran ufak biroya doğru gitti. Duvarda asılı olan lâmbayı yaktı. Sonra küçük bir anahtarla bir çekmece açtı. Bunun karşısında bir sandalyeye oturdu ve pek büyük olmıyan bir mektup kutusu çıkardı. Sararmıştı ve teneffüsü gürat- leşmişti. O bir yığın mektubu ka- rıştırmıya koyuldu. Gözleri karar- sızda bir sahifeden diğerine koşu- yordu. Yazılan şeylerin her satırını her kelimesini okadar iyi biliyordu ki şimdi bunları yeniden okumayı faydasız buluyordu. Fakat bunları seyretmek ona bir mukavemet bir güven ve hakikaten güzelbir ha- yatın mevcut olduğu ve kendinin- de buna doğru olan yolun kapalı Ty hissini verdi. r, giden yazın bazin ha- Sİ va aksi idi. Kendini öyle güzel saran ve şimdi hiç kuvvetsiz zamanında bile düşüncesi sarhoş eden yaz. Ana filodakibahriye ba- losunuy başlangıcını hatırlıyordu. Kocası Bükreş'e gitmişti. Yalnızdı? Çoğu ilk defâ olmak üzere karşı- sında bulunan bir kalabalik ken- dini çevreliyordu. Ziyârete gelen hârp gemilerinin abitleride burada id Bunlardan biri ona doğru, korkak gibi yaklaşmıştı. Der- hâl ahbap olmuşlardı. Sergüzeşt peşinden koşan, hayatın denediği hoş bir adamdı, Kalbi beklenmi- yen bir yelin esintisindeki gibi titredi. Yevmi yaşayışın yeknasak- lığından onu bir başka hayatın heyecanları çekti. Yabancı zabit bu yeni dostluktan zevk almış his. sini veriyordu. Beraber güvertede şafağın deniz semasını tutuşturdu- ğu ana yi kaldılar. Sonra onu berrak serin bir s&- bahta va getirdi. Koluna girmiş o ise kendini ona doğru koyuver- mirti. Şaşkın deniz hiç bir kıvantı yapmadan, heyecanlı semâ ışıkla- rının zuhurunu bekliyordu, Yakında, rıhtımın baştarafında ki kırmızı ve yeşilışıklar gönecek' ti. Bazı ışıkları hâlâ yanan vapur- lar, uykulu bir şekilde Dik sâdece ufak bir duman kırın bacalarını gözetliyordu. Via in bâgka bir hayat yaşıyordu. Yaptı- ğının ve başından geçenlerin far- kında değildi. Sarhoş, kendini ona daha çok yaklaştırmış yürüyordu. Saadetten garkolmuştu. Evin önün- de büyük ve muazzam kapunun önünde durdular. Via hararetle çantasında anahtarı aradı sonra sinirli hareketlerle kapuyu açtı, İçeri girip ona teşekkür etmek için döndü, O da girdi... ve... bir dakika ve kolları arasına onu al- dı. Vin kendisi kapıyı kapayıp bir iki basamağı çıktı, Salonda yeni bir kucaklayış, sasdetlerin sonunu Di > Sabahleyin, geç vakit, Vin göz- lerini sçmıya cesâret edemiyordu. Ondan ilk mektubu, İstanbul- dan almıştı. Sonra başkaları ve başkaları geldi ve aralarındaki sev- giyi arttırdı. Mâvi bir kâğıt alarak ufak ve sıkişik yazıya baktı: — Bu Malta'dan! — Hier goir le couchant fus plus triste gue jameis. Il versgit de cbaudeş larmes au souvenir du glorieux matin gni a oborm& notre âmour. Il n'est gu'â nous. N'est- 06-pas Via cherie — Devamı gelecek sayfada — 69 — Servetifünun — 2314