90 ger arsdan yıldız- lara seyahat edile- bilseydi ve dünya insanları yıldızlar- dan birisinde, biribirine randevu vermiğ olsaydılar, Bükreşliyi diğer bütün ih- s6 sanlardan ayırmağa kimse R U K R E > Pie etmezdi, z ç 3 Diğerlerinden ayrılebi!- mesi için hugusiyetlerini sanki alnında taşır: Een- dine ait bir konuşması, yü. SERVETİFONUN SEHİRLER.: Ili Yazan: No. 9969— 577 Panaitf İsteati'nin en çok heşlandığı o âlemler, 'Teydekilerdi. Bu fakir meyhanelerde içtiğimiz za- mân o, ceketini sırtından sıyırıp, yerinden fırlıyarak kollarından birini şişman bir aşçı kadının, diğerini de bir marangozun omuzun& koyarak: onların srasında yirmi yaşında bir deli kan- h gibi zıplarken nep'eli kahkahalar savuruyordu. rTümesi, gülüşü ve şakası Sonra siyah ve ucuz vardır. şarap dolu bardağını Kİ nl . karıya kaldırarak: Bir Bükreşlinin şakanın: > CÇ a vi t Yama p” daki espriyi yalnız diğer $ Çocuklar! Diyordu. Bu- bir Bükreşli (oanlıyabilir. Bükreşli kızlar, başka yer- den biri ile dans etse, derhâl ayaklarına basarlar. # Bükreş musiki ülkesidir ve Bük reşliler neğ'eli insanlardır. Bükreşli bir genç, Londranın sisli havasındaki ciddiyetten çat- lar. Önisr zevkleri için yaşarlar... En kederli anında en neş'eli bir adam olmayı bileu Bükreşli, âlemlerini en lüks birahanelerden başlayıp, «siyah çorba> ismini ver- dikleri kenar semt meyhanelerinin işkembe çorbasile tamamlar. * «Tey» semti; kabak çekirdekle- ri kemirip, sokaklara yerleştirilmiş jskarada, dumanı her tarafı kap- lıyan kebapharla siyafet çekerek, semtlerindeki oucuz sipemelarda, flimin birisi bitince: «Hanrtist isteriz! Haartist iste- rizl» diye bağıran ve bu semtli olmak itibariyle Bükreş'in ber bir insanını ürküten insanların yuva- sıdır... Teyli bir Bükreşli! bıçakçıdır, fenadır, korkunçtur, köprü altında yatar ve hoşlanmadığı insanları kasıp kavurur, Bükreş'te «argo» Teyden doğar... Yay ia on tahta parçasıy- le çevrelenmiş bir avlu içinde, üç çingenenin Romen halk şarkısi okuduğu ve her üç adımda bir tam mevcub olsn meyhanelerde 'Tey halkı fıstıkla bira, ciğerle şa- rap içip, silece şarkı okur... İçki, kafaların tepesine sersem- letici bir yumruk gibi inince yaj- nız film ve Tey'de rastlanabilen meyhaneci masadan -masaya ge- zerek, her müşteriyle derd'e küfür saldırırken her masada yeniden sarhoş olur... Garsonlar, müşterilerle dosttur. Ve bando herkesin emrine amâ- dedir... Şarap benizleri kıpkırmızı ya- parken, gecenin ayni saatında, Tey meyhaneleri gizli bir anlaşma yap- mışlar gibi, hora ile zıplar... Sunsıkı kol :kola dertleri ge- bertmek ister gibi, ayaklarını ye- re bütün kuvvetleriyle vuran: &- mele, memur, hizmetçi, garson, patron, tahsili yarıda kalmış genç annesi, genç komşu kızları... Tey, o zaman sarhoş çığlıkla- rıyla pazarlıksız kahkaha ile coşar. Ve içine yabancı almaz... Yabancı gelse bile, bütün bun- lardan yabancı kalır... şarap gibi kana yatacak, bu kebaplar kadar nefis, meze ve bu insanlar kadar temiz mahlüklar, ne Nig'in.. ne de Parisin biçbir salonunda bulanamaş ! Oralarda yalanla bo-. gulan insanlar dolaşır... Yalanları, fırakları kadar res- midir... Diyordn. j Çocukçasına sıçradığı horslar- . dan birinden, bir gece, yarı kalmış, ciğerile güçlükle soluyarak: «Çocuklar! dedi beş sene daba yaşayacağımı bilsem Tey'dan, şu insanların arasından hiç ayrılmam!» Maalesef, eserlerini otuz iki milyon kişi okumuş olan büyük derbederi bu sözlerinden dokuz ay sonra Tey'in yakınında (o Bel- lu mezarlığına dünyanın hiç bir tarafında tutunamıyan adamı ebe- di evine götürüyorduk. Arkasından kalabalık bir halk kitlesi, binlerce üniversiteli, akade- mi mümeşsilleri, François (Mau- riao, Rolland Dorgeles, Jeon Dest- bieux gibi kıymetli dünyanın her bir tarafından gelen muharrirler onu teşhi ederken Tey'li serseriler hıçkırık ve inilüden boğuluyor. lardı... * Bükreş'in, diğer mühim bir par- kı, Karol parkıdır. Çeşmeciden far- kı, iki gölü daha ziyade ve daha büyük oluşundadır. Karol parkının ve gölün dibin- de, ufacık bir cami vardır...