Ss E Müesalsi: A. İhsan Tokgöz Neşriyat Müdürü ; H. Fahri Ozansoy Kuruluşu 1891 Fiyatı 15 Krş. UYANIŞ SİYASİ - EDEBİ » İLMİ - HAFTALIK - GAZETE © Bu Sayıda Ahmed İhsan TOKGÖZ — A, Suavi KOÇER — A. KAZANOĞLU — Cahit SAFFET — Cayit YAMAÇ — Gavsi Halid OZANSOY — Halid Fahri OZANSOY — Hüsamettin BOZOK — İbrahim HO Ragıb ŞEVKİ — Suat DERVİŞ — Vahdet CÜLTEKİN — Zahir SITKI Şç. e R VW EV İF ÜN UN Yl 60 — Cilt 87/93 No 2262/577 Yelgraf : Servetifünun İslanbıl Teleton: 21013 Perşembe, 28 Birincikânun ke Fiyatı 15 Krş. MUHAREBE ETRAFINDA BİR HASBİHAL Kıymetli Refik Healidin kendi çocukluğunda İstanbulun kışına dair «Tan» gazetesinde yazdığı tatlı makaleyi bu hafta çok zevkle oku- dum. Tagvir ettiği levbalar eski ah- şab konakların ısınmak bilmiyen belleri, içindekilerin tirtir titreme- leri, karanlık sokaların kar yağınca geçilmez hale gelişini, köprünün kar fırtınasiyle aşılmaz bir geçid oluşu öyle bir muktedir kalemle tasvir olunmuş ki satırları okurken ken- dimi de Refik Halidin çocukluğun: dan hiç olmazsa yirmi yıl evvelki çocukluğumda buldum ve gördüm, işte bu eski hâtıraların tazelenişi benim gözümün önüne sade kar ve kış fırtınalarını değil eski barblerin manzaralarını dahi getirdi koy. du (1294 - 1878) deyiz. Moskof mu- harebesi var. Brnpeyalist Rusya Bal- kanlardaki hbıristiyanları kurtarmak üzere insaniyet muharebesi açmıştı, Muharebelerin esası kuvvete güvenerek hakkı tanımıyarak, baş kasının malına mülküne çullan- maktan başka bir şey değildir. Esas böyle olduğu balde kâh huiriş- tiyanları kurtaracağız kâh küçük milletlerin hakkını iade edeceğiz diye bahane bulurlar ortaya atar- lar. Şimdi bu turfa olmuş iddialardır. 1878 Kışında Vaniköytünde Şey- tan akıntısındaki yalımızda oturu- yoruz. Refik Halidin taavir ettiği es- ki konaklardan birisi gibi olan bu yalının denize bakan büyük sofa- sında hanım ninem, annem bhalala- rım teyzelerim dadılar sıralanmış oturuyorlar, önlerinde yığın yığın paçavralar var. Orta yerde yanan az kuvvetli petrol lambasının ver- diği ışıkda dediğim paçavraları di- diyorlar, ipliklerini ayısıyorlar, ya ra fitili yapıyorlar. Bu tiftikler o zamanın cerrahi tedavisinde kullanılıyor, işliyecek yaraların üstüne konuyor. Fedakâr ailem efradının yalı sofasında iki» de birde mangal başıns elini uza- tıp parmaklarını biraz ısıtarak gece yarısından sonraya kadar paçavra didikmeleri bunları çamaşır le- genlerine doldurmaları, bugün gibi gözümün önündedir. Tiftikleri sa- bahleyin selâmlıkdaki lIâlâlarımız toparlıyor, akşamdan bazırlanmış torbalara doldurarak Kuleli askeri mektebinin hastahanesine mecruh- lara yardım şubesine götürüyorlar, Şimdi paçavrayı didip yara üzerine bastırmanın bugünkü cerrahi tek- nikle me kadar taban tabana zid olduğunu söylemiye lüzum yok. Fakat kış soğuğundan büzülmüş parmaklarile göz nuru döküp sa- baha kadar paçavra diden kadın- ların fedakârlığı ve çalışması benim çocukluğumda dimağıma eu mu- kaddes yardım hissi hatırasını bâk etmiştir. Düşünmeli ki o zamanın muha- rebesinde cephelerde 40-50 binden fazla asker yok. Havadan düşen bomba yok, kurşun saçan mitral- İstanbul, 26-17-9939 yöz, gülle savuran tank yok. Cer- rahi tekniği asepsiyi keşfederek yaraların çabuk çifa bulmasını t8- min etti. Bubar ve benzinle mü- teharrik makineler icadı elektrik cihazları insanların rabatını temin için kullanıldıkça çok güzel vası- talardır. Fakat insanların hırsı dü- şecek yerde arttığı için bu kıymetli icadlar insanların birbirini boğma- sı, mahvetmesi için kullanıhr ol muştur. Avrupanın bir Cerrahi gazete. sinde okudum, Polonya muharebe- sinin en ateşli günlerinde Almanler günde beş bin mecruh vermişler. Bir düşününüz 5000 mecruhu kaldırmak sedyeye koyub cephe ar- kasının nakil otomobillerine taşı- mak ve gonra hastahanelere yer- leştirmek ne demektir. Böyle müd. hiş levhalar insanın gözü önüne geldikçe tüylerinin ürpermemesine ihtimal yoktur. Ve ozaman kendi kendime soruyorum, meselâ Finlan- diya gibi Avrupanın ta ve yerleşmiş medeni çalışkan kahraman bir avuç millete Moskof. ların çullanması ne manâ ifade eder? Burada beni bir eski atalar sözü teselli ediyor. Eskiler demiş: <Allab insanın evvelâ aklını sonra postunu alır.» Bu ata sözünün tatbik yeri 1939 da Avrupayı ateşe kana bürüyen ve hiç bir bakkı tanımı- yan Aazgınlara tatbik olunacak gibi görüyorum, zavallı insanlık fi Ahmed İhsan TOKGÖZ Memleketi acı felâkete düşüren ve mateme saran büyük zelzelenin dehşeti karşısında donup kaldık. Mevsimin kara kışa tesadüfü ve zelzelenin gece yarısında vukuu bu felâketin dehşetini çok arttırmıştır. Türklüğe mahsus büyük ve manevi cesaretle gayrete gelelim, yelse düşmiyelim.