No. 3942—557 p Tarihi eserlerimizden bir Türk tarihi demektir. (Mayya) Çin tarihini yazmak istediği za man, bu tarihi yazabilmek için iyi bir Tatarca öğrenmenin lâzım- geldiğini anlamış, bu lisana bihak- kın vakıf olduktan sonra eserine başlamış ve yazmıştır. Fakat bu kitabları da olduk- 4arı gibi aynen Türkçeye tercüme etmek de doğru olamaz. Böyle bir tercüme üstat Hüseyin Cahidin iyi bir maksatla (Dogövinye) den tercüme ettiği muazzam tarihi ulu orta meydana koyması gibi olur ki Türk tarihi noktasından, Dokö- vinyenin Çinceden büyük, büyük hatalarla tercüme ettiği, yanlışlık- ları doğru hakikatler gibi teşhire kalkışmaktır. Bu sebebten kuv- vetli ve iyi tetkiklere istinat et- miş haşiyeler lâzımdır. Bir nümune olmak üzere (Abel Remüza) yı ele alalım; Mumaileyh (Tatarların lisanla- rının menşeleri) hakkında yazdığı büyük kitabında, eseri pek faydalı olmasına rağmen gene bir çok hatalara düşmüştür. Meselâ (Bu- dizmi) nin Türkleştirilmiş bir kis- vesi olan (Lama) mezhebinden bahsederken, bu mabetlerde bulu- nan Hierarchie nin Hıristiyanlık- takinin aynı olmasını, Hıristiyan- lığın bunlar üzerindeki bir tesiri gibi göstermeğe kalkışması, bu hatanın en büyüklerinden birisi- dir ki; günün pek ziyade ilerile- miş dini tetkikleri, Hristiyanlık skidesinin, Orta Asya akidelerin- den aynen iktibas edilmiş bir aki- de olduğunu meydana koymakta- Biz bu gibi eserlerin, haşiyeler- le neşredilmelerini, Türk tarihinin ilk safda beklediği bir vazife ola- rak görürüz. Çünkü bu eserler ter- cüme veya tedkik edilmiş olsalar- dı, encümen büyük bir emek ve para sarfile vücude getirdiği dört büyük cildlik eserinin birinci ocil- dinde, (ipeği, barutu, puslayı, kâ- ğıdı ve matbaayı ve ilâh..) Çinli- lere ithaf etmek gibi yüzlerce yan- lışın içine düşmemiş olurdu. Bun- ların tashihini de Kurum ilk safda beklenen hizmetler meyanında koy- malıdır. Eakat bunlar Türk Tarih kü- tübhanesinin ancak küçük bir boş- luğunu doldurabilecek kitablardır- lar. Unutulmamalıdır ki tarih, bu- günkü çerçivesi içinde, her şube- sini birbirine teftiş ve kontrol et- tirten hakiki bir mütecessis haline düşmüştür. Hikâye, efsane, masal, lişsaniyat, dini tedkikler, kazıntılar, ancak ve ancak birbirlerini kont- rol ettikten ve mutabikat gördük- ten sonra tarihi hakikati tesbite imkân hasıl olmaktadır. Şu halde Türk terihini tesbit için evvelâ şu veya bu şubeye kıy- met vermek, diğerini tâli addet- mek doğru olamaz. Bilâkis ayni noktadan, hepsini bir anda tutarak işe başlamak gerektir. Yani Çince- den Türk tarihini alâkadar eden kısımlar haşiyelerle tercüme edilir- lerken, bunun yanında garbın ve âlimlerin on buluşları, filolojik ve arkeolojik keşiflerde hiç bir zaman- da ihmal edilmemelidir. Ne efsanede, ne masalda, ne filolojide, ne arkeolojide, nede dini 181 tetkiklerde tarih muayyen bir hu- duda tabi değildir. Yalnız öürklere ait bir arkeoloji sahası olamadığı gibi, gene sade onlara mahsus, coğrafi bir hudut ile tahdit edilmiş bir filoloji mıntakasıda yoktur. Bi- biryanın en eski medeniyet ve ta- rihi, yâni milâddan evvel, 16,000 veya 20 bin senelerine varan İlk medeni varlığı, şimalt, şimal garbi ve bir azda merkezi Avrupada çık- makta, sonra bunu Meksika, Hin- distan, Çin, Filistin, müzepotamya hafriyatı teyit ve tevsik etmektedir. Bu sebebten neşredilmekte olan bulletinde, beynelmilel kazıntıların hesaplarının verilmeli, ve bunların birbirlerile sanat noktasından, ve bu birliğin sebeblerinden ehemmi- yetle bahsetmelidir. Bu kıymetli meçcmuayi tenkidi kuvvet ve kud- retimizin haricinde görmekle be- raber, gönül onun daha muntazam ve daha ilmi bir şekilde çıkmasını istemekten de hali kalamıyor. Filolojidede ayni hal vardır. Biz birçok kelimelere tesadüf edi- yoruz ki ayni kelimeler, ayni ma- nayı ifade ettikleri halde Lâtinle- rin, Yunanlıların, Türklerin, Mek- sikadaki Aztegue lerin lisanlarında menşe itibarile aynı birliği gör termektedir. Bu günün bu birliği eski dillerde daha yakın bir alaka — Lütfen sayfayı çeviriniz — Tarihi eserlerimizden gürel bir oyma