188 SERVETİFÜNUN IV No. 2942 —557 ARNAVUTLARIN MENSELERİ TI Arnavudların eski dini ve bugün Bu dinden kalan izler Albanyayı, tarihi cepheden, Bal- kanlardan âyirdetmek , mümkün olamaz. Prehistorigue devirde, bu yarım adada, ve daha ilerlerinde aynı din aynı itikad, aynı kültür hükümran oluyor, Ege ve Etinin bir muakkibi bulunuyordu. Hulasa tabir ile söylenmek icab ederse, orta Asya din ve kültürü- gün, Albani dediğimiz Arnavutluk bir mümessili demekti. Aanavutlukta de ilk ibtidai çağlarda, tabiatın unsurlarına t9- pıldığını görürüz. Bu din, Turani ırkın en eski bir akidesi olup, hicret eden kollarile bütün dünya ya yayılmış, bükün dünyayı asır- larca tabiat unsurlarına taptırmış- tar, Bu dinin esasını, güneş, ay, Prenses Macide yıldızlar, ormanlar, sular, kayalar, dağlar, ve ilâh teşkil etmekte idi, Hayvanlar büyük bir kudsiyete sahib bulunuyorlardı. Albanya fetişizmisi, tıbkı orta Asyada EBtide, Sümer Tüklerinde olduğu gibi, hayvanlara ilahi bir kudsiyet izafe etmişti. Bütün 'Turani kabilelerde oldu- Bu gibi, ARanyada da ilahların te- kesir etmiş bir şekli bulunuyordu. Zira her kabile, her köy, her şebir, kendisine mahsus, kendisini hima- ye eden bir ilahe sahibdi. Bu akide «ev dini» dediğimiz orta Asya akidesinin burada da aynen mevcud olduğunu tesbit et- mektedir ki şehir ve köylerden başka evlerinde hususi ilahları bu- landukları kanaatı hükumrandı. Herodotun bize verdiği mufas- sal tafsilâta göre; Arnavudların, cenaze merasimindeki âdetlerini iyice görmek ve anlamak müm- kündür. Bunun anlattığına göre ölüler, birdenbire odefnedilmiyip bir kaç gün bekletilmekte, bu za- man zarfında kurbanlar kesilmek- tedir. Ölü başında toplanan bir grup, ağlamalarla matemlerini ilân ve izhar ederlerdi. Ceset yakılırdı. Bunun için ya- kılmadan evvel bir cenaze ziyafe- ti yapılırdı. Bazı zamanlar da bu- nün yakılmadığı olurdu. Mezara konur ve sonra üstünde, bir (kur- gaye) vücude getirilirdi. Ölünün mezarı, kıymet ve de- recesine göre eşyalarla dolduru- lurdu. Bunun $ebebi ruhunun öbür dünyada, hiç bir noksanlıkla kar- şılaşmaması idi. Ruhun ölmediği ve ebedi ol- duğu akıdesi mevcuttu. Ölü için insan kurban etmek, veya bunları ölü ile beraber diri diri gömmek âdeti de mevcattu. Bilhassa ölen bir Hakan veya bir Prens ise, kurban edilen ve gömülen insan adedi o nisbette ziyadeleştirilir, en ziyade sevdiği kadınlar ve ca- riyeler, hizmetkârlar (beraberce gömülürlerdi. Kocanın en ziyade sevdiği kadın behemehal onun âkibetini mezarda onunla paylaş- mak zaruretinde idi. ve TÜRKLÜKLERİ Yazan Rıza Çavdarlı Geçen sayıdan devam Bunlar, ölümden sonra uhrevi hayatın daha doğru olduğuna da inanırlardı, Bu sebebten tıbki Traklarda olduğu gibi yeni doğan çocukları bedbaht varlıklar telâk- ki ederök matemlerini tutarlardı. Bu sebebten bunlarca hayatın hiç bir kıymeti olmadığı gibi, ölü- mü istihkarda bir fazilet telâkki edilirdi. Ölümü istihkâr' keyfiyeti, orta Asyadan hicrette, ilk 'Turanilerin kiymeddar &kidesi olarak etrafa yayılmıştır. Biz milâddan evvel 3000 senelerinde Sümerliler âra- sında da ölümün istihkâr edildiği- ni gösteren birçok kabartmalar örürüz. Bu kabartmalarda kralın yattığı ölü odasının taşında birçok kişilerin taşlarla dolu zehirleri iç» tikleri görülür. Bütün türk halklarında oldugu gıbi, Albanlarda da, cenazenin def- ninden sonra koşular at koşuları tertib edilir, ve bunda muvaffak olanlara hediyeler verilirdi. Albanlardaki mabed teşkilatına gelinoe; bunu ilk nazarda Cybel mezhebinin bu havalide, büyük bir tesir icra ettiğini anlamamak mümkün olamaz. Münzevi bir he- yat geçiren rakiblerin bulunması, evlenmeyen ve kendilerini hadım edenlerin mevcudiyetleri, İlah ve İlahelerin hizmetlerinde bulunan rahib ve rahibeler, yani «mukad- des hizmetkârlarr» mevcuddu. Her nekadar bize bunların hu- susi karakterleri hakkında pek faz- la malumat verilmeşse de, Turani