384 SERVETİFÜNUN No, 2203—318 Enver Naci m Çok benimsediği ve alıştığı işinden, kısa bir zaman için de olsa uzak kalınca sıkılmağa başladı. Günler birtürlü geçmiyordu... İatanbula ayak bastığı gün nekadar bunal- mıştı | Kulaklarının unuttuğu şehir gürültüleri, dağdağaları beynini iğneliyordu. Dört senedenberı İstnnbula ilk defa uğrı- yordu. Şimdi o, sılasında bir yabancı, bir garibdi. Yollarda, (gelip geçenlere dikkatle bakıyor, meçhul simalarda mazi izleri arıyordu. Bazıla- rını tanır gibi oluyor, fakat münasebetini, ne- reden tanıdığını hatırlıyamıyarak yürüyüp ge- çiyordu. Gözünün ısırdığı kimseler de kendisini kendisini bir görüşte tanıyamıyorlardı, İlk gün- lerde hafızasının bir zafı olarak kabul ettiği bu hâdiseye sonraları : — Umumi bir karakter, dedi, herkes kendi âleminde !.. Gençliğinin tarihi yaşamak arzusu içinde, bir rüzgâr gibi esdi. Doğduğu evi; oynadığı, gezdiği verleri, tanıdıklarını görmek istedi. Ben- liğinden, çocukluğundan, gençliğinden renk ve kokuların sindiğini sandığı yerlerin, şeylerin ve insanların da kendisini tanıyamıyacakların- dan korktu, vazgeçti. Mezuniyetinin ilk günlerini serseriyane do- laşmakla geçirdi. sabahları 'Tepebaşındaki ote- linden hedefsiz ve gayesiz adımılarla sokağa çıkıyor, ayaklarının iradesile şurada burada do- laşıyor, yemek vakti geldiği zaman da bulun. duğu yerde gördüğü bir lokantaya giriveriyordu. Bir ayı böyle nrsıl geçireceğini düşündükçe bu izni aldığına pişman oluyordn. İzni bitme- den köyüne, vazifesi başına dönmeği bile birkaç kere düşündü. Boş vakitlerini içinin tesellisile geçiremiyece- ğini anlayınca hareketin zamanı alip götürme- sile gün geçirmekten başka çare bulamadı. Bu da ancak bir seyabatle mümkün olacaktı... Zonguldakda bulunan süt kardeşi Aliyenin yanında bir iki hafta geçirmek ona yeni mu- hitler, yeni simalar görmek fırsatını vereceğin- den, yaşayışında bir değişiklik yapacağından etfrika o. kararını fazla muhakeme etmede yol hazırlığına başladı. Vapur, Boğazın parlak mavi sularını deşe- rek ilerliyor... Sakin bir yaz sonu sabahı... Hava ve su varlıklarından şüphe ettirecek kadar sessizdi. Macid güvertede gideceği şehrin kendince meçhul hayatını tahayyüle çalışıyordu. Genç nahiye müdürü şu bir aylık mezu- niyetinin büyük bir kısmını Zonguldakda ge- çireceğine seviniyordu. Orada İstanbulda duy- duğu yadırgamdan uzak; benliğine, itiyatlarına daha yakın yaşıyabilirdi. Bu yolculuk ouca ne bir gurbetti ve ne de bir hasret kavuşması.. sade bir değişiklik... Kâlı denize uzun uzun bakıyor, kâh yolcu- ların yüzlerine dikkat ediyordu. Vapurdakilerin kimi gurbeti kovalıyor, kimini de gürbet ko- valıyordu : kavuşacaklar seviniyor, ayrılanlatın gözleri yaşarıyordu. Onun içinde ise bu insanların duyduğu hislere benzer bir şey yoktu. Yolculuğun yeknasaklığını; bu mahzun, se- vinçli; genç, ihtiyar, zid hislerin sahibi muh- telif yaştan insanları tetkik ederek dağıtmağa çalışıyordü. Yolculukta ne garib meşguliyetler akla ge- lir |. İnsan ayağını yere bastığı zaman bindiği vasıtanın içinde düşündüğü şeylere çok defalar güler... Hareketinden iki gün önce geleceği günü bildirmiş olduğundan Aliye ile beraber arka- daşlarından bir kaç kadın veya kızdan mürek- keb bir grub kendisini iskelede bekliyordu. Vapur iskeleye yanaşırken Macidi ilk gö- ren ve yanındakilere parmağile gösteren Aliye oldu. İki elini birden sallıyor, gayri ihtiyari ötekileri de harekete getiriyordu. Zonguldağa taşınalı beş senedenberi süt kardeşinden ne bir mektub almış, ne de yüzü- nü görmüştü. Bunun için Macid, Aliyenin taşgınlığını fazla sevgiden ziyade gurbet ilde yakın bir tanıdığa rastlamış olmanın verdiği sevinçten ileri geldiğine hamlediyordu. Macid ciddi ve az konuşur, sessizliği ve