388 SERVETİFÜNUN Ke & <P. L A GB KUYUCAKLI No. 2125—440 AR A S$ I NN D YUSUF A . IrI «Kuyucaklı Yusuf» i için yazdığım birinci makalede demiştim ki: «Muharrir herhangi bir sosyete hâdi- sesinden, onu takip eden bütün bir hayatın ıztırab- larına alama Eserin reyel kıymeti de bu- radan geliyor» Burada eserin mevzuunu - bu tipteki birçok ya- zılarda olduğu gibi - hülâsa etmiyeceğim. Zira buna hiç bir lüzum yok bence.. sadece, ana hatlar üzerinde duracağım, O o kad «Kuyucaklı Yusuf> her şeyden önce Osmanlı reji- minin lâkeydisi içinde ıztırab çeken Anadoluyu ta- nıtmak; bu lâkaydinin muhtelif sınıflara menaup ferdler üzerindeki, başka başka çekilde tecellisini belirtmek., bu başka başka insanların, bize çok basit gibi görünen iç yapılışlarını, bütün çıplaklığıyla or- taya sermek için yazılmıştır. Osmanlı netini alkışlarken, yi sonra zâfından iğreniyor; şüpheler içindeki Yusufu tecessüsle severken, ço geçmeden onun heidi e lâkaydisi karşısında. hay- rete düşüyoruz. Burada bana, biraz da haklı olarak, şöyle ülgni bilirsiniz: «Yusuf, ki insanın ta kendisidir. Her insan gibi karmakarışıktır, uçsuz bucaksızdır ve.. bir anı, diğer bir anına uymaz.» Peki, kabul.. Her insan, bu kadar girift olmamakla beraber... tahailsiz, görgüsüz, köylü Yusufu, böyle basitin üstünde bir insan olarak kabul edelim. İyi ama, biz de onu tanımak istiyoruz. O, nerede ).. Bu darmadağın haleti ruhiyeyi, hayattaki hangi oluşlar, bütünlemiştir 9.. Meçhul... Romanda Yusuftan sonra rol oynıyan Muazzezdir. Muazzez, harikulâde bir aşkla iki şeye idaresindeki Anadoluyu, İmparator- luğa bağlıyan tek bir bağ mevcuttur : vergi... Hükümet otoritesi yalnız vergi toplarken kendini gösterir. hususlarda Anadolu halkını tamamiyle başıboş bırakmış ii Bu başıboş bırakışsa, «taşra» da muhtelif eki lerde inkişaf etmiştir: önce, ortaya bir takım sınıflar çıkmıştır. Bunlar arasında hâkim mevkide olan küçük burjuvazi, yani eşraf sınıfıdır. Başka bir tabirle Anadolu efendisi,.. Bu 3ınıfın hâkimiyeti altındaki diğer sınıflar, Kız|.. memur ve köylüdür. Köylüde ıztırap Yeşil feracenin yaşmak ucundan Diğer Şal gözlerinle bir göz at bana, tutan yarin kaç ga Şebnemler >. kumral saçına, yakalım tütmez > Bulutlar meter tarlaya, dama, Damlalar serpildi bak yeşil cama, Neden din belirdi bu su? Kız, kollarımdasın artık ağlama, i bana verdi bu kara uyku! Yeşil feraceni kız fırlatsana, bağlıdır: Yusuf ve namusi., Küçük bir tazyik, onu bu iki şey- den de, pek kısa bir zamanda, esaslı hiç bir orak görmeden, ayıra- biliyor... Burada şöyle bir müdafaa yapıla- bilir: Muazzez lâkayd bir babanın, basit ve görgüsüz bir ananın kızıdır. Esaslı hiç bir tahsil ve terbiye gör- memiştir. Bütün hayatı mutfakla, ya- tak odasındaki ayna arasında geçen bir genç kız... Sevkitabiilerile hare- ket eden bir çocuk.. Tıpkı Yusuf gibi..» Bu da, kabul. Ancak bazı hallerin- : : Çağla gö gözlerine çimden bakayım, de Muazzezi okadar hisli, okadar in- çeken kütlenin asaleti, eşrafta zulüm öğsüme dağılan kumral esçına ce, okadar derin düşünür buluyoruz yapan insanın sarhoşluğu vardır. Bu A yiçmaliş teller takayım, ki... bu iki ayrı görünüş arasındaki iki sınıf arasındaki yegâne okur yazar olan - münevver demiyorum - me- tezadı bir türlü halledemiyor, hayrete Cahit Saffet ge pg a Neden böyledir bu?., eçhul A murun vaziyetiyse, sadece gülünçtür. O, iki ayrı kuvvetin, zulüm ve işkeneeyi doğuran iki ayrı hâkimiyetin otomatik olarak işliyen koludur: Hükümet ve eşraf... Bu cihet, romanda ön plânda tutulmuştur ve ie iiliycein teşrih edilebilmiştir. Bunu bilhassa geçen yazımda da etraflıca belirtmiye çalıştığım için, fazla üstünde durmıyaçağım şimdi... Tgici bir roman — sadece hakikati doğru bir içersinden geçirmek, onu daha daha şoymak.. çenleplnk” kemi. kâfi midir acaba 1.. Muhakkak ki, kani Şeeniyetteki birçok vakıaların tipler üzerindeki tezahürlerini, yani kahramanların içinde yaşadıkları hayatla alış verişleri esnasındaki ruhi bütünleniği, izah edebilmek için tek vasıta vardır: Sabahattin Ali, bunu asla ihmal etmemiş. fakat 1. çok eksik bir şekilde yapmıştır. Ancak, bunun böyle olması bir bakımdan da, zaruriydi. Çünkü, tahlilden ziyade, vak'aya dayanan küçük hikâyeden romana atlayış, ilk Hamlede tam bir muvaffakiyet kazandı- ram im eser, teferrüat itibarile çok kuv- vetliy bütün olarak zayıftır. Romanın başlıca kahramanı olan Yusuf, senuna kadar bizim için bir «meçhul» olarak kalmıştır. Onu karşımızda bazan «yüksek bir ahlâk», bazan «safdil bir zavallıs olarak buluyor; çok kere «asil bir irade» olduğuna inanmakla beraber, birçok hareketlerinde «çocuk bir şahsiyet» le karşılaşıyoruz.. Şimdi meta- Eserdeki ikinci Gi kahramanlar için, vaziyet böyle değildir.. Onları kolaylıkla tanıyor, düpedüz olan iç hallerine nüfuz edebiliyoruz. Şehende hanım ve Selâhattin bey gibi... «Kuyucaklı Yusuf» un ikinci bir kusur, vak'a kalabalığıdır. Bu ise, bir fayda yapmıştır: romanı uzatmak j.. Sadece bu... Stile gelince, sâde ve konuştuğumuz dildir. Akı- cıdır, Karii hiç sıkmıyor. Fakat, bir üslüp örijinali- tesi yoktur, Bir romancı için, bence ep büyük eksik! Bütün bu eksikleri unutturan, «Kuyucaklı Yusuf» u bize zevk ve tecessüşle okutturan şey: müşahededir. Sabahattin Alinin çok kudretli müşahedeleri... Bv- velki yazılarda da söylediğim gibi... Netice: «Kuyucaklı Yusuf? birçok bakımdan yüksek değerde bir eser olduğu halde, teknik ve âtil tarafı zayıftır. Fakat, her zaman için zevkle, endişeyle, alâkayla okunacak kitabın ta kendisidir. Çünkü o, bir «Şimdiki Hikâyeci» elinden çıkma- mıştır. Ve.. herşeyden önce bir davanın, bir endişe- nin romanıdır. Bu da köâfil.. Gavsi Ha id Ozansoy