v ği F No. 2125—440 UYANIŞ —— SEVEN KADIN Hayat ne garip tesadüflerle doludur! Tabi- atin sihirli ve gizli kuvvetleri karşısında âciz kalan bizler, insanlar, mukadderatımız gibi te- Tâkki ettiğimiz ve nasıl geldiğini bilmediğimiz, bazan iyi, bazan da fena olan bu tesadüfleri bütün hayatımızca sürükler; bazan onları bekler, bazan da onlardan kaçınırız. Kaçınmakla bir şey yapmış olmayız; çünkü o gene gelir bizi bulur, bütün varlığımızı bir anda kaplar ve mahiyetini bilmediğimiz bu gizli kuvvetlere karşı hayatı- mız daimi bir korku, bir ürkeklik içinde geçer. İçimizden bazıları bunlara Hikmeti Rabba: niye demekle ruhi sükünetlerini temin etmiş olurlar; bazıları da basiretsizlik, şanş diyerek tevekkül ederler. Bir şey yapamamak, yapmak imkânını bu- lamamak bizi ekseriya isyan ettirir ve bütün bedliğimizi sarsan bu isyan çok defalar hayatı- miz değerine mal olur. Halbuki, her şeyi yap- makta kendini daima üstün gören insan denilen mahlük bu aczi nefsine yediremez; yedirse bile hayat onün için bir ıstıraptan başka bir şey ol- maz. Böyle olmakla beraber, bu ıstırabı kısmen hafifletebilecek, hayat yolu üzerinde emin bir yürüyüşle maksada, gayeye vasıl olmak, daha doğrusu yalnız yaşamak, hayattan âzâmi zevk almak, bir takım ihtiyaçları tatmin etmek için hiç bir maniaya tesadüf etmiyeceğimizi vadeden ümit dediğimiz başka manevi bir kuvvetle kar- şılaşır ve yapmış olduğumuz, yahut yapacağımız iyi veya fena şeylerin daira lehimize netice vermesini beklerken bu ümitle kuvvetleniriz. Çok defalar, hareketlerimizin iyi ve yahut fena olduğunu ölçecek fikri kabiliyetlerimizi suiistimal ederek yalnız hislerimizin tesiri al- tında bize hoş görünen, arzularımızı, en gizli arzularimızı tatmin eden şeyleri iyi yaptığımız kanaatini besler; her nedense idrakimize bir parçacığı geçmiş olan fena şeylerin kovulması için bütün benliğimizi harekete getirir, şuuru- muzu uyuşturur ve bu süretle vicdanımızı tazyik eden ağırlığı bir zaman için hafifletmiş oluruz. Zaman zaman bu ağırlık hissedilir, büsbütün kaybolmaz. Bugün elli yaşına gelmiş, saçları keten gibi bembeyaz olmuş, yüzü buruşmuş, âzâsının kısmı Azamı vazifesini hakkıyle yapamıyan, gülerken ağlıyan, ağlarken gülen, bütün maneviyatı bo- «gulmuş, cemiyetin belki anormal gibi telâkki Ferit Namık Hansoy ettiği, kimbilir, belki de tiksindiği âciz ve ih- tiyar bir adamım. Elli yaş bir erkek, sıhhatte olan bir erkek için hiç de ihtiyar sayılamıyacak, sevilmiyen bu sıfatı verdirmiyebek bir yaş ol- makla beraber, işte ben ihtiyar, ben de yaşa- masına artık lüzum olmıyan, bir hayal gibi daima gölgede yaşıyan, insınlardan kaçınan mariz ruhlu, münzevi bir ihtiyarım. Feri kaç- miş gözlerim, soluk benzim, buruşuk yüzüm, yarı paralize olmuş sıska vücudüm bana bu ih- tiyar sıfatını verdirmekteni daha ziyade bir mezar kaçkını sıfatını verdirecek kadar beni yaşıyan insanların cemiyetinden, muhitinden ayırmakta» dır ki, ben bunu hissetmiş. anlamış ve kendimi dajma karanlıklara gömmüşümdür, Size kendimi niçin böyle taktim ettiğime kimbilir ne kadar şaşıyorsunuz? Fakat bir de bana sorunuz. Ben bundan ne kadar derin bir ıstırap ihtiyacının zevkini alıyorum. «Hayat, düşünenler için bir komedi, hisse- denler için bir faciadır.» diyen adamın ne ka- dar hakkı var! Hissederek yaşıyan bir kimse- nin hayat yolu dikenli, zorlukla aşılması kabil olabilen, bazan da olamıyan binlerce manialarla dolu... Bütün bu maniaların arasında bazan kü- çük, ehemmiyetsiz rahat yerler varsa da, bun- ların azlığı teşkil etmesi dolayısile çekilen zah- met ve ıstırapların yanında hiç derecesine iniyor. Sözlerime başlarken hayatın birçok garip tesadüflerle dolu olduğunu, bunların bazan iyi, bazan da fena olduğunu söylemiştim. Evet, genç dostum, şu karşınızda gördüğünüz ihtiyar, üze- rinden senelerin su gibi akıp geçişiyle ihtiyar- lamış, yıpranmış, hurda bir hâle gelmiş bir insan ankazından daha ziyade, önce ehemmiyetsiz gibi telâkki edilen, fakat az sonra çok acı neticesi görülen bir tesodüfün kurbanı olmuş bir insandır. Bu insan bugüh manen ölmüş bir varlık, yalnız kuru, sade ve faydasız bir varlıktır. Onu diriltmek, ona yeni bir hayat, yeni bir varlık vermek kuvvet ve iktidarında olmadığınıza göre, onun daima $1z- İıyan yarasını deşmekten, maziye karışmış ha- tıralarını atılamaktan ve nihayet sizin için bir merak, bir tecessüs mevzuu olacak böyle mün- zevi bir ihtiyarın neden böyle yaşadığını, niçin bu kayıplara karışan 1ssız yerlere saklandığını, kimselere görünmek istemediğini öğrenmekten ne çıkar? Şiz yaşta genç bir erkek için mün-