e * No. 2125—440 gHlikâye: Mr COŞKUN Ay henüz doğmamış.. karanlık bir gece.. çok yıl» -dızlı bir gökyüzü. rüzgâr çamlardan ılık bir nefes gibi süzülerek insanın ruhuna akıyordu. Kuşlar ve yaz böcekleri durmadan ötüyorlardı. Son vapur dal- galarının sahilde kayalara çarpan şırıltıları bu seslerle karışıyordu. Akneyalardan süzülen nurlu yıldızların ler. a karanlık yüzünde akisler yaparak iparlıyor! ni ağlıyarak anlatıyordu. Macide, sen bilmezsin onu? O belki ötekilerine benzemezdi, Onun apuletleri gibi ruhu da, kalbi de iparlaktı... O ölmedi, ölmedi o.. Yalnız ben ve benim ruhum, benliğim kalbim, her şeyim öldü. Ben, şimdi samanları dökülmüş bir yapma bir bebek gibi içi bomboş kaldım. Benim varlığımı dolduran o imiğ. Görmeliydin sen onu... O gözler o gece gibi siyah gözler beni kendine ram eden.. Muazzez burada hıç- kıra hıçkıra ağlıyordu. Macide de Muazzezin bu ha- line dayanamamış o da kendini bu coşkun sele kap- tırarak ağlamıya başlamıştı... — Ağlama benim işli ve dertli kardeşim... Ağla- ma ne yapalım, kaderde bu da varmış. Başa gelen- ler çekilir ağlama... — Nasıl ağlamıyayım Macide, kalbim, ruhum ya giyor.. Bırak ağlıyayım me My şa, boşanan yaşlar kanıyan ruhuma şifa su — Mecide, biz onunla ime yaşadık bilir misin$ 2 sene ancak, Fakat bu iki senenin de belki 56-6 ayı- nı beraber yaşıyabilmişizdir. Diğer bütün günlerimiz hastahane kapılarında ve hastahanede geçti. Pek sev- diği bir insanı bu kadar kısa bir zamanda gaybet- mek aşkına sevgisine doymamak ne feci ne fena de- gil mi? Ah Macide, ne iyidi o.. Bana bir çocuk gibi bakardı. Ben, onun elinde yetiştirilen bir çocuk o benim dadımdı sanki., geceleri kalkar bana akşam- Yaşadığımız müddetçe ağzından kaba bir kelime de ğil yüzünü tebeseümaüz bile görmedim. O her zaman güler, her zaman şendi. Keşke o bana bağırsaydı, .keşke o bana acılaflar söyleseydi.. başkaları gibi be- ni dövseydi.. kırsaydı belki şimdi onun hasretini bu kadar çekmezdim, Onun pesinden bu kadar ağlamaz- dım... Bilir misin Macide 1 O bana elini uzattığı gün #anki ben annemden yeni doğmuştum. Pek çok se- #svivmiştim.. Dünyalar bana verilmişti sanki... Artık genç kızlık hayatım burada sona eriyor, genç kadın- lik çağlarım başlıyordu. Artık ben de bir yuva ku- racak ben de bir çatı altına girecektim. Benim de gen bir evim pek sevdiğim bir erkeğim.. çocuğum “olacaktı. Netekim öyle oldu. fakat çok sürmedi felek bunu bana.. bize çok gördü. Küçük yavrumla bera- ber bizi öksüz bıraktı biz şimdi öksüzüz..., Mua2z6z burada susmuştu. Dakikalar biraz sessiz geçmişti. Her şeyi mahv olmuş birinsan gibi ol. of. diye derin bir göğüs geçirdi. Sonra teessüründen avu- canun içinde aıkmaktan buruşan mendilile ıslanan yanaklarını bu acı ve kuru yaşlarla yanan kirpikle- — ini sildikten sonra tekrar anlatmıya başladı. — Macide, bazı yaz akgamları onunla buraya çı- UYANIŞ A a kardık şu büyük çamın altanda başbaşa verir oturup kounşurduk. Konuşurduk da, aşktan ve sevgiden tü- taşan kalplerimizi kuruyan dudaklarımızı gözlerimi zin yaşlarile ısletırtık... Ama, bana derdi; «Muazzez ben sana dayanamıyacağım senin » güzel ruhuna, asil kalbime sonsuz aşkına doyamıyacağım...» Gene böyle bir yaz gecesiydi. Onunla kanapede yanyana oturuyorduk. Aysız, yıldızsız geceler gibi sessiz ve dalgındı o. Neden susuyorsun çoşkun? de- dim. Hülyalı bir uykudan uyanır gibi sıçradı gözle» rile gözlerimin içini aradı dakikalarca bana baktı bakıştık... Fakat ne sihirli ne hummalı gözlerdi onlar. Onlarda istikbalin gelecek bütün acı hakikatleri oku- nuyordu. Bana onlar sevgislne doymadan sönecek ve onlara kana kana bakamadan kapanacakları gibi gel- mişti sanki.. o hâlâ bana bakıyordu. Ne oldu sana bu gece Coşkun $ dedim — Sorma Muazzez sorma yavrum, benim biricik karım sorma. Ne olacak seni böyle karşımda gördük- çe yaşamak, yaşamak ölmemek için yaşamak istiyo» rum... Güzelsin bak Muazzez lekesizsin, temizsin, pi- nardan akan bir su gibi safsın... Fakat ne yazık.. ne yazık ki, ben sana lâyık değil mişim, seni küçük kal- bimle zannedersem sevemiyorum, sana aşkıu bütün tadını veremiyorum, geni kollarımın arasında &ıkarak mes'ut edemiyorum.. — Niçin böyle söylüydzüri Coşkun, bak her şeyi- miz tamam şen bir guvamız, çocuğumuz her şeyimiz var, sevişiyoruz da... — iy yok Muazzezciğim seni ben mes'ut ede- miyoru — Neden Coşkun. — Neden olacak, ciğerlerimde açılan... Ötesini işitmemiştim. Hemen deli gibi yerimden fırladım sus Coşkun sus deli mi oldun sen diye be- Kırdım... İkimizde ağlıyorduk hem de hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla. İşte sebili de onun dediği çıktı, biz birbirimize doyamadık... Nihayet son hastaneye gittiğim gün onun bana öldüğünü söyledikleri zaman bir gülçe gibi ye» re yığılmışım, ne oldnğumu bilmiyorum. Keskin bir eter kokusile gözlerimi açtığım zaman kendimi dok- tornn odasında buldum... Çok ağladım çok ağlıyorum da. Fakat ne çare ki... Keşke o ölmeseydi de ben ölseydim ne olurdu sanki? Şimdi bir yere çıkamaz oldum artık. Akşamlara kadar evimde çocuğumla, onun bir tek yadigârı ve miyatürü olan Yalçınla uğraşıyorum. Bütün sevgimi de ona verdim, Coşkun diye seviyorum onu. Hayat bana renksiz ve karanlık geliyor... Her yerde onün hayalini her şeyin üzerinde onu görür gibi oluyorum... Macide, yerinden kalktımüşfik bir abla gibi Mu- azzezin sarı saçlarını okşadıktan sonra, haydi kalk Muazzez biraz gezelim, dedi... İkisi de birbirlerine sıkıca sarılmışlardı, Mehtabın tesirile aydınlanan iki sıra çiçekli yollardan deniz kıyısına doğru iniyorlardı.., — Muazzez, nekadar çok krızantem var sende ayol.. — Ah... Bilmezsin sen. Onları pek çok severdi o. Onları onün için dikmiştim. Şimdi akşamları bu yola iniyor genç kızlara genç çiftlere bunlardan bir tane atıyorum ve böylece onun aşkına doymadan taptaze ruhunu şadediyorum. İsmail Çolpan