No, 1876— 191 SERVETİFÜNUN 133 Neler Dediler Refik Ahmet B. Diyorki.. « Şinasi'den Yaşar Nabi'ye kadar Edebiyyatı cedideciler, Fecri- aticiler ve daha sonrakiler dahil; duyuşta, düşünüşte bir mek- tebe mensup sanatkârlardır, konuştukları lisanın içi birdir, yalnız dışında değişiklik vardır. » Tenkitten korkanlar tenkide dayanacak eser vücule getirdiğine emin olmayanlardır. Gene o kapılan girdin. Gene o merdiven ve merdivenlerden çıktım. Gene beyaz selunvarli ve sıra sıra fincanlar, çay bardakları dizilmiş çaycının yanından geçtim. Buraya kadar herşey gene eskisi gibi idi. Yalnız bu sefer merdiven- lerde ve sofada inüvezziler haykır- mıyor, ve demirden kafesi içinde büyük makine yaralı bir arslan gibi homurdanmıyordu. Refik Ahmet beyden ogün için söz almıştım. Bir masa başında karşılıklı otur- duk. — Sanat hayatınızda ne yampuk isliyordunuz ve istiyorsunuz $ Refik Ahmet bey: — Efendim diyor, bu suale ben- deniz muhalap değilim. Üstatlerın hakkına tecavüz etmeyelim. Yedi. sinden yetmişine kadar üstatlar hiç şüphesiz bu sualinize pek parlak cevaplar vereceklerdir. — Bizdeki edebi mallar hak- kında fikriniz? — On üçüncü asırdanberi devam eden Anadolu türkleri edebiyyatında. (1) dört edebi mektep biliyorum. Birincisi Divan edebiyyatı şairlerinin mensup oldukları edebi mekteptir. Divan Edebiyyatı baştan başa kaideleri mazbut, usul ve erkânı mevcut, şekil de, mevzuda ve ruhta birlik manzarası gösteren bir edebi mektep halindedir. Divan Edebiyyatı memle- ketimizde bir devrin bir mubitteki akislerini yaşatır. Osmanlı imperatorluğu münevverlerinin ondokuzuncu asra kadar olan yaşayışlarını anlatır; sarayı kıble, İstanbulu mâbet bilen, aşağı tabakanın ıstırap ve sefaletinden gafil, kendi fâsit dairesi içinde eğlenen bir sınıfın haleti ruhiyesini ifade eder. li) — Dikkat ettim, Refik Ahmet bey bizim edebiyat deyüp edebiyat vazdığımız kelimeyi edebiy yat diye telaffuz ediyordu. Ben de burada Refik Ahmet beyin söyledikleri şekilde yazmayı müna- sip buldum. Refik Ahmet B. Divan Edebiyyatına mensup şairler hep birbirleri gibi düşünürler, birbirleri gibi duyarlar, birbirleri gibi yazarlar. Osmanlı imperatorluğunun aristokrasi ve yüksek burjuva sınıfı karşısında mevki alan, İstanbul haricinde ayrı bir muhitte ayrı hayat şartlarına &abi olarak aşayan büyük hâlk kütlesinin bü- yük bir edebiyyatı varki buda şekil, mevzu ve ruhta birlik gösteren ayrı bir edebi mektep sayılmalıdır. Bu edebiyyatın şairleri de düşünüşte, duyuşta, söyleyişte birbirlerine ben- zerler. Buda bizdeki ikinci edebi mekteptir. Divan ve Halk Edebiyyatları şairleri ayni devirle yaşayan, İukat iki başka edebi mektebe mensup olan sanatkârlardır. Ondokuzuncu asrın gözleri köh- ne şark medeniyetinin muazzam yıkılışını gördü. Yerine daha genç, daha canlı bir muhitin yaşayış ve yüks -liş usullerile yeni bir bina kur- mak lâzımdır. Siyasi hayatımızda başlayan değişiklik tesirini tabii olarak önce ictimai hayatımızda gösterdi, ya- şayışımız değişince ai zevkimiz degişincede edebiyyatımız değişti Edebiyyat ke geri kaldığı gün ölüme hak kazanmış demektir. u mezarının üstüne aparııman yapılan Şinasi efendi işte bu hakikati anlayup bu lüzumu yerine getirmeğe çalışan bir büyük adamıdır. Bizdeki üçüncü edebi mektep gŞinasinin rehberiiğile kuruldu. O gün bugün hâla devam eden Tanzimat edebiyatı, kendi- sinden evvelki edebiyyatlara nazaran gerek şekilde, gerek fikir ve mevzuda mühim bir degişiklik göste- Tir. Şinasi'den Yaşar Nabi'ye kadur — Edebiyyatı cedideciler, Feeriabiciler ve daha sonrakiler dahil — duyuşta, düşünüşte bir mektebe mensup sanatkâr- lardır, konuştukları lisanın içi birdir, yalnız dışında değişiklik vardır.