133 içle- rt bir Ja...» ik ga- lerini SUYU, Şmüş bir bul- irden 1 bir arım, doğ- geşbu i bir r gibi a bir relim- ıllara a yaz en bir işleri tunla küpü ğın : Sayı <3 — Şimdi, elimdeki tahta bir | tastan, ufak darı tanelerini, bir çocuk neşesile tekrar kaldırımlar üstüne uçan aynı güvercinlere avuç avuç serpeceğim zamani dü- şünüyorum: Elbet benim de bir beklediğim var; Ve elbet, gelirmiş. kıştan sonra yaz Kıştan sonra yaz geldiği için değil midir ki, bu dallar filizlendi, yapraklar yeşerdi, ve şimdi, üze- rine konmuş buzların damla dam- İa eridiği bir su küpü yanında bir su çıngırağı uzak ve tehi akislerle yuvarlanıyor. İçimi, yelkenlerini açış bir gemi halile serazat bırakıyorum. ©, gidiyor; ve gidecek. Rüzgârı bol denizlerde, yelkenlerin parça parça, didik didik ve yamalı ol- masına rağmen, bezler şiştiği zaman, yelkenli bir gemi gitmeğe mecburdur. Gidiyor, ve gidecek. İçim, bu ağaç altında, rüzgâr- la dolmuş yelkenli bir gemi gibi gidiyor. Ve tahayyül ediyorumki, gelen bir yazı, ilk defa bu ağaç altında hk sseden damarlarım, bir kısrak ka'lar dinçtir. Arkamda, şadırvan muslukla- ının, kalaylı güğümler içine bo- şalan ince seslerini duyuyorum. Ve mabedin mermer duvarları, artkasında-namaz vaktı olmamakla beraber kulaklarıma, kesik iniltiler, | uzun yalvarışlar geliyor. Kim bi- lir, bu, belki bir vehim; belkide taş kütüphanenin saçaklarına sıra” lanmış Güvercinler « Hu» çekiyor- lar. Ve ben, onların sesinde, sabra ve tevekküle biraz daha âşina olur gibiyim. Sabir ve tevekkül... Fakat madem ki, içimde, bezlerinin ya- imalı olmasına rağmen, güneşle parıl pami yanan bir gemi tekrar yelken açtı; menzil uzak değildir. Menzil uzak değil. Gidiyorum ve gideceğim. Lacivert semayı, muhayyerül'u- kul bir sihirle başaşa edilmiş ha- vuzlar gibi gösteren bu ağaç altında sabur ve tevekküle biraz daha âşina olmak için oturan şair, acaba aynı su çıngirağının aynı uzak ve tehi akislerini duyarken, aynı Güvereinlerin bir “ney: hüznile dem tutan aynı seslerini dinlerken ve ruhunda aylı geminin âlemler gibi parıldayan aynı yelkenlerini seyrederken mi, bir sesin hatırası, ruhunda, yazdan bir pancur açtı dersiniz.? Ve güvercinlere atılan oyem- lerle tekrar havalanıyor, kanatlar tekrar çırpınıyor, az evvel sulan- mış asfalt zemin üzerinde bitap gölgelerin harekete geldiği vehm- olunuyor, ve eski mnezaretin saat kadranı mütemadiyen dönüyor. Şimdi öğledir. Artık, mermer döşemeleri hur- dehaş avlunun süslü şadırvanına doğru giden ihtiyarlar görüyorum. Ve yukardan dir sebil dökülüyor. Hayat Yukardan kubbeler üstüne, büyük çınarın fantezi bir salon abajuru- nu andıran yeşil dekoruna bir mü nacat sebili dökülüyor; Ve güver- cinler derinden derine, bir mümi- nin damarları içinde akan kan halile «Hu...' çekiyorlar. Burada, | yeşil olduğuna inaniyorum. Ziya, yeşil bir kristalden gibi. Dünyada bu tatlı renkten bu ağaç altında herşeyin geçerek geliyor başka hiç bir şey yok. Ve gözle- rimde sanki bir nevi Dalton has- talığı var. Hatta kendim ve içim yeşil... önümde, mermerlerine bir hesabı yapılmış masa yeşil ve Belki gü: ercinler, böyle uzun inilülerle yiyecek üstünde duran bardak, gölgeli bir renk içinde. yeşil rengin gidecek olan hasre- üni çekiyorlar,,. Adeta yeşil bir yaşiyor gib yim Sarmaşıklarının, yüzbin kere tas- deniz içinde fiye edilen güneş ziyalariyle cila” landığı yeşil, yemyeşil, ve seyyal bir deniz. : Ve içim yeşil bir denizde, yelkenleri hür bir gemi halile; serbest ve serazat. i O serbesitir, ve serazat... Na- sıl böyle olmasın ki, rüzgârı bo denizlerde, yelkenlerin parça pa didik didik ve yamalı olmasına rağmen, bezler şiştiği zaman, ye kenli bir gemi gitmeğe mecburd Ve büyük çınarın yeşil abaju bana, tekrar yaşamak istedi bir yazı tahayyül ettiriyor. Sl KENAN HULÜSİ