iraya rınki pek im- YECE- ı bir adar ancak bilir. yuri- in de :eşki- kmal “nası İDARE MERKEZİ ANKARA, İstanbul Caddesi Maarii Eminliği yarında İSTANBUL BÜROSU İstanbul, Ankara Caddesi zi No — Fiatı her yerde 15 kuruş seneliği, posta ile 7,5 Türk Lirasi (Esnebi Memleketlere 7,55 Dollar) Abona ve ilan için İstanbul bürosuna muracaat edilir Yazı işlerinin mercii Ankara merkezidir Hayata, daima hayata.. Dünyaya daha çok hayat katalım! Cilt: VI Ankara, 138 Haziran, 1929 —iMETZSCME— Sayı: 183 İnanan Ve İnanmayan İnanan insan ile inanmayan adam arasında yalnız bir sıfat farkı değil, bülün bir düşünüş, ,yaşayış, hissediş farkı, bülün bir ruh mekanizmesi farkı vardır. İnanmayan bir nesil içinde ina- nanlar, ayri bir mahlük gibi yaşarlar: hakiki yalnızlık, öyle zannederim ki dağ başında otlakla ve agaçlarla baş daşa ve diz dize yaşayan bir münzevi için değil, belki koskoca bir şehrin içinde veya hayati bir ehemmiyeti haiz bir iş başında, inanmayanlarla çevril- miş bir imanlı adam için mevcutlur. İnanmayanlar derken gözümün önü- ne şöyle bir tip geliyor: iddiaları çok, arzuları mebzül, fikirleri sayısız, bol söyleyen, çok vadeden, her işi yap- mağâ hazır bir insan; bülün bunlar, çalışkan, ümitli, genç ruhlu ve kuvvetli her iyi kimsenin iftihar edebileceği vasıflardır; fakat inanmıyan insan için bir küçük farkla: ona göre bütün bün- ların, bu fikirlerin, arzuların veya vaii- lerin, hatta işleirn bizatihi hiç bir mâ- yoklur; O, bunların hiç birisine bağlanmış değildir; bin bir çeşit eşya satan bir mağaza gibi zekâsının kıv- rımları içinde depo edilmiş neler yok- tur? Bunları beyenmiyorsanız, biçimi, kesimi başka, rengi, kokusu ayrı olan öteki neviden mallarını derhal yorul- madan önünüze yayar, Fakat yanılma- yınız, bunlara karşı da ruhu ayni va- ziyetledir: hiç birisi kalbinin kapusu önünden geçmemiş ve şahsiyetinin gümrüğüne ugramamışlır. Böyle bir insan kadar hür ve o de- rece endişesiz yaşamak kimseye nasip bizi bağlıyan, sıkan devletin unları değil, etrafımızda ki insanlar “belki 9 kanunlarda ve O İnsi “ve sı ktığını za nettiğimiz, öyle kabul ettiğimiz şeyler- dir; nitekim bunun aksini düşününce, içimizde bir nevi rahatlık hissetmeğe ve kâbustan kurtulmuş gibi sevinmeğe ç bir mani yoktur. Öyle veya böyle E nakdek, şunu vi bunu kabul etmek ise, mutlaka ve kat'iyen kafa- mızdakı miyarlara üre değişir: O mi- yarlar, bizim şahsiyelimizi vücuda ge- tiren en aziz kısmımızdır; ve biz onlara kedimizden parçalar diyerek, inatçı bir sevgiyle bağlanırız. İşte inanmıyan adamın ruhunda bu miyarlar, sabit olmadığı gibi, bunlar kendi mallari da değildir; vakayi ve hadisat nasıl i islerse müthiş bir kolaylıkla derhal gö ündeki gözlüğü değiştirir ve size yemin cde- rek dünyanı n hakikaten başka lürlü böndüğünü söyler. Bunlar a kikatte, fena insanlar değildir; hatta eğer fena bk kabahat kendilerinin de a ap ların mai mukattar nümüne- leri vardır: adeta sebili. böyledir- ler; kendilerine sorsanız, “ne yapalım, derler, dünya böyle gidiyor., Evet, bu, doğrudur; zaten bu nevi insanlar, Gümerii pek çokları için böyle giltiği bir devirde mantar gibi yerden biter- ler. Hatta bunlar çok dafa, başkalarına fenalık için değil, hatta kurnaz olduk- ları için bile değil, belki sadece ken- dilerini fenalıktan korumak için böyle olduklarını, kendi Kendilerine itiraf ederler: yalnız hakikatta öyle olmasa- lardı, kendileri mutlaka fenalığa çar- pılmıyacaklardı, yahut çarpılsalar bile, o kadar betbaht olmıyacaklardı; Lâkin ne yapsınlar ki, ruhlarında, hiç bir şeye bağlanmamak zallından gelen kuvvetli bir alışkınlık, onları böyle, birbirinden aykırı denecek kadar farklı fikir, kanaat hüküm ve arzu dıyarlarında dolaşlırır. i EŞ li si ii Bu arzu üzerinde bir cemiyet, yal- nız böyle insanlardan mürekkep olsay- dı, diye döşünüyorum, acaba O mem- leketin hali ne olurdu? Ve işleri nasıl dönerdi? İtiraf edeyim: aklın bunu kestiremiyor. Yalnız bildiğim ve gör- düğüm bir şey var ki, bunların nispeti iy #ça, DüReL karşısında eyi fena bir fikre veya bir hisse ruhunun ana hatlarını bağli gönü| adamları şaşırıyorlar; vakıa bence bu, o kadar korkulacak şey değildir; fakat daha fecii var: bütün bir EDİR hayatında sayısız müşterek işler vardır; bunların tutumu, bunların yürütülüşü ve yara- tılışı, çevşiyor ve pörsüyor; işte bu acıklıdır. Vakıa hayat, filân ferdin, filân zatın sinirlenmemesi veya rahalı için ledbir almağa lüzum görmez; fakat bülün bir kütlenin, bütün bir zümrenin müşlerek (o menfaatleri (o mevzuubahs oldüğu zaman, yukarıdan, yüksek kudret menbalarından gelen imanlı hareketin kuvveti kesilince, herhangi bir fert için değil, belki müşterek ha- yat için, idealler için ve inanan adam- ların hatalı olarak şahıslarına ait zannet- tikleri içtimai 4 kuvvetleri için bir tehlike başgöstermiş “demektir. ; Etrafımızda inanmayan insanları ta- nimamız, kendimizi onlardan tecrit el- memiz, bir vatan borcudur. Öyle zannediyorum ki, bu mikrop- ların şaşmaz bir tezat.. Jiraz ettikleri toksinler de kolayca eseriyle tanılabilir. tenebbüt ettikleri uhit ve zümre içinde fikir ış cid- iz bile birakmam iki neticeye nerde m i gelirsek