Tenkit ve Münakaşa —————— Hatalı bir “Usul Kavgası: yeri- ne yolunda bir kavga istemekten “ başka bir kabahat yapmadığımı “Zannederken meğer ben bir çok © kabahatler ya © yok :1) milletin felsefe ihtiyacım haftalık mecmua makaleleri ile tatmin edelim, (2) usul meselesini © mutlaka sona bırakalım, (8) felsefe yazılarına «censurer koyalım, (4) fikir binalarını yalnız temaşa ede- “lim, (5) fikriyat sahasında ihtiyaç: Tarımızın Wudut vemahiyetini tar “yine varalım, (6) küçük fikirlere karşımüsamahakâr olmayalım!... Bütün bunları ben mi söyledim? © *Hayatan 129 uncu sayısı elimde ıpmışım da haberim 1 “olmasaydı hafızamdan şüphe ede- “cektim. Yazımı tekrar okudum, “ koca altı kabahatimin hangi cüm- “le ve kelimeden çıkabileceğini © bir türlü keşftedemedim. Fakat © düşündüm ki bazı münekkitler için tenkit edilecek mevzu değil, tenkide olacak ve bu ile ile yazılması arzu edilen vesile şeyler vardır. Aziz dostum da urada öyle yapmış ve sevdiği ir arkadaşımda sezdiği kusurları akkamlarla tasrih etmeyi aldırmış. Daima hasretini çekti- im açık yürekliliğin bu tezahü- göze nü bilhassa bir dostta görmek eni çok sevindirmiştir. Şimdi “bu kusur ve kabahatlarımı birde 'ben itiraf edeyim: Tl Bu Bu münakaşayı takip etmek isteyen- vi 120, 151 inci sayılarımıza bakmalı- Kime Şikâyet Etmeli ? » i — Evet ben üç aylık veya yıllık mecmualardan ziyade daha sık çıkan mecmuaları severim. Bilhassa bunlardan da en çok okunanları tercih ederim. 2 — Usul mes'elesinin nerede başlangıç nerede netice olduğu- nu feylesoflardan değil, tecrübe yahut ilim tarihinden öğrenebili- riz zannediyorum. Bana geliyor ki Usulden yani aletten öyle evvel yapıcı, deneyici, yaratıcı insan vardır. Usul dediğimiz aletler faal ve yaratıcı insanın müterakim arayıp tarama ve bulmalarından istihsal edilmiş muvaffak kaidelerdir. bir kısmı elde edilmiş, Bunların fakat bunlar ne tamamen olmuş bitmiş, ne de sonuna gelmiştir. Araşıır- ma, düşünme, yapma faaliyetleri berdevam oldukça bunlarla bir- likte aşınacak, düzelecek, yenileri ka- usuller yani aletler de zanılacak ve daima tekemmül edecektir. Bunun için «Usubun bir başlangıç mı yahut netice mi olduğu meselesi stavuk mu yu- murtadan, yumurta mı tavuktan» mes'elesini hatırlatır. Bilgi naza- riyesi de bu mahiyette olduğu için hiç fasıla vermeden, yani ilim ve tecrübenin müktesebatı bir fikir verebilecek kadar terak- ki etmeden temcit pilâvı gibi her vakıt kaldırılıp kondurulamaz. Birtakım büyük feylosofların bilgi nazariyesini birinci omes'eleden di addetmemeleri bir bu sebepten, bir de bilfil mevcut ve müfta- hakkak mükemmel bir «müdrike, etmelne- yahut «Akile tasavvur lerindendir. Orta zamanın fikri durgunluğu bilfiil mükemmel, ya- ni olmuş bitmiş bir #Akıl: var zannetmelerinden ileri gelmişti. Bunun gibi olmuş bitmiş bir usul da tasavvur edemeyiz ki bunu «mutlaka» bir başlangıç mes'elesi yapalım. Fazla olarak İzzet Bey muhayyele ve onun tevlit ettiği faraziyeler- ki evvelâ kablidirler- in bütün fikir zaferlerinde yap- tığı rehberliği unutmuş görü- nüyorlar. Kabli fikirlerin batılı makbul değildir; Yoksa alelitlak kabli fikirler değil !.... Meçhuldan meçhula gidilemediği gibi, hiç bir kabli fikir veya bir «liads? olma- tecrübe, hiç bir ilim Kabli fikirler bedaheten batıl değiller- dan da şuurlu hiç bir yapılamaz. se bunları “benimsemek o ve makul» göstermeğe tecrübelerin tekzibine kadar, gü- çalışmak, yet tabii ve beşeri bir temayük dür. Durkheim, Kant, Descartes gibi büyük feylesofların Hegel, sistemlerinde kabli fikirlerin had- di, hesabımı vardır? İzzet By. bunları pekâlâ bildiği halde bu kusuru Şehopenhaner ve Bergson larda daha çok farzederek bun ların sistemlerini galiba biraz parya sistemler gibi görüyor. i Bundan anlaşılıyor ki kendileri