yazık ki henüz geçilebilmiş değildir. Tek tek hücrelerin az sayıda durumu- na (“yaşayan” — mevcut, “ölü” —- mevcut değil) ilişkin veriler, yonga- ların ve geçitlerin iki-değerli mantı- ğına aktarılabilmektedir. Bir bit de sonuç olarak sadece iki duruma işa- ret etmektedir: | — mevcut, Ü— mev- cut değil. Buradan hareketle, hücre otomat- larını konu edinen bazı öncü düşü- nürler bu kuramın en dolaysız pratik kullanımının şuna bağlı olduğuna inanmaktadırlar: Kendi kendilerini onarabilen devre döngüleri geliştir- mek. Çip tasarımcıları da -özellikle askeri bünyede görev yapanlar işte tam bunu gerçekleştirmek istiyorlar. Bütün bunlar gelecekte tanık olu- nacak olgulardır, ama çok yavaş da olsa ilk belirtileri daha bugünden du- yumsanabiliyor. Gene de, güç tutku- suna kapılmış bilgisayarlarla hâlâ karşılaşmış değiliz. Çünkü bu duru- mun ortaya çıkabilmesi için gerekli olan çok temel bir şeyin eksikliği söz- konusudur. Şunu sormak gerekiyor: Bazı canlılar acaba niçin başkaları üzerinde egemenlik kurmak isterler? “Güç”'ün ne olduğunu bilip bilmedi- ğini ve bazı varlıkların niçin güce ulaşmaya çalıştıklarını evinizdeki ke- diye sormayı bir deneyin. Eğer kedi- nizin yanıtını anlamayacak olursanız sakın kızmayın. Kedi de sizi anlama- mıştır. Ama köpeğiniz sözkonusu oldu: ğunda durum bütünüyle farklıdır. Gücün ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını köpek çok iyi bilir. Far- kı görebiliyor musunuz? Kediler tek başlarına, köpekler ise -en azından yabanıl konumda- sürü halinde ya- şarlar. Canlılar ne denli gelişmişler- se, sosyal bir çevreyle bütünleşmele- ri ne denli güçlü ise, onlar için güç el- de etme dürtüsü de o denli önem ka- zanır. Maymunlar gün boyunca ki- min kime karşı güçlü olacağının ve kimin hangi maymun önünde boyun eğmesi gerektiğinin savaşımını verir- ler. Herhalde insanlar da bu konuda bazı özellikleri genlerine aktarmış ol- salar gerek. Bugüne değin hiçbir bilgisayar “Yarışma”'nın ne demek olduğunu anlamamıştır Biz gene de, sosyal davranışa iliş- kin evrimin dolambaçlı patikaların- da yolumuzu yitirmeden konuyu bu- rada kapatsak iyi olur. Ancak, şu ka- darı açıklıkla ifade edilebilir: Aynı türden varlıklar arasında sürekli bir 40 sosyal bağlantının kurulmuş olması, güç duygusunun oluşması için temel koşuldur. Bu gerçeği bilgisayar ala- nına aktaracak olursak; Bilgisayar- lar, kendilerinde güç uygulama arzu- su filizlenmeden önce “yarışma”, ““sosyal hiyerarşi'', “ayrıcalıklar” ve “kendi çocukları için kaygı duyma” gibi kavramları tanımış olmak zorun- dadırlar. Ama bilgisayarların bu kav- ramlardan o kadar uzak olmadıkları da bir gerçek. 21. yüzyılda yapılacak bir bilgisa- yar satranç şampiyonasını gözünüzün önüne getirin. Satranç oyunu, kazan- ma ve güç etrafında dönen çok zor- lu bir oyun değil midir? Satranç oyuncusunun en büyük görevi raki- bine karşı güç kazanmak için onu zi- hinsel olarak alaşağı etmektir. Geleceğin bilgisayarlarının kendi kendilerini organize etme yeteneğine sahip olduklarını varsayalım. Bu du- rumda, bunların bağımsız olarak yöntemler ve amaçlar formüle ettik- İerini düşünebiliriz. Ama bunun için onların önceden alıştırmalar yapma- ları, yani bir bakıma okula gitmeleri zorunludur. Onların orada öğrendik- leri ise kendi “dünya görüşleri”'ni, amaçlarını ve hareket tarzlarını önemli ölçüde etkileyecektir. Ama bilgisayarlar insanların açık- ça sahip oldukları türden bir “güç güdüsü”'nü pek geliştiremeyecekler- dir. Güdülerin ve diğer derin yaşam güçlerinin gerçek canlılara ve özellik- le de insana özgü oldukları açıktır. Yarattığımız araçları nasıl kullanaca- ğımız sorusu bizde düğümlenmekte- dir. Bu nedenle, bilgisayarlarımız kendi başlarına ne iyi ne de kötüdür- ler. Sonuç olarak, bir bıçakla ahşap sanat yapıtlarına biçim verilehildiği gibi insanların ölümlerine de yol aç- mak mümkündür.