Bu manyetik kayıt cihazlarının atası. Şaşıracaksınız ama ancak 5 1/4 inçlik bir disketin kapasitesine sahip. Evet bu bir bilgisayar... Ve yalnızca oyun oynamak amacıyla Tinker Toys tarafından imal edilmiş."Oyunun ismi Tic-tac-toe. ya'da bu yıllarda People's Computer Company (PCC) gibi girişimci ku- rumlar kuruluyordu; bunlar, sıradan tüketicinin de bilgisayarla ilişki kur- masını sağlamayı amaç edinmişlerdi. Çünkü her şeyden önce, bu şirketle- rin kurucuları, bilgisayarın o zaman- ki kullanım ilkesine, yani özellikle as- keri amaçlı kullanımına karşı çıkıyor- lardı. Sadece daha büyükçe işletme- ler yönetimlerini, verilerin elektronik işleme tabi tutulmasına göre ayarla- mışlardı. İlk PCC broşürünün baş sayfasın- da şu sözler yer alıyordu: “Her şey- den önce, bilgisayarlar insanlar için değil, insanlara karşı ve onları özgür- leştirmek yerine denetlemek için kul- lanılıyor. Bunu değiştirmenin zama- nı gelmiştir.” Bu konuda bir fırsat çıkması için çok zaman geçmedi; çün- kü ilk gerçek halk bilgisayarının ta- mamlanmasına pek bir şey kalma- mıştı. Aslında bu bilgisayar sadece bir firmayı batmaktan kurtarmak için üretilmişti. Ed Robert'in MITS adlı firması, 1974 yılında birtakım güçlükler için- de bulunuyordu. Elektronik cep he- sap makineleri üzerinde uzmanlaşmış olan bu firma, bir süredir patlak ve- ren fiyat savaşı sonucunda iflas etme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Firma, yeni bir şey, başka hiç kim- senin piyasaya sürmediği bir makine ortaya çıkarmalıydı. Daha önce Ro- berts yepyeni ve kimsenin tam olarak nasıl kullanılacağını pek bilmediği elektronik bir yapı taşı olan mikro- işlemci (microprozessor) ile ilgilen- mişti. Bir Amerikan firması olan “Tntel”, 1971 yılında ilk mikroişlem- ciyi 4004 adı altında piyasaya sürdü; bunu kısa bir süre içinde 8008 ve 8080 tipleri izledi. Ed Roberts, 8080 ile gerçek bir bil- gisayar meydana getirmek için çalış- malara başladı (8080, en önemli elek- tronik işlevleri gerçekten kendi üze- rinde toplamıştı). Bu henüz kendi ba- şına hiç de özel bir durum oluşturmu- yordu. Apple'ın kurucusu Steve Wozniek'ın söylediğine göre, ““70'li yılların başlarında ilk mikroişlemci- ler ortaya çıktığında, birçokları bu tür makineler yapıyorlardı.”” Ama Ed Roberts'in pazarlık konusunda özel bir becerisi vardı: Bankasını, bu tür yeni makinenin yaklaşık 600 adet sa- tılabileceğine ikna ederek 65.000 Do- lar'lık son bir kredi daha almayı ba- şardı. Intel ile yaptığı pazarlık sonu- cunda da, perakende fiyatı 375 Do- lar olan 8080-Yonga tipine 75 Dolar'- lık özel bir fiyat uygulanmasını sağ- ladı. Ve sonunda Fd Roberts, ““Po- pular Electronics”'in teknik redaktö- rü olan Les Solomon ile tanıştı; bu ki- şi, uzun bir süredir, okuyucularına takdim edebileceği bir bilgisayarın peşinde idi. Bizzat kendilerinin yapa- bilecekleri gerçek bir bilgisayar -So- lomon'u harekete geçirecek olan şey işte buydu-. “Popular Electronics”'in Ocak nüshasında artık şu noktaya gelin- mişti: Baş sayfada “Engelleri Yıkma Projesi'”'nden söz ediliyordu gururla; ““Ticari modellerle rekabet edebilen, dünyanın ilk mini-bilgisayar aksa- mı... Alteir 8800/”” okuyuculara tanı- tılıyordu. Sayfanın altında bu muci- zevi makine görülüyordu: şalterli ve Commodore kontrol lambalı mavi bir gövde. “Atair” adını bulan kişi, Les Solo- mon'un 12 yaşındaki kızı oldu. So- lomon ona ilkin televizyon dizisi “Uzay Gemisi”'nin o her şeyi bilen uzay-bilgisayarlarının adını vermek istiyordu, ama sonradan şunu öğren- di ki, uzay gemisi komutanı Kirk onu gayet basit olarak “bilgisayar”” diye adlandırmıştı. “O halde ona Altair adını tak. Uzay gemisinin uçuş yolu üzerindeki en yakın yıldızdır bu”” di- ye önerdi Solomon'un kızı. Ancak, okuyucuların bilmedikleri bir şey var- dı: baş sayfadaki mavi kutu bir aldat- maça idi. Seri numarası 00001 olup yapımı tamamlanmış bulunan biricik Altair, derginin yazı kuruluna gönde- rilirken postada kaybolmuştu. Ama, aygıtın yarattığı sansasyon büyük ol- du: Altair'in fiyatı 397 Dolar olacaktı ve 60 gün içinde teslim edilecekti. MITS firması, siparişlerden artık ba- şını alamıyordu. Firmaya para akı- yordu; öyle ki, MITS birkaç hafta içinde 40.000 Dolar borcunu ödedik- ten başka, 250.000 Dolar fazladan paraya sahip oluyordu. Bu arada Al- tair pek çok isteği boşlukta bırakmış-' tı: Ekranı ve klavyesi yoktu, sadece 255 çoklu (byte) bir deposu vardı; ya- ni sağır-dilsiz bir makineydi Altair. Onu programlamak için, şalterler yardımıyla makine-dili talimatlarını oktal-kod üzerinden (8 temelli bir sa- yı sistemi) depo yerlerine delmek ge- rekiyordu. Kontro| lambacıkları, he- saplama sotuçlarını bir okta: sayı ör- neği sunarak bildiriyorlardı. Üstelik, makinenin çalıştırılıp çalıştırılamaya- cağı da belli değildi. Altair tutkunla- rını ise, bütün bunlar hiç ilgilendir- 53