adlı makine üretildi. O zamanlar pa- ra içinde yüzen Xerox firması, bilim adamlarına anılan araştırma merke- zi (PARC) nezdinde tüm isteklerinin yerine getirildiği bir mekan sunuyor- du. Bilim adamları, pazarlanabilir bir ürün geliştirme baskısı altında ol- maksızın, kendi teknik düşünlerinin ve hayallerinin peşinden gidebilmek için paraya ve laboratuvara sahip oluyorlardı. Alto'yu planlayan Alan Kay de, gerçekten bir hayalci idi. Da- ha sonra, bu konu ile ilgili hatırladık- larını şöyle dile getirmişti: “Düşleri- mizi, bir not defteri büyüklüğünde ki- şisel bir dinamik “medium”' tasarım- lanması idesi üstünde billürlaştırmış- tık. Herkes ona sahip olabilmeliydi ve bu aygıt, sahibinin tüm bilgi gerek- sinmesini karşılayabilecek güçte ol- malıydı.” Aslında “Macintosh'' daha 1973'te hazır sayılırdı Tabii, teknik henüz o kadar olgun- laşmamıştı; çünkü bu not defteri bü- yüklüğündeki dinamik aygıttan sade- ce metinleri, şiirleri, müziği, taklit sa- natlarını, mektupları, çizimleri, mi- ki filmlerini depolaması, sunması ve gerçekleştirmesi değil, sahibinin her- hangi bir zamanda aklına gelebilecek her şeyi yapması isteniyordu. Kay'ın buna rağmen kendi projesini başlat- mış olması, PARC'daki saf bilim zih- niyetinin bir tezahürü idi. Alan Kay, ““Smalltalk”” denilen ve o dönem için devrimci, bugün ise ka- bul edilmiş bir anlayıştan kaynakla- nan bir programlama dili kullanıyor- du: Burada kullanıcı, yazılı komut- larla değil, ortaya çıkmaları için sa- dece bir düğmeye basılması yeterli olan imgesel obje tasarımlarıyla ça- lışır. Ekran, farklı pencereler göste- rebiliyordu. “Apples Macintosh” ile benzerlikleri rastlantısal değildi: Apple'ın kurucusu Steven Jobs, ki- şisel bilgisayar hareketinin çoktandır hızını almış olduğu 1980 yılında PARC'”ı ziyaret ettiğinde öylesine et- kilenmişti ki, buradan birkaç kişiyi toplayarak, bunlara, bu temelden ha- reketle Lisa serisini ve hemen ardın- dan Macintosh'u geliştirmekle görev- lendirdi. Kişisel bilgisayara öncülük eden Lee Felsenstein'ın hatırladığına göre, ““Henüz hiçbir kişisel bilgisayar ya- pılmamışken, bunların imkânlarına ilişkin olarak bu kadar çok gevezelik edilmesine PARC'deki kişilerin çalış- ması yolaçıyordu. Daha 1973 yılında, Alto ile, Macintosh'un prototipi mey- dana çıkmıştı.” Xerox, Alto'nun ardılı olan “Star”'ı da pazara çıkarmayı denedi, ama fiyatını hiçbir zaman 20.000 Do- lar'dan aşağıya düşürmedi (özel alı- cılar için bu fiyat çok pahalı geliyor- du). Ama bu aygıtlar belleklerden si- linmediler; 1985 yılında Atari ST tak- dim edilirken, bir bilgisayar satıcısı şöyle diyordu: ““Bu makine, ucuz bir Xerox Star gibi duruyor.” Baştan beri sıraladığımız şeyler, ki- şisel bilgisayarın kökenlerini ararken beliren güçlükleri açığa çıkarmak için yeterli olsa gerek. Eğer kişisel bilgi- sayarın soykütüğüne ilişkin tarihi, büyük bilgisayarların dört kuşağına ve karşı karşıya bulunduğumuz be- şinci kuşağa uygun gelecek tarzda çı- karılmak isteniyorsa, bu durumda, işin doğrusu, şimdiye kadar sözü edi- len tüm aygıtların henüz kişisel bilgisayar-öncesi zamana yerleştiril- meleri gerekir. Çünkü, bu makineler gelecekteki gelişmeler için çok büyük önem taşımalarına rağmen, bunlar- dan hiç biri küçük bilgisayar devri- minin yolunu açacak güçte değildi. Her ne kadar bunlar, deha sahibi ya- pımcıların şaşırtıcı teknik başarıları idiyseler de, kitleler üzerinde herhan- gi bir etki taşımıyorlardı. Ama küçük adamın kişisel bilgisa- yarı için zaman olgunlaşıyordu. ““Popular Electronics”” dergisinin 1975 Ocak ayında yayımlanan nüsha- sı, bu konuda adeta bir kilometre taşı olmuştur. Dergi, kısa süre içinde, bu- gün bildiğimiz tüm özellikleriyle bir “kişisel bilgisayarcılar” topluluğu- nun doğmasına yolaçtı. Birdenbire her şey artık eskisinden başka türlü olmaya başlıyordu. Derginin baş say- fasına “Engelleri Yıkma Projesi” ad- li bir başlık atılmıştı. Bu konuya da- ha ayrıntısıyla girmeden önce, 1970'li yılların ortalarındaki durumu bir kez daha gözümüzün önüne getirmeliyiz. Bizim için bugün, o dönemde in- sanların nasıl bir bilinçle bilgisayara yaklaştıklarını tasarlayabilmek pek mümkün değildir. Bu mucizevi ma- kineler gizemli, her şeye gücü yeten bir şey olarak kabul ediliyorlardı. Ancak az sayıda seçkin kişi bu ola- ğanüstü pahalı bilgisayara yanaşabi- liyordu, ama onlar bile, IBM gibi güçlü bilgisayar firmalarında çalışan- lara o zaman takılan adla, “rahiplik” makamının lütfuna mazhar olmak zorunda idiler. O dönemlerde insanların çoğu bir bilgisayarla her şeyin mümkün kılı-. nabileceğine inanıyor ve böyle bir ay- gita serbestçe sahip olmanın gerçek- leşmesi mümkün olmayan bir hayal olduğunu düşünüyordu. Kaliforni- Commodore firmasının ilk ürünlerinden biri olan PET bilgisayarı. O da tarihin tozlu raflarında yerini aldı. U n Commodore SAĞGE radar savunma sisteminin kontrol paneli bir zamanlar gelişkin bir bilgisayar sayılıyordu.