COMFU-HOBİ COMPU-FOBİ Disiplin ve Melankoli Samet KUMAŞ Aslında belki yay burcunu da vaktinde yazmamam, bu noktaya kadar ertelemem gerekiyordu. Kış burçlarının ortak özellikleri daha bir açıkça ortaya çıksın diye... Bir tek kış burçlarında var bu mevsim benzerliği, Bahar, yaz ve sonbahar kendi burçlarında doğan insanlara, kış gibi kendi iklimlerinden bir şeyler katmıyorlar. koli, bir zamanlar bilgelik işareti sayılırdı. Arada- ki dönüşüm tesadüfi olmasa gerek. Biz artık kendi sınırlılıklarımız üzerine düşünmeyi sev- miyoruz. Ya da belki şöyle söylemek gerekiyor: Sınırlılık- lar üzerinde düşünmek bize ilginç gelmiyor; kısıtların bize kendimiz hakkında kayda değer herhangi bir şey öğrete- ceğine inanmıyoruz. Karşılaştığımız herhangi bir konuda, bir işte ya dauğraşta sınırlılık, yetersizlik olsaolsa bir çaba -ya da fırsat- eksikliğidir... Karşımıza çıkan bütün engel- leri “henüz aşılmamışlık” parantezine alıyoruz. Herhangi bir sınırın elimizdeki işe ya da kendimize içkin olabileceği- ni, neredeyse havsalamız almıyor. Tabii ölüm var. Ama o da hayatımızda ne kadar bir yer tutuyor ki! Cenazeleri başka şeyler için fırsat biliyoruz; ora- da bile biz varız, ölüm yok. İşte belki bu yüzden melankoliyi gençliğe, her şeyin başka bir şeyin provası olarak yaşandığı o ara döneme yakıştırı- yoruz. Ölüm hakkında kurmak, kuruntulara kapılmak toy- luktur, gençliktir. Gençler, her şeyin dışında, hiçbir yerde durduklarından, gördükleri yalnızca sınırlardan ibaret ola- bilir. Melankoliktirler. Oysa eskiler için insan, diğer her şey gibi, sınırlarıyla ta- nımlanan bir yaratıktı. O kadar ki, ölümle birlikte, insa- nın faniliğini duyarak, yapıp ettiği her şeyin ““yeli kavra- maya çalışmak”'tan ibaret olduğunu kavrayarak yaşamak, hayatın anlamına ulaşmakla eşanlamlıydı. Başlangıcından beri bütün bilgeler aynı şeyi tekrarladı. Satürn'ün Gölgesi Onlar da melankolikti. Melankoliyi Satürn'ün gölgesinde yaşamak diye tarif ettiler. B ugün olsa olsa genç kızlara yakıştırdığımız melan- Satürn'ü bilirsiniz. Zaman tanrısı, tanrıların babası, ilk tanrı. Doğurdukça doğurduklarını yutan canavar. Nafileyse her şey, “yeli kavramaya çalışmak”'tan iba- retse, zaman içersinde doğduğundan, zamana mahküm ol- duğundan. Zaman içinde varolan her şeyin varlığı eksikli- dir: Artık olmadığı hallerini bir biçimde içerdiğini düşün- sek bile, daha önünde henüz olmadığı halleri durmakta- dır. Bu yüzden varlığının tamamına ancak kendisi tamam- landığında, artık sona erdiğinde kavuşacaktır. İşte Satürn'ün gölgesinde doğan oğlak insanının nüuz edilmezliği de bütün bunlardan kaynaklanır: Fani olma- nın insana dayattığı bütün o karmaşık ve birbirleriyle çeli- şen sonuçların farkında olmasından. Eninde sonunda bir toprak burcudur. Varlık, bütün zen- gin çağrışım ve anlamlarıyla birlikte onun için önemlidir. Ve varlığı mümkün kılacak tek şeyin tamamlanmışlık ol- duğunu bilir. Bu, onun yaşanan an'ın karşısında, kimi za- man ürkütücü boyutlara varacak bir derecede kayıtsız ka- labilmesine yolaçar. Hiç kimse onun kadar gözlerini ya- pılmakta olan işin sonucuna, ürünlere dikemez. Ama diğer yandan hiç kimse ulaşılabilecek her tamam- S1